Felsefe hakkında her şey…

Fransız Devrimi’nin sosyolojinin doğuşu üzerindeki etkileri

08.12.2022
Fransız Devrimi’nin sosyolojinin doğuşu üzerindeki etkileri

Fransız Devrimi, on sekizinci yüzyılın sonunda Fransa’da monarşi’nin yıkılmasına ve cumhuriyet’in kurulmasına yol açan politik olayların bütününe verilen addır.

Devrim 1789 yılında başlamış, süreç içinde Kral 16. Lui önce tahttan indirilmiş, ardından kraliyet ailesiyle birlikte idam edilmiş; yönetim radikal grupların eline geçmiş ve izleyen aylarda devrim karşıtı olduğu düşünülen binlerce kişinin idam edildiği bir terör dönemi yaşanmıştır. 1799 yılında Napoleon Bonaparte’ın diktatörlüğü ile Fransız Devrimi’nin resmî olarak sona erdiği kabul edilmektedir.

Fransız Devrimi’nin başlamasından yaklaşık dört yıl sonra birbirine zıt politikaları destekleyenler arasındaki çatışmaya bağlı olarak 5 Kasım 1793 ila 27 Temmuz 1794 tarihleri arasında yaklaşık on ay boyunca terör dönemi olarak adlandırılan bir dönem yaşanmıştır. Bu dönemde, “devrim düşmanları” olarak nitelendirilen insanlar kitlesel olarak idam edilmiş, daha sonra bu idamları gerçekleştirenler de idam edilmiştir. Toplumsal yaşamda kaos ve paranoyanın hâkim olduğu bu dönemde, tahmini olarak 16 bin ila 40 bin kişinin idam edildiği düşünülmektedir. Fransa, Fransız Devrimi’nin yarattığı siyasal kaos ortamından 1799’da Napoleon’un mutlak iktidarı ile çıkmış, toplumsal düzenin yeniden inşası ise daha da uzun sürmüştür.

Fransız Devrimi, Avrupa toplumunda yıllar önce başlayan düşünsel, toplumsal ve ekonomik değişimlerin bir sonucudur. Fransız Devrimi ile birlikte Fransa’da mutlak monarşi yıkılmış, Kilise’nin otoritesi büyük ölçüde zayıflamış, cumhuriyet kurulmuş, Avrupa’ya uzun zaman egemen olan feodal toplum yapısı büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu devrimle birlikte Montesquieu’nün benimsediği güçler ayrılığı ilkesi hayata geçmiş, Rousseau’nun savunduğu gibi bütün insanların doğuştan birbirleriyle eşit olduğu kabul edilerek Fransa’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul edilmiş, geleneğe karşı aklı savunan Aydınlanma düşüncesi ve Aydınlanmanın özgürlük, bireycilik, laiklik gibi ilkeleri siyasal ve toplumsal yaşama yansımaya başlamıştır.

İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, kimsenin dini inançları ya da sosyal konumu nedeniyle dışlanamayacağını ve ayıplanamayacağını, mutlak egemenliğin ulusa ait olduğunu ve bir kişi ya da grubun elinde toplanamayacağını, ulusun onayını almayan bir iktidarın meşru olamayacağını, devlet yönetimindekilerin ulusa karşı sorumlu olduğunu belirtmektedir. Böylece Fransız Devrimi, orta sınıfların yükselişini sağlamış, siyasal iktidar anlayışında köklü bir değişikliğe neden olmuş, tek rasyonel yönetim biçiminin demokrasi olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasında, ulus devlet ve milliyetçilik akımlarının başlamasında ve diğer ulusların kendi siyasal birliklerini kurmalarında etkili olmuştur.

Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi, önceki toplumsal normların yıkılmasına ve modern endüstriyel toplumun doğuşuna bağlı olarak sosyolojinin gelişiminde büyük etkiye sahip olmuşlardır. Fransız Devrimi Fransa’nın toplumsal ve siyasal yapısını değiştirmiş, orta sınıfların güçlenmesine ve bireysellik, özgürlük ve eşitlik ilkelerine dayanan rasyonel ve laik bir devletin kurulmasına yol açmış, diğer ülkelerde de benzer devrimlerin yapılmasında etkili olmuştur.

