Sanat Felsefesi Nedir? Estetik
Sanat felsefesi, insanın meydana getirdiği eserleri (sanat yapıtlarını) ele alan, sanatın ne olduğunu sorgulayan, sanatçının etkinliğini inceleyen felsefe dalıdır. Sanat, en genel anlamıyla sanatçının anlatmak istediği şeyi, “biçim verme yöntemiyle” gerçekleştirme çabasıdır. Sanatı felsefe açıdan incelemekle de sanat felsefesi ortaya çıkmıştır.
Sanat felsefesi, eserlerin veya beğenilerin özünü ve anlamını konu alırken bunlar hakkında bazı sorular sorar ve kendince cevaplar arar. Bu sorulardan en önemlileri şunlardır:
- Güzel nedir?
- Hoş nedir?
- Herkesin zihninde, ortak bir estetik yargı mevcut mudur?
Felsefe, kendi özünün gereği olarak sorduğu bu sorulara, yine kendi özünün gereği olarak cevaplar verir ve her cevap, kendi içinde bir başka soruyu daha barındırır. Güzel olan şu ise, kime göre öyledir ve neden güzeldir? İyi, neye göre iyidir? Hoş olan, kim için hoştur? Ortak estetik yargılar bizleri en güzelin, en iyinin ve en hoşun ne olduğu konusunda kesin bir tanım yapmaya yönlendirebilir mi?..
Konu Başlıkları
SANAT NEDİR?
Arkeolojik ve antropolojik çalışmaların ortaya koyduğu bazı bilgiler, insanın ilk çağlardan bu yana sanatsal özellikte ürünler ortaya koyduğunu göstermektedir. Mağara duvarlarına yapılan av çizimleri bir tür eğitim mi, resim sanatının ilk ürünleri mi yoksa başka bir amaçla ulaşılan farklı sonuçlar mıdır? Bütün bu sorular, yorumlara açık olsa da sanatsal faaliyetlerin geçmişten bu yana sürdüğünün göstergesi olabilir.
Sanat, uzun bir süre bilim ve teknikle benzer bir sınıflandırmanın içinde yer almıştır. Ancak sanat, teknikte olduğu gibi nesnelerin değişimini sağlayan bir ustalıktan ve bilimlerdeki gibi varlığı anlamaya çalışan bilincin bilme amacından daha öteye bir anlam taşır. Sanat, bir yanıyla teknik bir beceriyi bir yanıyla da varlıkları tanımayı gerektirir. Bir ressam, resim fırçasını kullanmada teknik beceriye sahip olmalıdır, bunun yanı sıra renklerin bilgisine de ihtiyaç duyar. Ancak sanatçının eserini oluşturabilmesinde asıl olan yaratıcılık ve hayal gücüdür.
Sanat, genel olarak üç ögenin bir arada düşünülmesini gerektirir:
- Sanatçı,
- Sanatsal ürün,
- Alımlayıcı (dinleyen, okuyan, seyreden vb.).
Sanatçı; akıl, duyu ve duygu süreçlerini sentezleyerek belirli bir teknikle eserini yaratır. Bu yaratım; yoktan var etmek değil, var olan materyalleri yeni formlarına dönüştürmek şeklindedir. Renkler, sesler, kelimeler vb. sanatçının dokunuşuyla yeni biçimlere dönüşür. Bu yeni biçim, sanat eseridir. Sanat eseri; sanatçının duygu ve düşüncelerini somutlaştırdığı ve duyusal alana açtığı nesnelerdir. Alımlayıcı ise beğeni ölçütleriyle sanatsal ürüne yönelir. Alımlayıcı, sanatsal ürün karşısında tüketici olarak bulunsa da sanatsal ürünün ortaya konmasında etkileri vardır. Alımlayıcılar sanatçının “başkaları”dır.
Sanatseverlerin beğenileri tek başına ölçüt olarak ele alınmasa da sanatsal üretimi güdüleyen önemli bir faktörü oluşturur. Farklı sanat algıları farklı sanat kuramlarını ortaya çıkarmıştır:
- Sanatın var olanı ve hayatı doğrudan sanata taşıdığını iddia eden yansıtmacı kuram;
- Sanatı, duygu ve düşüncelerin aktarıldığı bir etkinlik olarak gören dışavurumcu kuram;
- Renklerin ve geometrik şekillerin soyut bir anlatım oluşturduğunu söyleyen biçimci kuram;
- Sanatın toplumsal bir ihtiyacın sonucu olduğunu savunan işlevselci kuram.
