Felsefe hakkında her şey…

Etik nedir?

01.05.2020
6.394
Etik nedir?

Etik terimi, ahlaki doğru ve yanlış ile ahlaki iyi ve kötü kavramlarının felsefi olarak ele alınmasını, ahlaki olarak neyin doğru ve yanlış ya da neyin iyi ve kötü olduğuna dair herhangi bir felsefi teoriyi ve ahlaki kurallar, ilkeler ya da değerlerden oluşan herhangi bir sistemi ya da kodu ifade etmektedir. Bu tür kavramlar en azından kısmen ahlaki bakış açısıyla karakterize edilen dinler, kültürler, meslekler ya da hemen hemen tüm diğer unsurlarla ilişkilendirilebilir.

Genel olarak etik, insanların nasıl yaşaması gerektiğine dair çoğunlukla bir grup tarafından paylaşılan sistematik bir inançlar bütünü olan ahlakın felsefi olarak incelenmesi anlamına gelmektedir.

Etik aynı zamanda belirli felsefi ahlak teorilerine de atıfta bulunmaktadır. Terim daha sonra tikel ve daha sınırlı ahlaki kodlara ya da değer sistemlerine de uygulanmıştır. Etik ve ahlak artık birçok bağlamda neredeyse birbirinin yerine kullanılmaktadır, ancak felsefi incelemenin adı etik olarak ifade edilmektedir.

Etik konusu önemlidir; çünkü birçok grubun kendini tanımlama biçiminin ve dolayısıyla üyelerinin kimliğinin bir parçasıdır. Çoğu etik sistemde başkaca değerleri de hesaba katan değer yargıları hem yakın insan ilişkilerini hem de karşılıklı saygı ve güveni yansıtır ve pekiştirir. Kendi çıkarını düşünen bir kişinin ahlaklı olması rasyonel olabilir, çünkü kendi çıkarına en iyi hizmetin uzun vadede başkalarının ahlaki davranışlarına önem vermek olduğu tartışmasızdır.

Ahlakla eş değer olarak anlaşılan etik, sosyal-psikolojik veya tarihsel bir olgu olarak incelenebilir. Ancak bu durumda kendi başına bir sosyal bilim değil, sosyal bilimsel bir çalışmanın nesnesi olacaktır. Ahlaki kavramların felsefi incelemesi olarak anlaşılan etik, sosyal bilimin değil felsefenin bir koludur.

Etik sözcüğü köken olarak eski Yunanca bir sözcük olan ethos sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcüğün kökeninde ethika sözcüğü vardır. Buradaki ethika sözcüğü, ethos sözcüğünün çoğulu olan “ethe’ye ilişkin konular” anlamına gelmektedir. Ethos’un çoğulu olan ethe, en eski anlamıyla söylenirse “canlı bir varlığın ‘mekân’ı, ‘hep gittiği, sığındığı yer’” anlamına gelmektedir (Kuçuradi, 1997).

Bugün etikle ilgili arayışları ve etik araştırmalarını öne çıkaran nedenler, insanın kendine ilişkin bilgisinin yetersizliği, eksikliği yüzündendir büyük ölçüde. Dünyadaki pek çok sorun, insanın kendini bilme konusunda yetersiz kalmasından, böyle bir bilgi arayışını çoğunlukla ihmal etmiş olmasından ileri gelmektedir.

Bugün etik, özellikle 20. yüzyılın başlangıcındaki genel durumun aksine, felsefenin en fazla ilgi gören alanlarından biridir. Eski Çağ’daki yerini ve önemini bir yana bırakırsak, etiğe hiçbir dönemde bu denli önem verilmediği söylenebilir. Çünkü bugün uygulamalı bilimler başta olmak üzere insan ve toplum bilimleri, kısmen de doğa bilimleri kendi çeşitlilikleri içinde etiğe apayrı bir yer verme eğilimindedirler. Örneğin tıp, mühendislik, iletişim, basın, siyaset gibi uygulamalı bilimlerin çoğunda etik önemli bir ilgi alanı haline gelmiştir. Öyle ki bugün etiğe bu uygulamalı bilimlerin lisans programlarında ders olarak da yer verildiği görülmektedir.

Ayrıca, son yıllarda mühendislik, tıp, iletişim gibi alanlarda çeşitli seminerlerin yapıldığını, kongrelerin düzenlendiğini görmekteyiz. Yine benzer şekilde insan ve toplum bilimleri ile doğa bilimlerinde aynı yönelim gözlemlenmektedir. Kısaca 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana bilim(ler) ile etik arasındaki ilişki, her geçen gün daha fazla sözü edilen bir konu olmuştur. Bu yönelimin her durumda ve her alanda yeterince bilinçli olduğu söylenemez gerçi. Ama yine de özellikle bazı alanlarda, örneğin tıp etiği, biyoetik, biyomedikal etik, iletişim etiği, basın etiği gibi alanlarda etiğin gerekliliği konusunda dikkate değer bir bilinç düzeyine varılmıştır.

20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Viyana Çevresi, Mantıkçı Pozitivizm veya Yeni Pozitivizm adıyla da bilinmektedir. Bu akımın başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolf Carnap, Hans Reichenbach ve Otto Neurath’dır. Bu düşünürler, bilginin ölçütünü “deneyle doğrulanabilir” olmada görmüşler; bu ölçüte dayanarak felsefenin, metafizikten arındırılması ve dünyanın bilimsel kavranması gerektiğini savunmuşlardır. Böylece felsefeyi, “bilimsel felsefe” olarak sınırlandırmak istemişlerdir.

İLGİLİ KONULAR:

Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2356, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1353, Prof. Dr. Sevgi İYİ, Prof.Dr. Harun TEPE

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...