Vahşi bir hayvan olarak yaşamak, nasıl bir şeydir? Muhtemelen düşündüğünüzden daha güzeldir…

Et, kürk veya insanları eğlendirmek amacıyla esaret altında yetiştirilen hayvanların yaşadıkları hakkında bir şeyler biliyorsanız vahşi hayvanların hayatlarının cennet gibi olduğunu düşünebilirsiniz. Eğer doğa bir tür cennet bahçesi olarak düşünülürse o zaman insan müdahalesinden uzakta yaşayan hayvanlar muhtemelen mümkün olan en iyi hayatlarını yaşıyorlardır.
Bazılarına göre vahşi yaşam çok daha acımasızdır. Şair Alfred Tennyson’ın dediği gibi doğa “kurtlar sofrası”dır. Bu görüşe göre, vahşi bir hayvanın ortalama yaşamı en iyi şekilde yiyecek ve barınak arayışı, acıya ve hastalığa katlanma ve her zaman mevcut olan vahşi bir ölüm olasılığı ile birlikte anlaşılabilir.
Bu ikinci görüş, yabani hayvan etiği ve sağlığı üzerine kafa yoranlar arasında tartışmasız bir şekilde baskındır. Yew-Kwang Ng 1 ve Oscar Horta gibi akademisyenler, vahşi yırtıcıların ve diğer tehlike yaratan unsurların yaygınlığını hatırlatarak yabani hayvanların oldukça iyi durumda olduğu görüşünü kısmen çürütmeyi amaçlamıştır. Ancak bu tablo da bir o kadar yanlış olabilir.
Yakın tarihli bir çalışmada, yabani hayvan yaşamının gerçek deneyiminin büyük olasılıkla bu iki uç arasında bir yerde bulunduğu, ancak muhtemelen birçok araştırmacının düşündüğünden çok daha iyi olduğu ifade edilmiştir. 2
Vahşi hayvanların acı çekerek öldüğüne dair popüler görüş, onların ölüm anındaki deneyimleriyle daha çok ilgilenilmesinden etkilenmektedir. Yabani hayvanların yaşamları boyunca edinebilecekleri olumlu deneyimlere ise çok az dikkat edilmiştir.
Ölüm anlıktır
Aç bir sırtlan sürüsü tarafından kovalanan bir antilop düşünün: Antilop nihayetinde yorulacak, yakalanacak ve canlı canlı yenecektir. Bu tür olayların sıkça yaşanması, hayvanların yaşadığı ızdırapların ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Ancak bu olayları biraz daha ayrıntılı düşünmekte fayda var; zira bunlar ilk bakışta göründüğü kadar çok acıya neden olmayabilir.
İnsanlarda, adrenalinin anlık acı hissini ortadan kaldırması nedeniyle büyük yaralanmaların genellikle ilk başta fazla acı vermediği bilinmektedir. 3 Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, korku ya da yaralanmayla karşılaştıklarında sinir sistemlerinde insanlarınkine benzer kimyasal dönüşümlerin harekete geçebileceğini göstermiştir. 4 Bu da birçok saldırı olayının acıdan çok uyuşukluk hissi yaratabileceği anlamına geliyor.
Hayvanlar ölürken acı çekseler bile, bu onların tüm yaşamları boyunca esenliklerini belirleyen bir unsur olmamalıdır. Ölüm, özellikle de bir yırtıcının çenesinde ölüm, bir hayvanın yaşam süresine göre oldukça hızlıdır. Antilopunki gibi daha yavaş bir ölüm bile saatler yerine dakikalar sürer. Kimsenin yaşamak isteyeceği bir deneyim değildir, ancak mutlaka bir yaşamın dengesini olumsuza çeviren bir deneyim de değildir.
Bazı hayvanlar çok sayıda yavru doğuracakları bir üreme stratejisi izler, bunların çoğu çok çabuk ölür ve asla olgunluğa erişemez. Kısa ömürlü ve vahşi sonları olan bu hayvanlar için terazinin eksi değerde olması daha mı olasıdır? Belki, bazı durumlarda. Ancak bu durumlarda bile, sahip oldukları zaman içinde olumlu deneyimler yaşama potansiyelini hafife almamak gerekir.
Yaşama arzusu
Bir hayvanın yaşam kalitesini değerlendirmek için sadece en kötü kısımları değil deneyimin tamamını göz önünde bulundurmalıyız.
Vahşi hayvanların çektiği acıları belgeleyen araştırmacıların da belirttiği gibi, her yaşam bir dizi olumsuz deneyimin yanı sıra bir dizi olumlu deneyimi de içerir. Vahşi hayvanların karşılaştığı tüm kötü şeylerin bir listesini yapabiliriz: aşırı avlanma, açlık, susuzluk, hastalık, parazitler, kötü hava koşulları, kendi türlerinin üyelerinden gelen saldırganlık. Bu listeye bakmak bizi onların hayatlarının kötü olması gerektiğine ikna edebilir. Ancak onların da keyif aldığı iyi şeylerin alternatif bir listesini de yazabiliriz: sosyal temas, yemek yemek, çiftleşmek, rahatça dinlenmek, oynamak, keşfetmek, hoşlarına giden manzaraları veya sesleri ya da kokuları algılamak.
Burada önemli olabilecek bir kavram da yaşama arzusudur. Bu fikir, tüm hayvanların sahip olduğu ve kendisi de olumlu olan temel bir deneyim olasılığını tanımlamaktadır. Bu, hayvanların motivasyonlarını korumalarına yardımcı olabilir.
İnsan depresyonu vakalarında ana semptomlardan birinin motivasyon eksikliği ve hareket etme isteksizliği olduğunu görebiliriz. Yaşamak için yiyecek ve diğer gerekli şeyleri elde etmesi gereken bir hayvan için bu ölüm anlamına gelebilir. Dolayısıyla evrimsel nedenlerden ötürü hayvanların temel deneyimlerinin en azından bir parça olumlu olması mantıklı olacaktır. Sadece hayatta olmanın, dünyayı algılamanın, keşfetmenin ve deneyimlemenin bile hayvanlara mutluluk getirmesi akla yatkındır.
Listeleri yan yana koyduğumuzda, vahşi hayvan yaşamlarının dengede kötü yaşamlar olduğu artık o kadar belirgin değildir. Bu durum daha çok olumlu ve olumsuz deneyimlerin etkileşimine, bunların yoğunluğuna, ne sıklıkta ve ne kadar süreyle gerçekleştiğine ve hayvanın bunların önemini nasıl belirlediğine bağlı hâle geliyor. Bazı türler diğerlerinden çok daha iyi yaşamlara sahip olabiliyor.
Vahşi doğadaki hayvanların yaşamlarına yüzeysel bir bakış, araştırmacıların bu dengenin onlar için nasıl olduğuna dair anlamlı sonuçlar çıkarmasına izin vermeyecektir. Bunun yerine, sahada yürütülen ampirik araştırmalar, vahşi hayvanların karşılaştığı farklı deneyimlerin yoğunluğunu ve süresini ve bunların refahlarını nasıl etkilediğini ortaya çıkarabilir. Gelişmekte olan vahşi hayvan refahı araştırmaları alanındaki uzmanlar, Vahşi Hayvan İnisiyatifi gibi kuruluşlar tarafından desteklenerek bunu zaten yapmaktadır.
Bu boş bir düşünce değil. Yabani hayvanların yaşamlarını anlamak, hastalık salgınları veya haşere kontrolü gibi bazı yaygın acı kaynaklarını hafifletmeye yönelik müdahaleleri daha doğru hale getirebilir ve olumlu deneyimleri daha az ihlal edebilir.
Daha fazla bilgi toplanana kadar kesin olarak bilemeyeceğiz, ancak bu tür araştırmaların, çoğu olmasa da birçok vahşi hayvanın aslında mutlu yaşamları olduğunu göstereceğinden şüphelenmek için birkaç iyi neden var gibidir.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Oscar Davis’in “What makes a good life? Existentialists believed we should embrace freedom and authenticity” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Ng, Y.K. (1995). Towards welfare biology: Evolutionary economics of animal consciousness and suffering. Biology and Philosophy, 10 (-), 255-285, https://link.springer.com/article/10.1007/BF00852469
- Browning, H. ve Veit, W. (2023). Positive Wild Animal Welfare. Biology and Philosophy, 38 (-), 14, https://link.springer.com/article/10.1007/s10539-023-09901-59
- Amit, Z. ve Galina, Z.H. (1986). Stress-induced analgesia: adaptive pain suppression. Physiological Reviews, 66 (4), 1091-1120, https://doi.org/10.1152/physrev.1986.66.4.1091
- Lester, L.S. ve Fanselow, M.S. (1985). Exposure to a cat produces opioid analgesia in rats. Physiological Reviews, 99 (4), 756–759, https://psycnet.apa.org/doi/10.1037/0735-7044.99.4.756