Felsefe hakkında her şey…

Hayvan bilinci: İnsan merkezli bakış açısını terk etmemiz mi gerekiyor? Hayvanların bilinç sahibi olup olmamasını neden tartışıyoruz?

24.07.2024
Hayvan bilinci: İnsan merkezli bakış açısını terk etmemiz mi gerekiyor? Hayvanların bilinç sahibi olup olmamasını neden tartışıyoruz?

Evcil hayvanların arkadaşlığından ya da vahşi yaşamla kısa süreli karşılaşmalardan keyif alsak da birçoğumuz içinde yaşadığımız dünya konusunda insanların hayvanlardan daha üstün bir bilince ve hakka sahip olduğuna inanıyor.

Ne var ki hayvanların şaşırtıcı zekâsına ilişkin yeni araştırma bulguları bu tartışmanın yeniden alevlenmesine yol açıyor. Geçtiğimiz günlerde iki Alman felsefeci, Profesör Leonard Dung ve doktora adayı Albert Newen, konuya doğru açıdan yaklaşıp yaklaşmadığımızı, hatta doğru soruyu sorup sormadığımızı sorgulayan bir çalışma yayınladılar. 1

Araştırmacılar bu çalışmada, hayvan bilincine “var mı/yok mu?” sorusuyla yaklaşmayı bırakmamız gerektiğini ele aldılar. Bunun yerine, insan bilincinin yanı sıra insan dışı bilinci de bir aralıkta değerlendirmemizi önerdiler.

Bir başka araştırmada da hangilerinin daha iyi muamele görmeye “layık” olduğunu ölçmek için diğer hayvanları insanlarla karşılaştırmaya çalışmayı bırakmamız gerekip gerekmediği ele alındı. 2 Çalışma, hayvan bilincinin araştırılmasına karşı çıkmıyor; sadece insanlardan bu soruları sormamızın nedenleri üzerine düşünmelerini istiyor.

Anlayamadığımız başka bilinç biçimleri de olabilir. Hayvanların insan bilinciyle olan mesafeli bağı onları diğerlerinden daha az önemli kılmamalıdır.

Farklı bir bakış açısı

Canlı olmak ile bilinç sahibi olmak arasındaki farkı neyin yarattığını hâlâ bilmiyoruz.

İnsanlarda bilincin tanımı muğlak ve varsayımsaldır. 3 Örneğin Glasgow koma skalası, bilincin varlığını ya da yokluğunu tanımlamaktan ziyade hastanın bilincinin yeniden yerine gelme olasılığını ölçer. Nörologlar bilincin beynin hangi bölümünde oluştuğu konusunda hemfikir değiller; yine de bunu hayvanlar üzerinde ölçmeye çalışmaya devam ediyorlar.

Hayvan hakları hareketi içinde bile, hayvanları insanlara benzerliklerine dayanarak savunan ahlak teorisyenleri ile hayvanların bizim onlara bakışımızdan bağımsız olarak var olma hakkına sahip olduğunu iddia eden kölelik karşıtları arasında çatışma vardır. 4

Sorun şu ki her iki bakış açısı da hayvanlara yönelik muamelemizi insani bir perspektiften tartışıyor. Kölelik karşıtı Carol J. Adams, “In Neither Man Nor Beast” (Ne İnsan Ne de Hayvan) adlı kitabında bu durumu insan merkezciliğin dünyayı kavrayışımızın insanlar için uygun olacak şekilde değiştirilmesi bağlamındaki “kibirli görüşü” olarak adlandırıyor.

Elbette insanlar olarak dünyaya yalnızca insani bir perspektiften bakabiliriz. Ancak insan merkezcilik sadece tek bir “nesnel” bakış açısı olduğunu varsayar ki o da insan bakış açısıdır ve Dünya’daki diğer organizmaların var olma hakkını elde edebilmek için mümkün olduğunca insana yakın bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini varsayar. Bu da birçok hayvanın refahı söz konusu olduğunda bunların hiçbir etik değerlendirmeye tabi tutulmaması gerektiği anlamına gelmektedir.

Uzun süredir devam eden bir paradoks da araştırmalarda kullanılan hayvanların statüsüdür. Bu hayvanlar insanların bir benzeridir; ancak pek çok insan bunun onların acı ve ızdırap çekme bilincine etkilerini düşünmek istemez. 5 Bu rahatsız edici bir tutarsızlık gibi görünüyor.

Aynı şekilde, yapay zekâ, kök hücre araştırmaları 6 ve diğer alanlarda çalışan pek çok bilim insanı, tıbbi gelişimde insan olmayan hayvanların kullanılmasını azaltmaya çalışıyor.

Hayvan bilincini ölçmenin ardındaki motivasyonlarımızı anlamak önemlidir. Pek çok insan, zarar verdiğimiz hayvanları kendimize yakın ya da benzer bulduklarımızdan “ötekileştirerek” suçluluk duygularını hafifletmek için bu ölçümü yapmak istiyor gibi görünüyor. 7 Hayvan bilincini incelemek, insan olmayan hayvanlarla empati kurmamıza yardımcı olabilir; ancak aynı zamanda insanların hayvan deneylerinin etik yönüyle yüzleşmekten kaçınmalarına da neden olabilir.

Yepyeni bir dünya

Hayvan bilinci hakkında hiyerarşiye dayalı sorular sormayı bırakmamız gerektiğine inanıyoruz.

Ahtapotlar ve diğer kafadanbacaklıların tüm uzuvlarında sinirler vardır. 8 Vücutları bir beyin ya da merkezi sinir sistemi tarafından kontrol edilen ayrı bir varlık değildir.

