Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları ve Sorunları, Problemleri
Bir siyaset kuramı, siyaset ya da siyasetle ilgili herhangi bir konu üzerinde kavramsal bir düşünmedir. Siyaset felsefesi kendi sorunlarına kavramsal açıklamalarla yaklaşır. Başka bir ifadeyle bir siyaset kuramı temel kavramlarının ussal açıklamasını vermeyi amaç edinir. Siyaset felsefesinin temel sorun alanı siyasette temeller konusundaki tartışmadır.
Felsefede temeller bulma sorunu, bilgiyle, etikle ya da var olanla ilgili yapılan temellendirmelerde dayanılacak nihai ilkeler olarak ilk ilkeler denilen temel hareket noktalarının nesnelliğine ilişkin tartışmadır.
Başka bir deyişle siyaset kuramı siyasal olguların ya da kurumların temellendirilmesiyle ilgilidir. Bu da siyasal olgu ya da kurumların varlıksal temellendirmesidir. Söz gelişi devletin temellendirilmesi, yani devletin varlığının temellendirmesini vermek siyaset felsefesinin işidir. Bu konuda başka bir örnek, siyasal tartışmanın liberal demokratik türden kurumların geçerliliği üzerine olmasıdır (Magee 2004, s. 374). O hâlde siyaset felsefesi siyaset sorunlarını, siyaset olgularını ve sistemlerini, insanın siyasi etkinliklerini felsefi olarak araştıran bilgi etkinliğidir.
Siyaset felsefesinin iki temel sorusu olduğu kabul edilir:
- “Kim hangi haklara sahip olacak?”
- “Egemenlik kimde olacak?”
Bu sorular Siyaset Felsefesi için yararlı bir başlangıç noktasıdır (Wolff 1996, s. 1).
İlk soru yurttaşların hak ve ödevlerinin dağılımı ve temeliyle ilgiliyken ikinci soru siyasal egemenliğin dağılımıyla ilgilidir. Bu sorular aslında devletin varlığıyla ilgili temel sorundan doğan sorulardır. Öyleyse Siyaset Felsefesinin en temel sorunu devletin varlığı sorunudur. İnsanın amaçlı etkinliklerde bulunan bir varlık olması hesaba katılacak olursa felsefenin herhangi bir kavrama ilişkin bilgisel ve ussal bir temellendirmeye yönelik olarak sorduğu “nedir?” sorusu “ne için?” sorusuyla beraber düşünülmelidir.
Söz gelişi bir Siyaset Felsefesi “Devlet nedir?” sorusunu sorar sormaz bu sorunun “Devlet ne içindir?” sorusuyla aynı soru olduğunu bilir. Başka bir anlamda siyaset felsefesi insanın kurduğu bir bütünün ne amaçla kurulduğunu sorgular. Böylece devlet olgusuna ilişkin devletin varlık amacını hesaba katan kavramsal ve ussal bir açıklama yapar. Bunu yaparken de tarihsel olarak varolan tek tek devletlere değil, “devlet” kavramının kendisine bakar. Başka bir deyişle, kavramı amaca uygunluk bakımından sorgular. Siyaset felsefesi devleti, toplumu ve toplumsal ilişkileri düzenleyen kural ve ilkeleri konu edinmekle insanın yapıp etmelerini konu edinmiş olur. İnsanın eylemlerini düzenleyen ilkeleri soruşturan felsefe disiplini etiktir. Bu yüzden de Siyaset felsefesinin konusu ve ilkeleriyle etiğin konu ve ilkelerinin sıkı bir ilişki içinde olduğu söylenebilir.
Siyaset felsefesinin temel sorusu devletin nasıl organize edileceği türden sorulardan önce gelen bir sorudur. Bu temel soru bir devletin var olup olmaması gerektiğiyle ilgilidir. Başka bir deyişle, devletin var olması gerekip gerekmediği, eğer var olması gerekiyorsa niçin var olmak zorunda olduğu hakkında bir sorudur. Felsefenin diliyle söylenecek olursa bu soru “Devlet nedir?” sorusudur.
“Nedir?” sorusu ele aldığı nesneyle ilgili olarak bu nesnenin ne’liğini, ne olduğunu, özünü soran bir yapı sorusudur. Felsefe soruları bu anlamda hep bir yapı sorusu olarak ne’lik araştırması gerektiren sorulardır.
Devletle ilgili ilk önemli görüşü Eski Çağ’da Platon dile getirmiştir. Ona göre devletin amacı yalnızca toplumun bir kesimini mutlu kılmak değil, toplumu bir bütün olarak mutlu kılmaktır. Devletin ve toplumun adil olmasının koşulu da toplumu oluşturan bölümlerin her birinin uyum içinde kendi üzerine düşeni yapmasından geçer. Platon’un düşünceleri siyaset felsefesinin araştırmasının nesnesini de göstermektedir. Buna göre siyaset felsefesi devletin amacını ve varlık nedenini sorgulamaktı r. Adil bir toplum için gerekli koşulları soruşturmaktır. Toplumun bütününün iyiliği için gerekli koşulları belirlemek Platon kadar Eski Çağ’ın bir başka büyük düşünürü Aristoteles’in de siyaset görüşünü oluşturur. Aristoteles de yönetim biçimlerinin hangilerinin iyi hangilerinin kötü yönetim biçimi olduğunu belirlerken bir bütün olarak toplumun mutluluğu ve iyiliğini en yüksek amaç sayarak bu belirlemeyi yapmıştır. Mutluluk ya da iyilik de ancak erdemli yaşamla sağlanabileceğinden, Aristoteles’e göre insandaki erdemlilik olanağının gerçekleştirilmesi devletin amacıdır ve yönetim biçimlerinin doğru ya da yanlış olduğunu gösterecek ölçü de budur.
Öyleyse felsefenin diğer disiplinleri gibi siyaset felsefesi de kendine özgü konusunu kavramsal olarak ele alan ve tüm siyasal kurumları, olguları ve ideleri amaca uygunluk bakımından tasarlayan ve eleştiren bir disiplindir.
Siyaset felsefesinin insanın varlık yapısından doğan devlet sorununu ele aldığını söylemiştik. Eğer siyaset felsefesinin temel sorunu buysa temel kavramı da “devlet” kavramıdır. Bununla birlikte kavramsal soruşturma yalnız “devlet” üzerine odaklanmaz; ama “devlet” ile birlikte bazı başka kavramları da eleştirel olarak sorgular. Örneğin “özgürlük”, “adalet”, “mülkiyet”, “hak” ve “egemenlik” gibi kimi kavramlar da siyaset felsefesinin kavramsal soruşturması içine dâhil edilir. Devletin doğasını, nedenini kavramsal olarak, başka bir deyişle felsefi olarak araştırır. Özgürlük sorunu, adalet sorunu, mülkiyet sorunu, hak sorunu, iktidar sorunu gibi kavramsal sorunlar da aslında devlet olgusuna gelir dayanır. Bu temel sorun kapsamında varolan devlet ve yönetim biçimlerinin bir eleştirisini yapmak ve bu eleştiriyi de devletin doğasını temele alarak yapmak da siyaset felsefesinin araştırmalarından birisidir. İdeal düzen tasarımları ve ütopyalar siyaset felsefesinin eleştirel soruşturmaları içine girer.
Ütopya terimi Yunancada olmayan ülke anlamına gelir. Ütopyalarda gerçeklikte şimdiye kadar var olmamış olan ya da gerçekleşmesi olanaksız olan adil toplum ve devlet tasarımları dile getirilir.
Bunun yanında devlet adamında aranması gereken niteliklerin neler olduğuna ilişkin belirlemeler yapmak da siyaset felsefesinin alanına giren sorunlardandır. Ayrıca siyaset felsefesi çeşitli ütopyaların gerçekleşme olanağını da ideal olanın gerçekleşme olanağı üzerinden değerlendirir. Bunun en açık örneğini Platon Politeia adlı yapıtında sunar. Politeia adil bir toplumun (şehir devletinin) nasıl kurulabileceğini, nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır. “Olması gereken”i anlatan ideal devlet gerçeklikte olan tek tek devletler için bir model oluşturur.
Siyaset felsefesinin tüm bu sorunları devlet olgusundan hareketle ele alınır. Bu yüzden de siyaset felsefesinin tartışmalarını daha iyi kavrayabilmek açısından bu sorunları ve tartışmaları incelemeye devletin kökeni sorunuyla başlamak daha akla uygun olacaktır.
Siyaset felsefesinin en temel sorunu devletin varlığı sorunudur. Başka bir deyişle, niçin bir devletin var olmak zorunda olduğunun sorulması ve bu soruya temellendirmeye dayalı bir yanıt verme çabasıdır. Bu temel sorun kimin neyi almaya hakkı olduğu ve yönetme hakkının kimde olduğu sorularını da beraberinde getirir. Bu soruların yanıtını vermek üzere siyaset felsefecileri doğa durumu ve toplum sözleşmesi gibi varsayımsal tasarımlar ortaya koymuşlardır. Bu varsayımlar üzerinde devletin ve hukukun varlığını temellendirmişlerdir. Bir anlamda devletin varlık nedenini ortaya koymayı denemişlerdir.
Bu sorunlar bağlamında adalet, özgürlük, eşitlik, mülkiyet, hak ve ödevler gibi kimi temel kavramlara ilişkin de açıklamalar getirmişlerdir. Sivil toplum kavramı özellikle günümüz çağdaş siyaset felsefesinde olduğu kadar gündelik siyaset tartışmalarında da sıkça kullanılan kavramlardan biri olmuştur. Bu kavramlar siyaset sorunlarında ve tartışmalarında üzerinde sıkça konuşulan kavramlardır. Hak ve ödevler yurttaşların sahip oldukları hakları ve yerine getirmeleri gereken yükümlülükleri gösterirken sivil toplum da yurttaşlardan oluşan topluluk olarak anlaşılmıştır. Sivil toplumda artık toplumun bireylerinin devlete uyruk olması söz konusu değil, devletin eşit haklara sahip yurttaşları olmaları söz konusudur. Devlet de adaleti kendisine amaç olarak koyan en yüksek siyaset olgusu olarak görülür. Yurttaşların özgürlüğünün, yasalar önünde eşitliğinin güvencesini oluşturur devletin varlığı. Bu yüzden de devletin varlığının temellendirilmesi siyaset felsefesinin diğer bütün sorunlarının da indirgenebileceği en temeldeki sorun olarak ele alınmıştır. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda yapılan devlet temellendirmeleri devletin kökeni sorununa yanıt vermeye çalışmışlardır.
İlgili konular: