İlk Çağ Diyalektiği
İlk Çağ’ın Çin, Hint ve Yunan düşüncelerinde görünen sonsuz çeşitliliğin karşıt güçler taşıdığı ve bunlarla oluştuğu sezilmişti. O zamanlar kuru-yaş, aydınlık-karanlık, sıcak-soğuk, boş-dolu vb. birbirlerine karşıt sayılıyor ve bu karşıtların aynı şeyin değişik yüzleri olduğu ileri sürülüyordu. Bu karşıtlıklardaki çatışmanın bütün değişmelerin itici gücü olduğu sezisi, en ilkel düşüncelerde bile belirmekteydi.
İlkel dinlerin ana-baba-çocuk olgusundan doğan kutsal üçlemeleri, Hegel’in tez-antitez-sentez diyalektiğinin ilk biçimidir. Yunan mitolojisindeki Eros’un karşıtlık kardeşi Antero, gelişmenin karşıtların çatışmasıyla gerçekleştiği düşüncesini açıkça belirtir. Diyalektik terimi İlk Çağ Yunanlılarında ‘tartışmacılık’ anlamında kullanılıyordu ve bu bakımdan bütün bilgiciler ‘eytişimci’ sayılmıştı. Bu tartışmaların zamanla boşsöz oyunlarına dönüşmesi, insanlığın gerçeğe yaklaşmada en parlak buluşu olan ‘eytişim’in gözden düşmesine ve yüzyıllarca küçümsenmesine sebep oldu.