Sanat ve Zanaat İlişkisi
Sanat ve zanaat, sonucunda beğeniye konu olabilecek iki etkinliktir. Bundan dolayı tarihte kimi zaman eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bu durum bugün de geçerlidir. Sanatı zanaat olandan ayıran önemli unsurlar; sanatın pratik bir yarar kaygısından öte beğenilere yönelik oluşturulması, taklitleri veya benzerleri ortaya konuyor olsa da biricik ve özgün olmasıdır. Farklı sanat türleri bu ayrımlarla birlikte güzel sanatlar başlığında toplanmıştır.
Verdiği eserler bakımından sanat ile zanaatı bir yerde birbirinden ayırmak da gerekir. Zanaatta, faydaya dayalı ürünler ortaya koyulurken, sanatta faydadan ziyade sanatsal (estetik) kaygıya dayalı ürünler ortaya koyulur. Yani; belli bir menfaat ve maddi gelir sağlamak amacıyla yapılan ürünler zanaat ürünüdür.
Bir sanat eserinin estetik değer kazanabilmesi için, hiçbir çıkar düşünmeden o objeden haz duyan ve onu takdir eden estetik süjelerin bulunması gerekir.
SANAT – FELSEFE İLİŞKİSİ
Sanat, en genel anlamıyla sanatçının anlatmak istediği şeyi, “biçim verme yöntemiyle” gerçekleştirme çabasıdır. Sanatı felsefe açıdan incelemekle sanat felsefesi ortaya çıkmıştır.
Sanat ile felsefe arasındaki ortak özellikler şunlardır:
- Felsefe gibi sanatta insana özgü bir etkinliktir.
- Felsefe de sanat da; doğayı ve insan varlığını konu edinir.
- Her ikisinin de zorunlu olarak uymaları gereken belirli bir yöntemleri yoktur.
- Her ikisinin de önermeleri dar anlamda doğrulanamaz bir yapıdadır, yani olgusal olarak doğrulanmaları mümkün değildir. Bir sanat eseri, yapısı bakımından doğru veya yanlış olamaz.
- Her ikisinden doğan ürünler insanda bir haz uyandırır.
Sanat ve felsefe arasındaki en önemli fark, felsefenin düşünceye dayalı evrensel bir bilgi olma iddiasına karşılık sanatın duygulara dayanan bir faaliyet olmasıdır.
ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ
“Estetik” kelimesi köken olarak Yunancadaki “aisthesis” / “aisthanesthai” kelimelerine bağlanır. Bu kelime içeriğinde; algı, duygu, duyum ve algılamak gibi anlamlar barındırır. Bu bağlamda denilebilir ki estetik, duygusallığın sağladığı bilgilerin bilimidir.
Estetiği sistematize eden, belli bir düzen içine sokan ve onu bir disiplin hâline getiren kişi, Alexander Gottlieb Baumgarten isimli Alman düşünürdür. Alman düşünüre göre mantık; düşünce ve zihne bağlı bilgilerin doğruluğunu inceleyen bir bilimdir. Estetik de duyu ve duygulara bağlı bilgilerin doğruluğunu inceleyecektir. Yani estetik, “mantığın ikiz kardeşi” veya “duyulara dayalı bilgilerin mantığı” olarak tanımlanabilir.
Estetik, duyusal alanın bütün genişliğini değil, bu alanın özellikle “güzel” olan kısmını inceler. Buna bağlı olarak bir dönem Georg Wilhelm Friedrich Hegel ve Johann Gottfried Herder gibi kimi Alman düşünürler, “estetik” kelimesinin yerine “güzellik bilimi” veya “güzellik felsefesi” kavramlarının kullanılması da da önerilmiştir. Daha sonra estetiğin temel değerinin sadece güzellik olarak sınırlanmasına karşı çıkan ve içlerinde Immanuel Kant ve Ludwig Wittgenstein gibi önemli isimlerin de bulunduğu bir grup düşünür; yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu, soylu, çekici ve hatta çirkin olanın bile estetiğin inceleyebileceği değerler içinde bulunduğunu öne sürmüşlerdir.
Güzeli ve güzel sanatların doğasını inceleyen felsefe dalı da bu bağlamda sanat felsefesi olarak ortaya çıkmıştır. Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan ve bunun bilgisine ulaşmaya çalışan felsefe dalıdır. Sanat felsefesi ise, insanın meydana getirdiği eserleri (sanat yapıtlarını) ele alan, sanatın ne olduğunu sorgulayan, sanatçının etkinliğini inceleyen felsefe dalıdır. Estetik hem doğadaki hem de sanattaki güzeli sorgularken, sanat felsefesi ise sadece sanattaki güzelliği sorgular. Bu bakımdan estetik daha kapsamlıdır.