Dolayısıyla, bilinci bizimki gibi merkezi bir sinir sistemi kullanarak ölçmek, onların acı duyma yetisine ve hatta duyarlılığa sahip olmadıklarını düşünmemize yol açabilir. Ancak davranışsal çalışmalar, her ikisini de insanlardan farklı olarak ifade edildiğini göstermektedir.

Birçok hayvan üreme davranışını insanlardan tamamen farklı şekillerde gösterir. Örneğin, dişi köstebek bir ovotestise sahiptir ve çiftleşme mevsimi dışında bir erkek gibi davranır. 9 Benzer şekilde palyaço balıkları erkekten dişiye, kobudai balıkları ise dişiden erkeğe dönüşür. 10

Bu türler, hayvanlar âleminin ne kadar zengin ve çeşitli olduğunu göstermektedir. 11 Onları ve diğer hayvanları kendimizin “daha küçük” versiyonları olarak görmek, hayvanlar âleminin zengin ve sofistike çeşitliliğini inkâr etmektir.

Feminizmin, ırkçılık karşıtlığının ve engellilere karşı ayrımcılığın bir yere kadar doğallaştırıldığı bir dönemdeyiz. Belki de etikle ilgili tartışmalarımıza “türcülüğü” de dahil etmenin zamanı gelmiştir; çünkü bazı türlere diğerlerinden daha fazla değer vermek bir tür ön yargıdır.

Zaman içinde kamuoyu hayvan deneylerine yönelik eleştirilerini büyük maymunlardan babunlara, farelere ve hatta su pirelerine kadar genişletmiştir. Bu da hayvanları bir hiyerarşiye yerleştirdiğimizi ve bazılarının üzerinde deney yapılmasını kabul edilebilir kılarken diğerlerini daha az kabul edilebilir kıldığını göstermektedir. Filozoflar MÖ altıncı yüzyıldan beri bu konudaki etik kaygılarını dile getirmektedir.

Bu çağ aynı zamanda insan faaliyetlerinin çevreyi belirgin bir jeolojik değişim yaratacak kadar etkilediği dönem olan Antroposen çağıdır. Kendi yarattığımız bir iklim ve doğa krizinin içinde yaşıyoruz.

Eğer Dünya’yı kullanma biçimimizde devrim yaratma konusunda ciddiysek tüm yaşam biçimlerini sınıflandırma ihtiyacımızı yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Bunun merakla değil, Dünya üzerindeki egemenlik tarihimizi aklama arzusuyla ilgili olduğunu görebiliriz. Hiyerarşiyi dikkatle yeniden kurmak… Gelecek buna bağlı olabilir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Patricia MacCormack’ın “Animal consciousness: why it’s time to rethink our human-centred approach” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Dung, L. ve Newen, A. (2023). Profiles of animal consciousness: A species-sensitive, two-tier account to quality and distribution. Cognition, 235 (-), 36821996, https://doi.org/10.1016/j.cognition.2023.105409
  2. Radomska, M. (2023). MacCormack, Patricia (ed.), The Animal Catalyst: Towards Ahuman Theory, Bloomsbury, London and New York, 2014. ISBN: 9781472534446, https://www.euppublishing.com/doi/full/10.3366/soma.2015.0164
  3. Zhao, T., Zhu, Y., Tang, H., Xie, R., Zhu, J. ve Zhang, J.H. (2019). Consciousness: New Concepts and Neural Networks. Frontiers in Cellular Neuroscience, 13 (-), 302, https://doi.org/10.3389/fncel.2019.00302
  4. Rollin, B.E. (2007). Animal research: a moral science. Talking Point on the use of animals in scientific research. EMBO Reports, 8 (6), 521–525, https://doi.org/10.1038%2Fsj.embor.7400996
  5. Akhtar, A. (2015). The Flaws and Human Harms of Animal Experimentation. Cambridge Quarterly of Healthcare Ethics, 24 (4), 407-419, https://doi.org/10.1017/S0963180115000079
  6. Kim, T.W., Che, J.H. ve Yun, J.W. (2015). Use of stem cells as alternative methods to animal experimentation in predictive toxicology. Regul Toxicol Pharmacol, 105 (-), 15-29, https://doi.org/10.1016/j.yrtph.2019.03.016
  7. Paul, E.S., Sher, S., Tamietto, M., Winkielman, P. ve Mendl, M.T. (2020). Towards a comparative science of emotion: Affect and consciousness in humans and animals. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 108 (-), 749-770, https://doi.org/10.1016/j.neubiorev.2019.11.014
  8. Deryckere, A. ve Seuntjens, E. (2018). The Cephalopod Large Brain Enigma: Are Conserved Mechanisms of Stem Cell Expansion the Key? Frontiers in Physiology, 9 (-), 1160, https://doi.org/10.3389/fphys.2018.01160
  9. Carmona, D.F., Motokawa, M., Tokita, M., Tsuchiya, K., Jiménez, R., Sánchez-Villagra, M.R. (2008). The evolution of female mole ovotestes evidences high plasticity of mammalian gonad development. Journal of Experimental Zoology, 310 (3), 259-266, https://doi.org/10.1002/jez.b.21209
  10. Casas, L., Saborido-Rey, F., Ryu, R., Michell, C., Ravasi, T. ve Irigoien, X. (2016). Sex Change in Clownfish: Molecular Insights from Transcriptome Analysis. Scientific Reports, 6 (-), 35461, https://doi.org/10.3389/fphys.2018.01160
  11. Gardner, C. ve MacCormack, P. (2017). Deleuze and the Animal. Deleuze Connections, 1 (-), 352, https://www.jstor.org/stable/10.3366/j.ctv2f4vq5f
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...