Pozitivizm nedir? Olguculuk
Pozitivizm; çalışmalarını olgu, deney ve gerçekliğe dayandıran; fizikötesi açıklamaları teorik olarak olasılık dışı ve yararsız gören; filozof ve sosyolog Auguste Comte tarafından geliştirilen bir felsefi sistemdir.
Comte’un sosyolojik pozitivizmi, toplumsal kurumların incelenmesinde, insan toplumunu yönlendiren toplumsal evrimle ilgili doğal yasalara ve doğa bilimlerinin kesin kurallarının uygulanmasına dayanmaktadır.
Pozitivizmin ve sosyolojinin kurucusu olarak bilinen Comte’a göre toplumsal evrimi değiştirmek olası değildir. Toplumsal evrim, aklın evriminin bir ürünüdür. Bu evrim üç aşamadan geçer: Teolojik dönem, metafizik dönem, pozitivist dönem. Bu üç aşama zorunlu olarak ve düzenli bir şekilde birbirini izler; insanların farklılıklarından ve denetiminden bağımsız olarak oluşurlar (Comte, 1877).
İlgili konu: Üç hâl yasası nedir?
Pozitivizm, olayların meydana geliş şartlarını ele alır ve bu şartlar arasındaki ilişkilerde benzerlikler bularak onların birbirlerini takip edişlerinde birini diğerine bağlayan, duyularla hissedilen olayların dışındaki olaylarla ilgilenmez. Pozitivist paradigma, duyularla hissedilenler aracılığıyla elde edilen bilgilerin dışında kalan bilgilere değer vermez. Deneyle doğruluğu ortaya konulmamış her türlü bilgi, pozitivist anlayışa göre, geçersiz kabul edilir.
Pozitivizm, düşünce ve analiz yöntemi olarak ise Saint Simon ve özellikle Comte tarafından geliştirilmiştir. Pozitif kavramı bu aydınlar tarafından iki temel anlamda kullanılmıştır. Birincisi, bilmenin bilimsel yolu, kesin bilgi anlamınadır. Bu bağlamda, pozitivist kavramı kısaca bilginin deneysel (deneye dayalı) yolla elde edilmesi demektir. İkincisi ise pozitivizm, negatifin karşıtıdır. Bu, Fransız Devrimi’nin ve aydınlarının yıkıcı eleştiriciliğine karşı olmak demektir. Pozitivizm var olan sistemde, kurallarda ve değerlerde iyilik yattığını belirtir. Pozitivizmin ideolojik çeşitliliği ve inanç farklarını ortadan kaldıracağı düşünülür. Bu görüş, Durkheim, Radcliff Brown ve diğer fonksiyonalistlerden geçerek günümüzde sosyal bilimlerdeki anayol pozitivist-deneyci yaklaşımlara temel olmuştur. Bundan, günümüzde de egemenliğini sürdüren pozitivist araştırma türleri ortaya çıkmıştır (Erdoğan, 2012)
Pozitivizmin Türkçesi olguculuk’tur. Bu bağlamda olguculuk’un tanımı ise şöyledir:
Olguculuk, olayları ve onların kanunlarını deney metoduyla incelemeyi açıklarken her şeyde hakikat ve menfaati arayan veya özellikle zevkleri ve maddi menfaatleri ön planda tutan, düşüncenin metafizik kayıtlardan ve hatta her türlü metafizik problemlerden tamamıyla kurtarılmasını isteyen, bilgi işlerinin emprik bilimler örneğine göre elde edilmesini esas hedef olarak gören bir felsefi akımdır (Korlaelçi, 2002: 16-18).
Pozitivizm fiziksel dünya gibi toplumsal dünyanın da benzer bir neden-sonuç ilişkileriyle yönetildiğini, her iki dünyada da geleceği öngörmeyi mümkün kılacak genel geçer kanunların var olduğunu ve bu kanunların keşfedilebileceğini savunur. Toplumsal dünyayı fiziksel dünyaya benzer bir şekilde kavramsallaştırdığı için pozitivizme göre doğa bilimlerinin fiziksel dünyayı incelemek için kullandıkları yöntemler, toplumsal dünyayı incelemek için de kullanılabilir.
POZİTİVİZMİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Pozitivizm;
- Toplumsal olguları bireylerin ötesinde, kendi bağımsız gerçekliklerine sahip olan olgular olarak görür.
- Yeni bir egemenlik biçimini, yani “teknokratik egemenliği” desteklemektedir
- Toplumsal dünyayı doğal dünyanın devamı niteliğinde görür, toplumsal gerçekliği de “doğal” bir gerçeklik olarak açıklar.
- Gerçekliği görünenden ibaret olarak kabul eder. Dolayısıyla gerçekliğin yalnızca görünen yüzünü mutlaklaştırarak onunla ilgilenir, görünmeyen yönünü ise yok sayar ve açığa çıkarmaya çalışmaz.
- İnsan varlığına mekanik bir belirlenimcilik/determinizm şeması içerisinde yaklaşır.
- Dünyayı yalnızca deneyde dolaysız olarak verilen biçimiyle algılar. Öz ve görünüş arasında bir ayrım yapmaz.
- Olgu ve değer arasında mutlak bir ayrım koyarak bilgiyi insan isteminden ayırır.
POZİTİVİST BİLİM ANLAYIŞI
Fransız düşünürü Auguste Comte’a göre, bilim, olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlamalarından doğmuş olan metafizik; deney ve bilgi alanımızın dışındadır; nesnelerin kendilikleri (kökeni, nedeni, asıl yapısı, özü) de bilinemez.
Bilim, bu gerçek dışıyla bu bilinemezliğin arasındaki alanda, sadece duyumlarımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir. Daha açık bir deyişle, gözlerimizin önünde olup biten olgular ne ruh ne de özdekle açıklanabilirler; onlar ancak başka olgularla açıklanabilirler.
Bilimler, yalın oldukları oranda pozitif kalmışlardır. Nitekim bilimlerin en yalını olan matematik yüzyıllardan beri ilk biçimiyle sürüp gelmiş ve “üç kere üçün on etmesi için Tanrı’ya yalvaracak hiç bir sağduyulu kişi çıkmamıştır”. Buna karşı astronomi, karmaşıklığı yüzünden, üç halin üçünü de geçirmiştir. En karmaşık bilim olan sosyoloji ise henüz metafizik çağını aşamamış durumdadır, onu pozitif hale olguculuk getirecektir.
“Tarihsel olaylar, biyolojik olaylardaki zorunluluğun aynı olan bir zorunlulukla birbirlerini doğururlar.”
Pozitif bilimden (müspet ilim, olgucu bilim) başka bilim yoktur. İnsanlığa hiçbir insanüstü varlığa dayanmayan ve insan sevgisinden doğan yeni bir insanlık dini gereklidir. Bu din, pozitif nedenlerin üstüne kurulmalı, teolojiye olduğu kadar metafiziğe de sırt çevirmelidir.
İnsanlık dini, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi düşünmeden, kısa hayatımızı daha yaşanılır bir hale (pozitif hale) koyacaktır. Buysa birbirimizi sevmekle, birbirimiz için yaşamakla gerçekleşecektir.
“İnsanlığı, bir insanı sevdiğiniz gibi seviniz…”
İlgili konular:
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı
Bu ne abiii ben bunu sununmumda nasıl kullanıcamyaaa