Fransa Kralı XVI Louis’nin idamını temsil eden çizim.

Fransa Kralı XVI Louis’nin idamını temsil eden çizim.

Fransız Devrimi’nin sosyolojinin doğuşu üzerindeki en önemli etkileri, sosyolojinin ayırt edici inceleme nesnesi olan toplumsal grup kavramıyla (Nisbet, 1943:36) ilgilenmeye başlamasını sağlaması ve Devrim’in neden olduğu toplumsal kargaşa ortamında sosyolojinin ortaya çıkışını sağlayan temel sorunun, yani toplumsal düzenin yeniden nasıl inşa edileceği sorusunun sorulmasına neden olmasıdır.

Fransız Devrimi sırasında, Kilisenin bağımsız bir toplumsal örgüt olarak gücü yok edilmiş, topraklarına el konmuş, manastırları ve okulları kapatılmış, ruhban sınıfı mensupları devlet memurları haline gelmiştir. Eğitim sadece devletin yürütebileceği bir işlev olarak kabul edilmiş, okullar ve üniversiteler devlet tekeline alınmış ve eğitimin herkesin temel ihtiyacı olduğu kabul edilmiştir. Aile kurumu bir dönüşüm yaşamış, boşanma hakkı tanınmıştır (Lamanna, 2002:21). Toplumsal örgüt olarak devlet, gücünün doruğuna ulaşırken insanları toplumun politik olmayan alanlarında birleştiren bağlar zayıflamış, toplum atomize olmuştur (Nisbet, 1943:41). Devletin bu şekilde merkezileşmesi, ahlaki bir çözülmeyi beraberinde getirmiştir (Nisbet, 1943:44).

Fransız Devrimi laik ve rasyonel olan, Aydınlanma düşüncesinin yasal ve politik ifadesi olan bir devlet yaratmış, ancak toplumsal normları Katolik ve muhafazakar toplumsal miras biçimlendirmeye devam ettiği için geleneksel kanatta olanlar toplumdaki ve toplumsal kurumlardaki bu değişimi eleştirmiş, Fransız Devriminin yeterince başarılı olmadığını ve devrimin liberal bireycilik anlayışının on dokuzuncu yüzyıl Fransa toplumuna çok uzak olduğunu savunmuşlardır (Lamanna, 2002:22).

Auguste Comte’a göre Fransız Devrimi toplumsal bağların çözülmesine, ahlakın ve toplumsal dayanışmanın zayıflamasına neden olmuştur ve devletin temel toplumsal işlevlerini aile veya din gibi başka aracılara devretmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle Comte, Fransız Devrimi sonrasında şekillenen yeni toplumun insanları birbirine bağlayan birincil bağları çözdüğünü, dolayısıyla sorunun politik ya da ekonomik değil, toplumsal olduğunu düşünür (Nisbet, 1943:44). Ona göre Fransa’da yaşanan karışıklıklar, bireyin kiliseden, aileden, topluluktan koparılarak izole edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede Comte ve ilk dönem sosyologlar, ahlaki ve teorik olarak toplumsal grupların önemli olduğunu, din, aile, topluluk gibi kurumların toplumsal dayanışma ve toplumsal kontrol açısından işlevsel olduğunu, insanların içinde yaşadıkları toplumsal gruplara bağlı olduklarını ve bu gruplar tarafından şekillendirildiklerini vurgulamışlardır (Nisbet, 1943:44,45).

Fransız Devrimi’nin yarattığı ortam içinde önem kazanan bu kavramlar, ilk dönem sosyolojinin en önemli kavramlarından olmuşlardır. Sosyolojiyi on sekizinci yüzyıl sonunda ortaya çıkan siyaset bilimi, ekonomi, psikoloji gibi alanlardan ayıran en önemli özelliğin bu olduğu söylenebilir. Bu üç bilim, Fransız devrimi ile birlikte güçlenen devletle, devletin finansmanı ve ekonomisiyle ve bireysel olarak vatandaşlarıyla ilgilenirken, sosyoloji Fransız devriminin tahrip ettiği toplumsal gruplarla ilgilenmiştir (Nisbet, 1943:45).

Kaynak: KLASİK SOSYOLOJİ TARİHİ, s. 18-20, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2685 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1651

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...