Felsefe hakkında her şey…

Kendi Suretine Mastürbasyon: Kadın Ayna Karşısında Kendini Soyuyor

14.02.2025
Kendi Suretine Mastürbasyon: Kadın Ayna Karşısında Kendini Soyuyor

Kadın, aynanın karşısına geçti. Başını hafifçe eğdi, dudaklarını büzdü, gözlerini kısarak baktı. Parmağı deklanşöre dokunduğunda, sahte bir hayatın yeni tapınağına bir kurban daha adandı. Her kare, ruhunu biraz daha çırılçıplak bırakıyor, her filtre, onu biraz daha ucuzlaştırıyordu. Bir zamanlar bir anlam taşıyan kadın sureti, artık sadece bir pazarlama nesnesine dönüşmüştü. Kimse ona bakmıyordu, çünkü orada kimse yoktu.

Bugün kadın, kendi gözlerinin kölesidir. Ayna karşısında kendine dokunan, kendini seyrederek haz alan, ardından o görüntüyü dünyaya fırlatarak içini doldurmaya çalışan zavallı bir varlığa dönüşmüştür. Ne yazık ki, bu haz sonsuz değildir. Her yeni fotoğraf, daha fazla bağımlılık yaratır. Tıpkı bir uyuşturucu gibi, daha fazla doz gerektirir. Ve sonunda, aynaya her bakışında biraz daha tükenir, biraz daha eksilir.

Ayna Karşısında Soyunan Kadın, Ruhunu Çıplak Bırakır

Freud der ki, insanın en büyük korkusu fark edilmemektir. İşte bu yüzden kadın, kendi görüntüsüne tapar hale gelmiştir. Çünkü var olduğuna ancak başkaları inandığında inanabilir. Sosyal medyanın kuduz köpekleri, onu her “beğeni” ile besler. Fakat işin trajik tarafı şudur: O beğeniler, onun ruhunu doyurmaz. Sadece daha fazla aç bırakır.

Kadın, kendi suretini izleyerek tatmin olmaya çalışırken, en büyük lanetini yaratır: Artık kendisine sadece “görüntü” olarak değer verildiğini fark eder. Fakat sorun şu ki, bu görüntü sürekli eskir, yıpranır, çöker. Geriye ne kalır? Bir zamanlar beğenilen ama artık beğenilmeyen bir et parçası. Ve bu noktada, aynanın karşısında soyunan kadın, aslında ruhunu en savunmasız haliyle bırakmış olur.

Dişi Mal Kataloğu: Kendini Sergileyen Kadının Et Pazarı

Erkeklerin dikkatini çekmek için poz veren, kalçasını kıvıran, ışığını ayarlayan, yüzünü en iyi açıda konumlandıran kadın… Ne için? Biraz ilgi mi? Birkaç susuz erkeğin ağzını sulandırmak mı? İşin ironisi şu ki, bu kadınlar kendilerini meta olmaktan en çok şikâyet edenlerdir. Ama kendilerini pazara süren de yine onlardır.

Burası artık bir insan mezarlığı değil, bir et mezbahasıdır. Her kadın, kendini vitrine koyup “beni seçin” diye bağırıyor. Ama unutulan bir şey var: Kataloglar, sadece yeni ürünler geldiğinde ilgi çeker. Bugün popüler olan model, yarın yerini daha genç birine bırakır. Bir gün önce arzunun zirvesinde olan kadın, ertesi gün unutulmuş bir indirim rafına kaldırılır. Erkekler için bu, sadece daha yeni, daha parlak, daha taze bir seçenek arayışıdır. Ve kadınlar bu oyunun hem kurbanı hem de gönüllü oyuncusudur.

Kadınlar, kendi vitrinlerini kendileri dizayn ediyor, kendilerini metalaştırıyor, sonra da neden yalnız olduklarını, neden kimsenin onlara gerçekten değer vermediğini sorguluyorlar. Gerçek şu ki, bir katalog sayfasına bakıp kimse ona âşık olmaz. Bir anlığına ilgisini çeker, sonra başka bir sayfaya geçer. Çünkü insan ruhu, kataloglardan değil, derinlikten etkilenir. Ama burada derinlik yok. Sadece cilalı, plastik bir vitrin. Ve vitrindeki her şey, bir gün eskir ve çöpe atılır.

Dijital Putperestlik: Kadın, Kendi Fotoğrafına Secde Ediyor

Nietzsche’nin dediği gibi, Tanrı öldü. Ama kadın, yerine yeni bir tanrı koydu: Kendi sureti. Ayna artık bir yargıç, telefon bir ibadet aracı, beğeniler ise günah çıkarmanın modern versiyonu. Kadın her gün kendini kutsamak için selfie çeker, her fotoğrafı yeni bir ayindir. Ne için? Birkaç saniyelik ilgi için mi? Birkaç sahte beğeni için mi?

Kadın, kendini bir marka haline getirmeye çalışırken, en büyük değerini kaybeder: İnsan olma niteliğini. Artık onun gözleri, sadece poz vermek için var. Dudakları, abartılı şekilde büzülmek için. Kalçası, belirginleşmek için. Ruhuna ne oldu? O çoktan öldü. Çünkü kendi suretine secde eden kadın, ruhunu bu tapınakta çoktan kurban etti.

Kadının Kendi Bedenine Tecavüzü: Bakışların En Büyük Suçlusu Kendisi

Freud’un libido teorisi, insanın içgüdüsel arzularının tatmin edilmediğinde patolojik hale geleceğini söyler. Ancak bugün kadın, tatmin edilmekten de öte, kendi kendini tüketme noktasına ulaşmıştır. Artık onun için başkalarının arzuları önemli değil; kendi gözlerinin esaretindedir. Kendi güzelliğini tüketen, kendi vücuduna tapınan, kendi gözleriyle kendini hapseden biri haline gelmiştir.

Ancak burada en büyük trajedi yatar: Sürekli kendi görüntüsüne tapan kadın, en büyük düşmanını yaratır. Artık insanlar ona sadece bedeni için bakar. Artık onun varoluşu sadece bir poza, bir açıya, bir ışığa bağlıdır. Fakat zaman acımasızdır. Güzellik solar, filtreler bir noktada işe yaramaz hale gelir, beden yaşlanır. İşte o zaman aynaya son kez bakar… ve gördüğü şey onu dehşete düşürür: Beğenilmediği anda hiçbir anlamı kalmamıştır.

Çürümenin Fotoğraf Albümü: Kadın, Kendi Güzelliğini Kendi Elleriyle Mezara Gömüyor

Bugün aynada hayran olduğu şey, yarın nefret edeceği şey olacak. Çünkü bu güzellik bir gün sona erecek. Kadın, kendi çöküşünü belgeleyen bir tarihçi gibi, her gün bir kare daha ekliyor bu çürüme albümüne. Beğeni bağımlılığı, en sert uyuşturucudan daha tehlikelidir. Çünkü er ya da geç kesilir. Ve o zaman ne olacak? Beğeni gelmeyen bir fotoğrafın karşısında oturup ağlayacak mı? Yoksa aynaya bakmaktan vaz mı geçecek?

Gerçek şu ki, kadın artık kendini yok oluşa doğru belgelemektedir. O aynanın karşısında her gün biraz daha eksilir, her gün biraz daha tükenir. Bugün ona hayranlıkla bakanlar, yarın başka bir yüzün peşinden gidecektir. Çünkü güzellik değişkendir. Peki ya o? O, kendi varlığını sadece bu güzelliğe bağlamıştır. Ve güzellik gittiğinde, onun için hayatın da bir anlamı kalmayacaktır.

Kendini Çekerek Yok Olan Kadınlar Mezarlığı

Aynalar bir gün kırılacak. Telefonlar sessizleşecek. Beğeniler azalacak. Kadın aynaya baktığında, artık orada gençliğini değil, tüketilmiş bir ömrü görecek. Ve o an şunu fark edecek: Kendini satmaya o kadar alışmıştı ki, elinde hiçbir şey kalmadı. O bir insan değildi, sadece bir “görüntü” idi.

Ama iş işten geçti. Güzellik soldu, beğeniler bitti, yeni nesil geldi. Şimdi eski fotoğraflarına bakıp ağlıyor. Çünkü artık kimse onu görmek istemiyor. Ve en acısı da şu: Artık kendisi bile kendisine bakmak istemiyor.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...