Öznelcilik (Subjektivizm) nedir?
Öznelcilik, nesneyi öznenin dışında ve ondan bağımsız sayan nesnelcilik anlayışına karşı, nesneyi öznenin ürünü sayan anlayıştır. Temelde dış dünyanın varlığını öznenin varlığına indirgediği (özne var olduğu sürece dış dünya vardır, özne yoksa dış dünya da yoktur) gibi hemen her alandaki değer yargılarını da öznel ve bireysel değerlendirmelere indirger.
Bir diğer adı subjektivizm olan öznelci mantıkta doğruyla yanlışın, iyilikle kötülüğün, güzelle çirkinin ölçütü öznel ve bireyseldir. Demek ki gerçek nesnel (insanlara göre değişmez) değildir ve keyfe bağlı, öznel, kişiden kişiye değişebilen bir şeydir. Bu bakımdan ‘bilinemezcilik’ öznelciliğin zorunlu ve ‘tekbencilik’ kaçınılmaz sonucudur.
İlgili konu: İnsan her şeyin ölçütüdür ne demektir?
Felsefe dilinde “özne” (subject) terimi iki ayrı anlamda kullanılıyor. Bunlardan biri dil felsefesi ve dil bilimde sıklıkla kullandığımız hâliyle tümcenin sentaktik bir parçasıdır. Ancak özellikle bilgi felsefesi ve zihin felsefesi alanlarında bu terimin farklı bir anlamı bulunuyor. Bu anlam felsefe tarihinde çok önemli bir yer tutan özne/nesne ayrımına dayanır. Örneğin bilgi felsefesinin klasik görüşüne göre bilme ediminin gerçekleşebilmesi için bir bilen, bir de bilinen olmalıdır. İşte buradaki bilen varlığa “özne” bilinen varlığa da “nesne” deniyor.
Farklı kuramlarda özne ile nesne arasındaki ayrım farklı biçimlerde yapılır, hatta çağdaş bazı görüşlerde bu ayrımı tamamen reddeden görüşler de bulunuyor. Burada vurgulanması gereken Öznelcilik öğretisinin adında kullanılan “özne” adı ve bundan türetilmiş olan “öznel” sıfatı, bilgi ve zihin felsefesindeki bu temel ayrıma dayandığıdır.
Yaygın görüşe göre özne ile zihin aynı şeydir. Her normal insanın düşüncelerinin oluştuğu yerdir burası. Zihnimizle düşünürüz, hayal ederiz, merak ederiz. Zihnimizin en önemli edimlerinden biri de anlamaktır. Özne ile nesne ayrımını burada kullanırsak anlamanın olabilmesi için bir anlayan özne bir de anlaşılan nesne olmalıdır.
Anlama ediminin birçok farklı nesnesi olabilir; bir insanı anlamak, bir bilim kuramını anlamak, bir sanat eserini anlamak gibi birçok farklı anlama türleri bulunur. Bunlar arasında bir tanesi dil felsefesi açsından büyük önem taşıyor. O da bir sözcüğün anlamını anlamak edimi. Burada da anlayan bir özne yani bir zihindir. Anlaşılan nesne de bir sözcüğün anlamıdır.
Şimdi gelelim Öznelcilik öğretisine. Bu görüşe göre bir sözcüğün anlamı dediğimiz nesne öznenin zihninde olmalıdır. Yani insanların zihinleri dışında anlamların olduğu bir dünya yoktur. Bundan dolayı “anlam” dediğimiz şeyler özneldir.
Bu görüşü bir kuram olarak ayrıntılarıyla savunmuş olan ilk filozof John Locke’tur. Locke bir sözcüğün anlamının kişinin zihnindeki bir “ide” olduğunu söyler. Bu durumda zihinsel süreçler kişiden kişiye değiştiğine göre, bir sözcüğün anlamı da kişiden kişiye, hatta aynı kişinin farklı zamanlardaki zihinsel durumuna göre değişebilir. Peki sözcüklerin anlamlarını “ide” türünde zihinsel süreçlerle özdeşleştirdiğimizde iletişim kurmamızı nasıl açıklayacağız?
İki kişinin iletişim kurabilmesi için sözcüklere aynı anlamlan atfetmeleri gerekiyor, ancak “anlam” dediğimiz şey eğer öznel bir zihinsel durum ise iki kişinin bir sözcükten aynı şeyi anlamaları için aynı zihinsel durumda olmalıdır. Bu tür sorunlarla gündelik tartışmalarda sık sık karşılaşırız. İki sevgili aşkın ne olduğu üzerine anlaşamayınca, birbirlerine “senin aşktan anladığın benimkinden farklı” türünde tümceler kullanabiliyorlar. Ama “aşk” sözcüğüne farklı anlamlar yüklemişlerse bu sözcüğü kullanarak iletişim kurmazlar. Biri öbürüne “ben artık sana âşık değilim” dediğinde diğeri kastedileni anlayamaz, ya da daha kötüsü yanlış anlar. Yani gerçek iletişim olabilmesi için sözcüklere yüklediğimiz anlamların ortak olması gerekiyor. Bundan dolayı Locke ancak zihnimizde aynı ideye sahip olmamız durumunda iletişim kurabileceğimizi söyler.
Peki bir sözcüğün anlamı tamamen kafanın içinde olan öznel bir şey iki ayrı insan için bir sözcüğün aynı anlama gelmesi nasıl olabiliyor? Öznelcilik görüşe göre bunu açıklamak zor görünüyor. Ancak bu sorun diğer anlam kuramlarında da farklı kılıklarda ortaya çıktığından bu durumun tek başına Öznelcilik kuramını çürüttüğünü söylemek doğru olmaz.
Öznelci görüş yirminci yüzyılda özellikle dilbilimde birçok taraftar bulmuştur. Örneğin günümüz dil biliminin en etkili düşünürü olan Noam Chomsky, sözcüklerin anlamının sözlüklerde ya da dış dünyada değil, “kafanın içinde” olduğunu savlayarak Locke’un öznelciliğine dönüş yapar. Bilişsel Bilim ve bu disiplinin alt kolu olan Yapay Zeka çalışmalarında da öznelci görüş yaygın olarak kabul görmeye devam ediyor. Örneğin Sinir Ağları kuramının bir versiyonuna göre bir sözcüğün anlamı beyindeki nöronların aktivasyon düzeylerinin karmaşık ilişkisinin bir fonksiyonudur.
Kaynak: Dil Felsefesi, s. 25-26, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2649 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1615