Estetik, insanın dış dünyaya gösterdiği, “güzel” ve “çirkin” sözcükleriyle dile gelen tepkileriyle ilgilidir. Ama “güzel” ve “çirkin” terimlerinin kapsamları belirsiz, anlamları da öznel ve görelidir. Üstelik, etkileyici bir doğa görünümüyle ilgili gözlemlerde ya da sanat eleştirilerinde kullanılan nitelemeler yalnızca güzel ve çirkinle sınırlı değildir; anlamlı, dengeli, uyumlu, ürpertici, yüce gibi bir dizi başka kavram da değerlendirmeye girer.
Estetik kuramı, bir yandan güzelin yalnızca öznel olmayan, nesnel bir içerik de taşıyan bir tanımını yapmaya, bir yandan da bu değişik terimler arasındaki bağıntıları belirlemeye çalışır. Temel sorunları ise estetiğin öznesine, estetiğin nesnesine ve estetik yaşantıya ilişkindir.
İşte sanat felsefesi veya estetik; sanatın, sanat yaratmalarının ve sanat beğenilerinin özünü ve anlamını konu olarak alan felsefi disiplinin adıdır.
GÜZEL NEDİR?
Herkesin güzel yargısını kullandığı bir durum, olay ve nesne vardır. Ancak “Güzel nedir?” sorusu, herkesin ortak cevaba ulaşabildiği bir konu değildir.
Estetikte “güzel”in sistemli bir şekilde sorgulanmaya başlanması ilk kez Baumgarten’le (1714-1762) birlikte olmuştur. Fakat “güzel”e ilişkin ilk felsefi sorgulamalar, İlk Çağa kadar uzanır.
Güzelliği filozoflar hep farklı tanımlamıştır. Güzellik nedir? sorusunu ilk kez ele alan filozof Platon olmuştur. Platon’a göre güzellik ideadır. Varlıklar güzel ideasından pay aldığı ölçüde güzeldirler. Ona göre güzellik, kişiden kişiye ve çağdan çağa değişmeyen bir değerdir. Aristoteles’e göre güzellik, matematiksel olarak orantılı ve ölçülü olandır. Plotinus’a göre güzellik, “ilahi aklın” evrende ışımasıdır. Kant’a göre güzellik, hiçbir çıkar gözetmeksizin hoşlanmaktır. Schiller’e göre güzellik, aklın ve duyuların şekillenmesidir. Hegel’e göre güzellik, “Geist”in nesnelerde görünmesidir.
Sanatçılar ve filozoflar güzelliğin ne olduğu ve kaynağının ne olduğu sorusuna cevap verebilmek için öncelikle doğadaki güzellikle sanattaki güzelliği birbirinden ayırt etmiştir.
Güzelin ne olduğu sorusuna yönelik cevaplardaki çeşitlilik güzel konusunun felsefi bir problem olarak ele alınmasını sağlamıştır. Güzel, felsefi bir konu olarak felsefenin değer alanı içerisinde ele alınır.
Güzel kavramı insanın beğenileriyle ilgilidir. Beğenilen bir tablonun veya bir doğa manzarasının insanlarda oluşturduğu etkiler farklılık gösterse de her iki durumda da “güzel” yargısı kullanılabilir. Bu iki durumun dışında pratik bir ihtiyaca yönelik bir nesne de güzel olarak nitelendirilebilir.
Felsefenin güzeli konu eden disiplini estetik olarak adlandırılır. Estetik; güzelin ne olduğu, güzel yargısının hangi ölçütlere dayandığı, ortak estetik yargıların olup olamayacağı gibi soruları içerir. Estetik, her anlamda güzeli konu edinir. Bu açıdan doğadaki ve sanattaki güzeli açıklamaya yöneliktir.
“Güzel”e yönelik farklı görüşler olmakla beraber uzlaşılan bazı ölçütler de vardır. Güzel yargısı bir insan, nesne, düşünce veya sanatsal eser için kullanılır. Bir şeyin güzel olması; onun hoş duygular oluşturması, zevk vermesi, heyecan uyandırması ve ölçülü olması gibi ölçütleri karşılıyor olduğunu gösterir. Bu ölçütler kişiden kişiye, kültürden kültüre değişebilir. Bu düşünce, insanların ortak estetik bir değer yargısı oluşturamayacağını iddia eder. Bu bakış açısına karşı ortak estetik yargıların olduğunu ve bundan dolayı güzelin niteliklerinin kişiden kişiye değişmeyeceğini savunan görüş de vardır.
Sanatta Güzellik
Sanattaki güzellik konusu, estetiğin alanında olmakla birlikte estetiğin sanatı kapsayan kısmı sanat felsefesi olarak adlandırılmıştır. Sanat eseri üzerinden şekillenen güzellik yargıları çoğu kez kişilerin beğeni ölçülerine dayandırılır. Estetik yargıların bireysel olduğu anlayışından çıkan bu görüş, güzelliği bir yorum olarak ele alır. Sanatsal ürünün insanda uyandırdığı etki, bütüncü bir yorumlama olduğu kadar parçalara yönelik de oluşturulur. Örneğin bir kişi dinlediği şarkının sözlerini beğenmezse de müziğini beğenebilir ya da bir sinema filmini konusu bakımından güzel bulmasa da filmi oyunculuk açısından iyi olarak değerlendirebilir.
Sanattaki güzellik, içinde bulunulan çağın izlerini taşır. Her dönemin zihniyeti, kendi güzellik ve beğeni ölçütlerini belirler. Bununla birlikte sanatsal beğeninin çağları ve dönemleri aşan bir yönü bulunur. Bir tablo veya tiyatro oyunu değişik çağlarda da ilgi ve beğeni oluşturabilir.
Öznelci Görüş ve Nesnelci Görüş
Sanatta güzeli ortaya çıkaran estetik değerlere yönelik iki farklı görüş bulunur.
Bunlardan ilki öznelci görüştür. Bu görüşe göre estetik değerler ve güzel yargısı sanatsal ürüne yönelen kişiye göre değişiklik gösterir. Sanatın belirleyici ölçüsü, sanatsal ürünün kendisi değildir. Bu görüşe göre sanat eseri kendi başına estetik bir değer taşımaz. Alımlayıcının (sanatı izleyen, dinleyen, sanata ve sanatsal ürüne yönelen estetik öznenin) beğenileri belirleyicidir. Örneğin klasik müzik kimilerine güzeldir kimilerine ise hiç zevk vermez.
Öznelci görüş karşısında nesnelci görüş yer alır. Bu görüşe göre sanatsal güzellik sanat eserinin özelliğidir. Alımlayıcı değer yargıları oluştursa da asıl ölçüt eserin kendindedir. Dönemini aştığı düşünülen sanat eserleri bu durumun kanıtıdır. Örneğin bir film, çekimi yapıldığı dönemde gösterime girecek salon bulamazken ya da çok az seyirciye ulaşmışken daha sonraları sanatsal açıdan değerli kabul edilmiştir.
Doğadaki güzellik, estetik özneden (insandan) bağımsız olarak vardır. Yani verilmiş güzelliktir (nesnelci görüş). Mesela, güneşin deniz üzerinden doğuşu ve batışı doğanın bir güzelliğidir. Sanattaki güzellik insan yaratıcılığının bir sonucu olarak, sonradan ortaya çıkan bir güzelliktir. İnsanın estetik bakışı olmadan güzellik olamaz. Çünkü onu beğenecek özneye ihtiyaç vardır (öznelci görüş).
Güzelin Nitelikleri
Güzelliğin objektif ve subjektif nitelikleri vardır. Subjektif nitelikler; kişiden kişiye, toplumlara ve yüzyıllara göre değişir. Objektif nitelikler içsel ve dışsal olarak ikiye ayrılır.
İçsel Nitelikler
- Bir eserin güzel olması, onun temsil ettiği ideyi yansıttığı oranda artar. Güzel bir şey, idesine, özüne, kavramına uygun olan şeydir.
- Güzel eser, temsil ettiği şeyin tipine bir bütün olarak uygun olmalıdır.
- Bir şeyin güzel olabilmesi için canlı ve anlatım gücü yüksek olmalıdır.
Dışsal Nitelikler
- Orantı ve simetri: Güzel, unsurların orantılı olarak birleşmesidir. Orantısız şey güzel olamaz. Güzel olan bir bütünün parçaları arasında ölçüye dayalı bir düzen olması da simetridir.
- Uyum (harmoni): Bütün güzellikler için, parçaların uyumlu birleşmesi önemlidir. Zaten uyum olmaz ise güzellik de kalmaz, bütün de.
İlgili konular:
- Sanat felsefesinin temel kavramları
- Taklit olarak sanat nedir?
- Yaratma, yaratım olarak sanat nedir?
- Oyun olarak sanat nedir?
- Güzel sanatların sınıflandırılması
- Güzellik problemi
- Estetik sözcüğünün ortaya çıkışı
- Güzelliğin çeşitli kavramlarla ilişkisi
- Güzelliğin nitelikleri nelerdir?
- Sanat eseri ve sanat eserinin özellikleri
- Ortak estetik yargıların varlığını reddedenler
- Ortak estetik yargıların varlığını kabul edenler
- Felsefe açısından sanat
- Estetik ve ahlak
- Estetik deneyim nedir?
- Estetik tutum nedir?
- Estetik yargı nedir?
- Mimetik sanat kuramı
- Biçimci sanat anlayışı
- Duygucu sanat görüşü
- Sezgici sanat anlayışı
- İradeci sanat görüşü
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım