Felsefe hakkında her şey…

Yararlılık ilkesi (principle of utility)

01.11.2022
1.043

Bentham dava arkadaşı James Mill (1773-1836) ile birlikte İngiltere’de dinsel etkilerin dışında, laik bir ahlak düzeni oluşturmak istiyordu. Toplumun gereksinimi olan yasal ve toplumsal reform girişimlerini, oluşturduğu etik kuramın normları ışığında gerçekleştirmek istemekteydi ve bunu, konu uzun erimli bir düzeyde ele alındığında büyük ölçüde başardığı da söylenebilir.

Bentham için her alandaki başarının birincil koşulu bilimsel olmaktan geçiyordu. Bu nedenle etiği ve politikayı da bilimsel olarak doğrulanabilir disiplinler hâline getirmeye çalışmış, bunun için değerlendirme ölçütlerini, niceliksel ölçütler olarak formüle etmek gerektiğine inanmıştır. Ortaya koyduğu etik yaklaşım ile bu amacı gerçekleştirmeye yönelmiştir. Yaptığı iş temelde bir insan doğası çözümlemesidir. Bu noktayı Hume felsefesinden aldığını daha önce belirtmiştik. Bu açıdan indirgemeci çözümlemeyi çok iyi başardığı kabul edilmektedir. Bu çözümleme ile iyinin anlamını aydınlatmaya çalıştığı için kuramı büyük ölçüde metaetik bir çalışmadır. Ama ütilitarianizmin normatif bir yönü olduğunu da unutmamalıyız.

Bentham’a göre insan doğasına bilimsel bir yaklaşım ister istemez ruhbilimsel bir hazcılıktan hareket etmeyi gerektiriyordu. Gerçi bu özü bakımından yeni bir yaklaşım değildi. İlk Çağ’da Epiküros tarafından öne sürülen, 18. yüzyılda Fransa’da Helvetius, İngiltere’de Hartley ve Tucker tarafından ele alınan bu yaklaşıma Bentham, yeni ve unutulmayacak bir anlatım kazandırmıştır: Bentham, Ahlak ve Yasama İlkelerine Giriş adlı temel yapıtına şu klasikleşmiş sözleriyle başlar:

“Doğa insanlığı iki üstün efendinin denetimi altına yerleştirdi: acı ve haz.”

Buna göre her insan, doğası gereği haz elde etmeye ve acıdan kaçınmaya çabalar; bu nedenle insanların tüm eylemleri hazza ulaşma isteği ve acı çekme korkusu tarafından güdülenir. Bu evrensel bir genellemedir.

“Tüm yaptıklarımızda, tüm söylediklerimizde, tüm düşündüklerimizde bizi onlar yönetirler. Üzerimizdeki egemenlikten kurtulmak için gösterebileceğimiz her çaba yalnızca bunu belgitlemeye ve doğrulamaya hizmet edecek. Bir insan sözcüklerde onların imparatorluğunu reddediyormuş gibi yapabilir ama gerçekte her zaman onların uyruğu olarak kalacaktır” (akt. Copleston, 2000: 14).

Bentham’a göre, bu terimlere keyfi ya da metafizik birtakım anlamlar vermeye hiç gerek yoktur. Bunlar için ne Platon’a ne de Aristoteles’e başvurmaya gerek vardır, bunlar gündelik dilde ne anlama geliyorlarsa odur. Haz terimi örneğin yeme-içme hazlarını içerdiği gibi güzel bir müzik dinlemeyi, ilginç bir kitap okumayı ya da hoşa giden bir eylemi gerçekleştirmeyi ve daha bunlara benzer pek çok şeyi içerir.

Bentham’ın bu saptamasına göre, biz insanlar için bu iki efendinin daima evrensel olarak emrinde olma, bizim ne yapacağımızı belirlediği gibi ne yapmamız gerektiğine de işaret eder. Yani bir yandan neden ve etkilerin zinciri, öte yandan eylemlerimizdeki doğru ve yanlışın, bir başka deyişle iyi ve kötünün ölçütü bu egemenliğe bağlıdır. Etik yükümlülük ve psikolojik zorunluluk bu şekilde eşitlenince buradan haz, mutluluk ve iyinin eş anlamlı olduğu ve yine acı, mutsuzluk ve kötünün de eş anlamlı oldukları ortaya çıkmaktadır.

Bentham, bundan sonra, bu olgudan genel yarar ilkesini türetme yoluna gitti: “Bir topluluğun ortak ilgileri ya da yararları bakımından onların mutluluğunu artıran eylemleri ahlaksal olarak değerlendirmek, buna karşılık mutluluğu azaltan, bir başka deyişle acıyı ya da mutsuzluğu çoğaltan eylemleri ise ahlaki bulmamak,” evrensel yarar ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece birincileri doğru ya da iyi eylemler, ikincileri yanlış ya da kötü eylemler olarak ifade etmek çok doğal bir sonuç olmaktadır. Şu hâlde genel yarar ilkesi seçtiğimiz eylem ve davranışlarımızın sonuçları en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğunu ortaya koyabilmelidir. Ahlaksal iyi bundan başka bir şey değildir. Böylece Bentham’ın yararcılığı egoistik- bencil yararcılık olmaktan çıkarak evrensel bir eylem yararcılığı haline gelmiş olmaktadır. Bir eylemin doğruluğu ya da yanlışlığı, bu eylemin ortaya çıkardığı sonuçların ne kadar çok insana yarar, mutluluk veya iyilik getirdiği ya da mutsuzluk veya kötülük getirdiği ile ölçülür. Ortaya konan eylem insanlığa ne kadar çok yarar bir başka deyişle mutluluk sağlıyorsa o kadar iyidir. Buradaki bütün sorun hangi eylemlerin ötekilere göre, en büyük sayıdaki insanlar için en büyük mutluluğu sağlayacak kapasitede olduğunu görebilmek ve buna göre en uygun eylemi seçebilmektir.

Bentham, bu ilkenin en temel etik ilkesi olması nedeniyle tanıtlanamayacağını da öne sürer. Tersine tüm öteki etik kuramların ilkeleri önünde sonunda böyle bir “genel yarar ilkesi” ne indirgeneceklerdir. Çünkü insanlara niçin belli bir eylemi yerine getirmeleri gerektiği sorulunca en sonunda yararlılık ilkesinin terimleri içinde yanıt vermek zorunda kalacaklardır. Bentham’ın burada genelde göz önünde bulundurduğu kuramlar sezgici ve ahlak duyusunu savunun kuramlardır. Çünkü bu kuramlar iyiyi kötüden a priori olarak ayırt edebileceğimizi ve buna göre iyinin seçilebileceğini önerirler ama “İyi nedir?” diye sorulduğunda sonul anlamda kişinin ya da topluluğun en büyük mutluluğuna ya da hazzına gitmek zorunda kalırlar. Şu hâlde, doğru ve yanlışın nesnel ölçütünü ancak yararcılık verebilir. Durumun bu olduğunu göstermek, yararcılık için gereken biricik tanıtı vermek olacaktır.

Bu nedenle Bentham, bu genel yarar ilkesini gerçekleştirebilmek için hazcı hesaplama (hedonic calculus) denilen, hazları ve acıları ölçümleme yolunu önermiştir. Eğer böyle bir prosedür uygulanabilir olsaydı etik yargılar tıpkı meteorolojik tahminler gibi bilimsel olabilecekti, hatta bu konuda dikkate değer bir yanılma payı olmasına karşın bu da içerilen etmenlerin karmaşıklığından ileri gelmektedir.

Bentham’ın hesaplamaya konu olan haz çözümlemesi şöyledir: Bir eylemin doğurduğu haz ya da mutluluk, yoğunluk, süreklilik, akrabalık, kesinlik, verimlilik, arılık ve uzam (etkilenen kişilerin sayısı) etkenleri bakımından analiz edilecektir. Bunların hiç kuşkusuz en optimal bileşkesini ortaya koyan eylem öteki almaşıklara göre seçilmesi gereken eylem olarak öne çıkmaktadır. Örneğin bir haz çok yoğun ama kısa süreli olabilir, bir başkası daha az yoğun ama nicel olarak ilkinden daha büyük olmasını sağlayan bir dayanıklık gösterebilir. Yine haz verici duyumlar üreten iki eylemden hangisi ötekine göre, daha öte yeni hazcı duyumlara kapı açıyorsa bu eylem verimlilik ölçütüne uyar. Arılık ise karşıt türden duyumlar tarafından izlenmemeye işaret eder.

“Örneğin bir müzik beğenisinin geliştirilmesi önümüzde dayanıklı bir haz alanı açar ki bu, belli bir alışkanlık yarayan ilaçların alınması eyleminin sonucunda olduğu gibi alınan karşılığın azalmasına uğramaz” (Copleston, 2000: 16).

Ama burada asıl önemli olan etmen uzam olmaktadır. Çünkü Bentham’ın amacı genel yarar yada ortak iyidir. Bu nedenle eylemin doğurduğu hazdan ne denli çok kişi yararlanırsa o denli iyidir. Çünkü buradaki amaç olabildiğince çok sayıda insanın olabildiğince yüksek düzeydeki hazzıdır.

Ancak, Bentham’ın haz olgusunda tümüyle niceliksel ögeleri seçmiş olmasına karşın, bu ölçümleme pek çok düşünürün de üzerinde birleştiği gibi hiç de kolay görünmüyor. Haz gibi bir şeyi ölçmek ya da tartmak nasıl olanaklı olabilir? Ayrıca haz ya da mutluluk salt bedensel bir olgu mudur? Bu nedenle Bentham’ın, bu hazları hesaplama yönteminin bir tarafa bırakılabileceği, buna karşın öğretisinin genel olarak yararlı ve yol gösterici olabileceği söylenmiştir, gerçekten öğretinin iyi kavramına yönelik olan çözümlemesi doğru ya da uygun olarak görülebilir ve bunun yanı sıra hedonik calculus- hazcı hesaplama bir tarafa bırakılabilir.

Ama Bentham, haklı olarak öğretisini salt bir çözümleme denemesi olarak görmemektedir. Bu öğreti insanlara aynı zamanda bir eylem kuralı sunmaktadır. Böyle olunca da Bentham’ın istese bile bir insanın almaşık eylem yollarına karşılık gelen olası haz niteliklerinin sağın bir matematiksel hesaplamasını yapamayacağı oldukça açıktır. Eğer çıkarı söz konusu olan bir topluluksa pek çok durumda biri için haz verici olan şeyin başka biri için haz verici olmadığı iyi bilinen bir olguyken olası haz toplamını nasıl hesaplarız? (Copleston, 2000: 17). Bu noktada belli bir güçlük olduğu açıktır. Yine de eğer bu hazcı ütilitarianizmi eylemlerimiz için pratik bir kural sağlıyor olarak görüyorsak, sağın olmasa bile bir tür hesaplama gerekmektedir ve insanlar zaman zaman böyle yüzeysel hesaplamaları yaparlar. “Böylece bir insan kendine kimi acılı sonuçlar getirmesi olası belli bir haz verici eylem yolunun izlemeye deyip deymediğini sorabilir ve eğer bu soruyu gerçekten ciddi olarak irdelerse Bentham’ın kalkülüsünün kurallarından birini kullanıyordur”( a.g.y. 17). Şu hâlde eylemlerimizden doğacak sonuçları çoğu zaman kendimizce ölçüp biçme yoluna gittiğimiz de bir gerçektir. Yine de Bentham’ın kuramındaki en büyük kuramsal zorluk, bir eyleme karar verirken birisinin kendi haz ya da mutluluğunu istemesi ile çoğunluk kuralına göre öteki insanların mutluluğunu istemesi arasındaki çatışmayı nasıl aşabileceği sorunudur. Öteki insanların mutluluğunu istemek keza doğanın bizi altına yerleştirdiği en büyük yönetici midir?

Bu arada şunu da sorgulamak gerekir: Olabildiğince çok sayıda insanın olabildiğince mutluluğunu sağlama konusunda devletin sorumluluğu bireye göre çok daha geniş kapsamlı ve büyük olduğuna göre, yararlılık ilkesinin hükumet üyelerine de uygulanması gerekmez mi? Şimdi burada çıkarı söz konusu olan salt bir topluluktur. Ayrıca topluluk yapay bir nesnedir, bir anlamda onun üyelerini oluşturuyor olarak görünen bireysel kişilerden oluşur ve topluluğun çıkarı onu oluşturan çok sayıda üyenin çıkarlarının toplamıdır. Bu durumda yasamanın ve hükumetin ortak iyisi onu oluşturan üyelerin toplamının ortak iyisi midir? Bu noktada Bentham kendini düşünen haz arayıcıdan kendini kamuya adamış başkacıl (altruistic) tutuma beklenmedik ve temeli olmayan bir geçiş yapmakla suçlanır. Ama Bentham tüm insanların genelde bu terimin anlaşıldığı anlamda bencil olmalarının doğalarından gelen bir zorunluluk olduğunu kabul etmez. Çünkü toplumsal duyguları da bunların zıtları gibi kabul eder. Bu yüzden hazlar tablosunda yalın hazlar dediği şeylerin arasına iyilikseverlik hazlarını da katar. Bunları tüm öteki hazların yaşanmasından sonuçlanan hazlar olarak betimler. Her şeye karşın, yöneticilerin pek çoğunun başkalarının hazzından haz duymaya tümüyle yetenekli olsalar bile, kendi başına bırakıldıklarında kendi çıkarlarının peşinde koşan insanlar hâline geldiklerini kabul ettiği için demokratik düşünceleri benimsemeye doğru ister istemez sürüklenmiştir. Ama bu konuyu az çok siyasi görüşlerini açıklama bağlamında en sona bırakıyoruz ve şimdi hukuk ya da yasa konusuna ilişkin görüşlerine kısaca bir göz atma yoluna gidiyoruz. Çünkü Bentham kuramsal görüşlerin uygulanabilirliği konusunu daha çok bu alana uygun olarak görmüş ve bu alana ilişkin reformist düşüncelere odaklanmıştır. Çünkü onun düşüncesine göre, yasalar çıkarılırken toplum bireylerine total anlamda ne kadar yarar ve mutluluk getirebileceği hesaplanma ya da ölçüp- biçilme yoluna gidilebilir. Özellikle yasa ve ceza konusu ile ilişkili olarak, Bentham öne sürdüğü yarar ilkesini etkili hâle getirmeye çalışmıştır. Yasa koyucunun işlevi bazı eylemlerin gerçekleştirilmesine insanları teşvik etmek, bazılarından da uzak durmalarını sağlamaktır. Şu hâlde bu tür eylemleri nasıl birbirlerinden ayırt ederek sınıf­lama yapacağız?

Kaynak: MODERN FELSEFE, s. 157-159, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...