20. Yüzyıl Felsefesinde Mantıkçı Pozitivizm ve Metafizik Bilgi Sorunu
20. yüzyılın başlarında Viyana’da Moritz Schlick öncülüğünde aralarında Carnap ve Whitehead’in de bulunduğu bazı bilim insanları bir araya gelerek mantıkçı pozitivizm akımını oluşturmuşlardır.
“Viyana Çevresi” olarak da mantıkçı pozitivistler, temelde bilimsel bilgilerin, gözlemlenebilir olgu durumlarına dayanan basit mantıksal önermelerle kurulması gerektiği fikrinde birleşirler. Olgu durumlarını işaret etmeyen ifadelerin anlamsız olduğunu ileri sürerek deney ve gözlem alanının dışında kalan yani doğrulanması mümkün olmayan dilsel-mantıksal önermelerin anlamsız olduğunu belirtirler. Dolayısıyla mantıkçı pozitivistlerin üzerine yoğunlaştığı alan dil ve mantık alınıdır. Ele alınan problem önermelerin anlam sorunudur. Yapılmak istenen ise deney ve gözlem alanıyla doğrulanması mümkün olmayan metafizik önermeleri diğer önermelerden ayırmaktır.
Mantıkçı pozitivistlere göre metafiziksel önermeler anlamsızdır. Onlar için bir önermenin doğrulanabilir olması, o önermenin yanlış ya da doğru olduğunun ortaya konması demektir. Doğrulanabilir önerme, olgusal olarak üzerinde deney yapılmaya uygun önermedir. Metafiziksel önermelerde buna imkân yoktur, onun için anlamsızdır. Mantıkçı pozitivistlerden Rudolf Carnap, metafiziksel önermelerin sözde önermeler olduğunu ileri sürmüştür. Örneğin “Ruh ölümsüzdür ve bulunduğu beden çürüyünce diğer bir bedene geçer.” önermesi düşünüldüğünde ruhun varlığı ve bedenler arası geçişi fikri deney ve gözlemle ispatlamaya olanak vermediği için bu önerme metafizikseldir.
Mantık ve matematiğin önermeleri metafiziksel değildir. Her ne kadar onlar olguya dayanmasalar da mantıksal ilke ve kurallar çerçevesinde doğru veya yanlışlıkları ortaya konabilmektedir.
Mantıkçı pozitivizmin benimsediği bilim görüşü, pozitivizmin de ileri sürdüğü tümevarım yöntemine dayanır. Günümüzde klasik bilim görüşü olarak da bilinen bu görüşte bütün bilimler birbirleriyle ilişkilidir. Olgular üzerinde yapılan deney ve gözlemlerle bilim birikimsel olarak ilerler. Bilim insanının çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ürün (bilimsel yasa), olguya dayanarak mantıksal ve dilsel olarak doğrulanabilir genel bir önermedir. Bu görüş ürün odaklıdır. Felsefe görüşlerinde ise felsefeye, bilimsel bilgi alanlarında ortaya çıkan bilgilerin anlamlarını açığa çıkarma görevi verilmiştir. Felsefe, onlara göre bu ilişkileri dilsel ve mantıksal açıdan çözümlemeyle uğraşmalıdır ve metafiziksel önermeleri içeren boş tartışmalardan kaçınmalıdır.
Mantıkçı pozitivizmin ve onun temelinde olan pozitivizmin bilim görüşünü eleştiren düşünürlerden biri Thomas Kuhn’dur. O, bilimsel etkinliğin tarihsel arka planına dikkat çekerek bilimsel kuramın oluşum safhalarını ele almış ve klasik bilim görüşünü derinden sarsmıştır.
Bilimi, bilim insanlarının etkinliği olarak düşünen Kuhn; onun toplumsal ve kişisel değer yargılarından arınık olmadığını savunur. Ona göre bilimsel anlayış, bilimin tüm süreçlerini içermelidir. Bilimi, kendini meydana getiren değerlerden bağımsız olarak düşünmek bir hatadır.
Kuhn’un eleştirilerindeki kilit kavram “paradigma”dır. Paradigmayı, bilim insanlarının paylaştığı ortak değerleri işaret etmek için kullanır. Paradigmalar, ortaya çıkan yeni anlayış ve gelişmeler doğrultusunda değişebilir. Örneğin Aristoteles’in fizik alanındaki görüşleri bir zamanların paradigmasıdır ve Newton’a kadar da bu paradigma geçerli olmuştur. Dolayısıyla ona göre pozitivizm ve mantıkçı pozitivistler yanılgı hâlindedir. Bilim, paradigmaların değişimiyle sıçramalar yaparak ilerler.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı