Analitik Felsefe Nedir? Çözümleyici Felsefe
Analitik felsefe ya da çözümleyici felsefe, pozitivizmin 20. yüzyılda çağdaş bir görünüm almış şeklidir. Neo-pozitivizm ya da mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Analitik felsefenin ortaya çıkışı, her şeyden önce 19. yüzyılda hâkim olan Kantçı metafizik anlayışının eleştirisi ile olanaklı olmuştur.
Analitik felsefe akımı, 1900’lü yılların geleneksel düşünce sistemlerini eleştirerek kurulan ve felsefesini bu yönde geliştiren bir felsefe okuludur. Bu akım, analitik felsefe dışında; Analiz, Oxford Felsefesi ve Cambridge Analiz Okulu gibi adlarla da anılmaktadır.
Analitik felsefe Hegel kökenli “Mutlak Gerçeklik” kavramı ve idealist sentezine karşı bir reaksiyonu temsil eder.
İdealist felsefede; gerçeğin görünüşlerden büsbütün bağımsız olduğu ve felsefenin de bu bağımsız alanla ilgilendiği kabul edilmekteydi. Analitik felsefede ise felsefenin işlevinin duyularımızdan bağımsız olduğu varsayılan veya inanılan alanla ilgili spekülasyon yapmak değil, bilgi dediğimiz şeyin hangi anlamda bir bilgi olduğunu lingüistik araştırmalarla analiz etmek ve felsefeden entelektüel kargaşa veya yanlış anlama gelen ve hatta yanlış sorulan soruları ayıklamak olduğunu kabul edilmektedir.
Bu yaklaşıma göre felsefe; varlık, değer ve tanrı üstüne doğruluğu test edilemeyen öğretiler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir.
Bu felsefe anlayışına göre bilime dayanan bilgi doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını anlamak için de bilginin analizi gerekir. Bu amaçla bilimin kullandığı önermelerin kuruluşu ve yapısı incelenir. Bu da dil analizidir.
Analitik felsefeye göre felsefede ortaya çıkan sorunlardan birisi bulanık mantıksal çıkarımlar; diğeri değişik anlamları olan sözcüklerin bir birine karıştırılmasıdır. Bu nedenlerden kaynaklanan sorunları çözmek için de bulanık mantıksal çıkarımlar yerine açık-seçik mantıksal çıkarımlar oluşturmak ve tek anlamlı sözcüklerden oluşan yapay bir dil sistemini kurmak gerekir.
ANALİTİK FELSEFENİN TARİHİ GELİŞİMİ
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir grup bilim adamı Viyana’da bir araya gelerek bu akımı oluşturmuştur ve akım daha sonra İngiltere ve Amerika’da gelişerek yayılmıştır. Neopozitivizm (yeni olguculuk) ya da mantıkçı pozitivizm olarak da bilinir. Bu akıma göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Analitik filozoflara göre felsefenin görevi dil çözümlemeleri yapmaktır. Çünkü onlara göre doğru bilgi ancak böyle elde edilebilir.
Analitik felsefeye göre felsefe varlık, değer ve Tanrı üstüne doğruluğu test edilemeyen görüşler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir. Dildeki kavramlar çözümlendiği taktirde kafa karışıklığı yaratan geleneksel felsefe problemleri de çözümlenebilir.
KANT ve ANALİTİK FELSEFE
Bilindiği gibi Kant kendi transandantal felsefesinde metafiziğin olanağını sorgulamış ve spekülatif metafiziği kıyasıya eleştirmişti. Kant’ın eleştirisinin sonrasında ruhun ölümsüz bir töz olup olmadığı, Tanrı’nın bir ispatının verilip verilemeyeceği ya da evrenin genel vasıfları hakkındaki akıl yürütmelerin bir tür yanılsama içerdiği genel olarak kabul görmüştü.
Öte yandan Kant, aklın sınırları içerisinde bir tür metafiziğin olanaklı olduğunu düşünüyordu. Kantçı metafiziğin merkezinde ise Kant’ın sentetik a priori olarak adlandırdığı yargılar yer alıyordu.
Kant’a göre matematiğin yargıları (“3 ile 5’in toplamı 8’dir.” veya “Bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir.” gibi), ve kuramsal fiziğin temelinde yer alan yargılar (“Tüm olaylar bir nedene göre gerçekleşir.” gibi) evrensel zorunluluğa ve nesnel geçerliliğe sahip sentetik a priori yargılardı.
Kantçı metafiziğin eleştirisi üzerinden dilin ve dilin mantığının felsefenin odağına yerleşmesi süreci, analitik felsefenin doğduğu süreç olarak kabul edilebilir.
Bir bakıma, Kant’ın eleştirileri üzerinden bir tür metafiziğin elenmesinin ardından Kant’ın savunduğu biçimiyle metafiziğin elenmesi, analitik felsefenin gelişimi açısından belirleyici olmuştur.
Metafiziğin bu ikinci versiyonunun elenmesi süreci nasıl gerçekleşmiştir? Bunu anlayabilmek için, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında, matematik ve bilim alanlarında yaşanan çarpıcı gelişmelere göz atmamız uygun olacaktır.
Anmak istediğimiz gelişmelerden ilki, Euklidesçi olmayan geometrilerin keşfedilmesidir. Söz konusu keşif, o dönemde etkili olan Kantçı matematik anlayışını derinden etkilemiştir. Bu tartışmalar açısından son derece önemli bir başka gelişme ise Einstein’ın özel ve genel görelik kuramını ortaya koymasıdır.
Bu gelişmeler, geometrinin yargılarının sentetik ve a priori olduğuna ilişkin düşünceyi temelinden sarsmıştır. Bu gelişmelere paralel bir başka gelişme ise matematiksel mantık alanında gerçekleşmiştir. Matematiğin mantığa indirgenebileceği ve bu itibarla da matematiğin önermelerinin analitik olduğunun gösterilmesi, özellikle Gottlob Frege’nin çalışmaları ile ivme kazanmıştır.
ANALİTİK FELSEFENİN TEMSİLCİLERİ
Bu akımın başlıca temsilcileri, Ludwig Wittgenstein (Ludvig Vitgenştayn), Moritz Schlick (Moris Şilik, 1882-1936), Rudolph Carnap (Rudolf Karnap, 1891-1970) ve Hans Reichenbach (Hans Rayhınbah, 1891-1953)’tır.
İlgili konular:
- Ludwig Wittgenstein ve analitik felsefe
- Yirminci yüzyıl felsefesinde mantıkçı pozitivizm ve bilgi sorunu
- Mantıkçı pozitivizm nedir?
- Viyana Çevresi filozofları
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı