Felsefe hakkında her şey…

Takiyettin Mengüşoğlu’nun varlık felsefesi anlayışı

08.11.2022
787
Takiyettin Mengüşoğlu’nun varlık felsefesi anlayışı

Takiyettin Mengüşoğlu, Nicolai Hartmann’ın öğrencisi olarak Hartmann tarafından geliştirilen yeni ontoloji anlayışını savunmaktadır. Doçentlik tezi olan Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann (1976) adlı çalışmasında Hartmann’ın varlık ile ilgili düşüncelerini incelemiştir. Felsefeye ilişkin düşüncelerini topluca verdiği Felsefeye Giriş (1968) kitabında, Harmann’ın yaklaşımını genel olarak yansıtırken Ontoloji başlığı altında varlık sorununa da yer vermiştir. Felsefi Antropoloji’de (1971), söz konusu varlık anlayışını temele alarak sorunları açıklamıştır.

Mengüşoğlu’na göre, bütün insan bilgisinin varolan bir şeyin bilgisi olması, felsefi bilgi ile bilimsel bilgiyi birbirine bağlamakta, hatta onları birleştirmektedir. Bilimin ve felsefenin ortak kaynağı olan, onları birbirleriyle birleştiren bu varolan da yine hususi bir bilginin araştırma sahasıdır. İşte böyle bir bilgiye ontoloji adı verilmektedir. Bu nedenle, ontoloji temel bilim olarak görülmüştür.

Ontoloji varolanı bir bütün olarak ele alırken, bilim ve felsefe varlığı çeşitli sahalara bölerek inceler (Mengüşoğlu 1968, 100). Felsefe, ontoloji adı altında varolanın temel yapısını, belirleyici ilkelerini, varolanın türlerini, varolanın tarzlarını araştırır (Mengüşoğlu 1968, 101). Ontoloji, bilgi esaslı temel bilim olarak, varlığı bütünlüklü bir biçimde kucaklamayı amaçlar.

Ona göre, felsefe disiplinleri, bilimlerin varlık sahalarına ayrıldığı gibi sahalara ayrılırlar. Ancak felsefe sahaları, genelliklerini korurlar (Mengüşoğlu 1968, 102). Ontoloji, bilimlerin parçaladığı varlık sahalarının farklı bilimsel bilgilerini tek bir bilgi durumuna getirmektedir (Mengüşoğlu 1968, 101). Yeni ontoloji de Aristoteles’in varlık tarifine bağlı olarak; varolanı, varolan olarak ele alır (Mengüşoğlu 1968, 102). Varlık tabiri çok genel kullanılırken, varolan, varlığa göre daha hususidir. Hem varlık hem de varolan en son şeydir. Bu nedenle varlık ve varolan tarif edilemezler. Varlığı tanımlamak için varlığın arkasında bir başka şeyin olması gerektiği çeşitli düşünürlerce araştırılmıştır Kant’ta kendinde şey, Berkeley’de zihin, Hegel’de mutlak geist, Husserl’de saf ben’dir (Mengüşoğlu 1968, 103).

Mengüşoğlu’na göre günün ontolojisi, kendinde şey, mutlak geist, saf ben gibi metafizik yükü taşımaktan kurtulmuş, onu sırtından atmıştır. Mengüşoğlu, varlığı, varolanın kendisini, en son şey olarak görmektedir. Çünkü varlık fenomenleri, varlığın, varolanın gerisinde bulunan, görünüş sahasına çıkmayan herhangi bir metafizik temelden haber vermiyorlar. Dönemin ontolojisi için, görünüş ve kendinde şey bir birlik ifade ederler. Ontoloji, varolanı ve varlığı tanımlamaktan da vazgeçmiştir. Çünkü, tarif, araştırmaları bitmiş, sona gelmiş bir bilgi türünde yapılabilir; böyle bir bilgi de mevcut değildir.

Yeni ontoloji her bilgi gibi fenomenlerden hareket eder; bu fenomenler, varlık fenomenleridirler. Ontoloji için bu fenomenlerin arkasında tözsel bir şey yoktur. Ontoloji, fenomen tabirinden şu basit manayı anlar: Fenomen, bir şeyin açığa çıkması, kapalı kalmaması, kendisini göstermesi demektir. Varlık, ‘varolan’, kendisini fenomenlerinde gösterir (Mengüşoğlu 1968, 103). Bununla birlikte fenomenlerin hepsi halis değillerdir. Algı yanılmaları nedeniyle fenomenler olduklarından farklı göründükleri gibi, tarihi fenomenlerin tartışmalı oluşu da görüş farklılıklarını derinleştirmektedir (Mengüşoğlu 1968, 104).

Yeni ontolojinin en önemli fonksiyonu şu noktada ortaya çıkar: Ontoloji, hem bilimlerin naif, tabii tavırdan öznel bir tavra düşmelerine engel olur; hem de felsefe ile bilim, bilimle bilim arasındaki içten olan münasebetin devam etmesini, kaybolmamasını sağlar (Mengüşoğlu 1968, 108).

Mengüşoğlu, varlığın prensiplerini ontolojinin konularına bağlı olarak ele almıştır. Ona göre ontoloji, varolanının temel yapısını, onun belirleyici ilkelerini, varolanın nevilerini ve tarzlarını araştırır. Bu tasviri tarif, aynı zamanda ontolojinin araştırma sahalarının da sınırlarını çizer. Ayrıca tarifte, varolanın temel bir yapısı ve varolanda esas olan bir şeyin bulunduğunu da belirtilmektedir (Mengüşoğlu 1968, 108). Ontolojinin temel yapısını ortaya koyan kategoriler, varlık türleri ile varlık tarzlarının temellendirilmesinde de etkilidirler.

Mengüşoğlu’na göre, varolanı tayin eden ilkeler, kategorilerdir. Ontolojide kategori tabiriyle, öznenin veya varlığın formları kastedilmez; aksine, varlığı, varolanı tayin eden ve varolanın kendisinde mevcut olan varlık prensipleri kastedilir. Bu prensipler, varlığı belirleyen genel ilkelerdir. Bu ilkelerin bilimdeki karşılığı kanunlardır.

Kategoriler, kanunları da içerdiklerinden daha geneldirler (Mengüşoğlu 1968, 109). Ontolojinin konu edindiği ilkeler, varlıkta içkin olanlardır. İdealistlerde görülen öznenin kendi başına bir varlık olduğu anlayışına karşı çıkarak, öznenin bir varolan olduğu düşüncesini ileri sürmüştür (Mengüşoğlu 1968, 109). Mengüşoğlu’na göre kategorilerin, Aristoteles ve Kant’ta olduğu gibi, sayılarını tespit etmek mümkün değildir. Felsefe ve bilimdeki gelişmelere bağlı olarak kategorilerin sayısı artmaktadır (Mengüşoğlu 1968, 109-110).

Ontolojinin varolanın esasını oluşturan kategorilerle uğraşması, ontolojiyi somut bilgi haline getirdiği gibi, ontoloji ile bilimler arasında da köprü kurmaktadır (Mengüşoğlu 1968, 110). Kategoriler, yeni ontolojide varlık sahaları ya da tabakalar adı altında ele alınırlar. Her varlık sahasının kendi kategorilerinin tespiti ve onlarla ilişkilendirilmesi esastır. Bir varlık sahasının kategorisi diğer bir alana taşındığında, ontolojinin karşı çıktığı izm’ler ortaya çıkmaktadır. Mengüşoğlu bu tehlikenin önüne geçmek için, kategoriyi özneye ait bir unsur olarak değil, varolana ilişkin bir durum olarak tanıtır (Mengüşoğlu 1968, 112).

Mengüşoğlu kategorileri şöyle sınıflamıştır:

  • Kozmolojik kategoriler: Zaman, mekan, substans (öz ya da dayanak), kausalite (nedensellik), tabiattaki kanunluluk, karşılıklı tesir.
  • Organik kategoriler: Formun muhafazası, nevilerin değişmesi, organik gayelilik, mutation (değişme), selektion (ayıklanma), canlının kaynağı.
  • Antropolojik kategoriler: aktiflik pasiflik, önceden görme, önceden tayin etme (Mengüşoğlu 1968, 112).

Mengüşoğlu, varlık türlerini iki çeşit olarak kabul etmiştir:

  1. Reel varlık
  2. İdeal varlık

Reel varlık, zaman mekan içinde bulunan, oluş halinde olan, değişme halinde olandır. Oluş, hem meydana gelme, değişme, hem de başka şekillere girme demektir (Mengüşoğlu 1968, 116). Organik sahalarda değişmenin boyutları kolay gözlemlenir. Ancak inorganik alanda da sürekli bir değişimin olduğu bilinmektedir.

İdeal varlık, reel varlığın zıddıdır; zaman ve mekanda yer kaplamaz, ne değişir ne de oluş halindedir. İdeal varlık, meydana gelmez, değişmez, başka bir şekle girmez; onun bir tekliği yoktur (Mengüşoğlu 1968, 117). Ontolojide ideal varlık tabiriyle, matematik, kıymetler ve fikirler sahası, kastedilir. Matematik ve değerler alanları ideal varlık alanının temelini oluştururlar (Mengüşoğlu 1968, 118-119).

Reel varlık ve ideal varlık nevileri iç içedirler (Mengüşoğlu 1968, 119). Reel varlık, doğrudan doğruya, öznenin reel aktları (edimler) sayesinde verilmektedir. Aktlar iki öbektir:

  1. Bilgi aktları (edimler): İdrak, düşünme, anlama
  2. Emotional aktlar (edim): Direkt olarak reel varlık sferine (alanına) aittirler. Emotional aktlarda realite bütün katılığı ve çıplaklığı ile verilmektedir. Sevgi, nefret, tiksinme bu öbek aktlarda yer alırlar (Mengüşoğlu 1968, 120).

İdeal varlığın veriliş tarzı, reel varlığın verilişinden farklıdır. Bu alanın verilişi, matematikte olduğu gibi işaretler aracılığıyla olur (Mengüşoğlu 1968, 120-121). Fikir sahasının verilişinde kullanılan aktlar hem emotional hem de bilgi aktlarıdırlar (Mengüşoğlu 1968, 123-124). İki tür varlığın her biri kendi özgün yapısı içinde ontolojinin temelini oluşturan unsurlar arasında yer almaktadır. Mengüşoğlu’na göre, ontolojide, varlık tarzlarından imkan, gerçeklik, zarurilik, tesadüfilik, imkansızlık, gerçek olmama anlaşılır (Mengüşoğlu 1968, 125). Bunlar da varlık modeliteleri adı altında alt birimlere ayrılırlar:

  1. Zarurilik, başka türlü olmamak.
  2. Gerçeklik, böyle olmak, başka türlü olmamak.
  3. İmkan, böyle olabilmek veya böyle olamamak.
  4. Tesadüfilik, zaruri olmak, başka türlü de olabilmektir.
  5. Gerçek olmama, böyle olmamak.
  6. İmkansızlık, böyle olamamak (Mengüşoğlu 1968, 125).

Kategoriler, varlık türleri ve varlık tarzları, ontolojinin kurulup gelişmesini sağlamaktadır. Her kategori sınıfı bir varlık sahasına aittir ve hiyerarşik bir durum vardır. Real varlık sahasının kategorileri diğer iki sahada da etkilidirler.

Mengüşoğlu varlıkla ilgili görüşlerini, varlık sorunun son aşamasını oluşturan kültürel dünyayı temsil eden tarihi varlık-sahasını açıklamak için de kullanmıştır. Ona göre tarihi varlık sahası, insan grupları, sosyal birlikler arasında olup biten olayların sahası olduğu gibi, bütün insan faaliyetlerinin neticesinde meydana çıkan başarıların da sahasıdır (Mengüşoğlu 1968, 149). Eski ve dar manadaki tarih felsefesinin en başta göz önünde bulundurduğu saha, siyasi, iktisadi fenomenler ve bu fenomenlerin gelişmesini sağlayan faktörler sahası ile metodoloji problemidir. Halbuki tarihi varlık sahasının felsefesi tabiriyle, bütün insan fenomenleriyle birlikte, onun başarıları, bu başarılar ve fenomenleri tayin eden prensipler (kategoriler) anlaşılmaktadır (Mengüşoğlu 1968, 149). İnsan ürünlerinin başarılarının sahası, tarihi varlık sahasını meydana getirmektedir. Bu alanı da tarih felsefesi değil, bir tarih ontolojisi veya bu varlık sahasının felsefesi konu edinir. Nasıl ki, tabiat ilimleri felsefesi, bir varlık felsefesi (tabiat felsefesi) olamıyor ve bir metodoloji veya bir metafizik olarak kalıyorsa, aynı şekilde tarih felsefesi de bir tarih metodolojisi ve tarih metafiziği olarak kalmak zorundadır (Mengüşoğlu 1968, 150). Çeşitli tarih ilimleri tarihi varlık sahasını, alanın kategorilerine dokunmadan, parçalayarak incelemektedirler (Mengüşoğlu 1968, 150). Tarihi varlık sahasını inceleyen tarih ontolojisi, bu varlık alanının kategorilerini araştıracaktır (Mengüşoğlu 1968, 150). Tarihi varlık sahası, hiçbir zaman bir bütün olarak değil, ancak şu veya bu tarafından ele alınmıştır. Tarihi varlık sahasının bir bütün olarak ele alınabilmesi için, bir defa bu varlığın da ontolojik olarak görülmesi, yani müstakil bir varlık sahası olarak görülmesi gerekmektedir. Bu da ancak zamanımızda mümkün olmuştur. İnsan eylemleri bir bütün olarak görüldüğünde, tarihi varlık sahasını, bir bütün olarak ele almak mümkün olacaktır (Mengüşoğlu 1968, 150-151).

Mengüşoğlu, ontoloji anlayışını ve tarihi varlık sahası hakkındaki düşüncelerini, felsefi antropolojinin kuruluşunda kullanmıştır. Ona göre, 20.yüzyılda felsefe, insana, insanın varlık-yapısında ortaya çıkan problemlere, kozmostaki yerine yönelmiştir. İnsan, ilk defa çağımızda kendisine, kendi problem ve fenomenlerine dönmüş, kendi kendisini özel bir felsefe dalının araştırma sahası yapmıştır. Mengüşoğlu, felsefenin bu dalına felsefi antropoloji adını verdiğini ve Batı’da bu ad altında yığınla yapılan çalışmalardan farkının, ontolojik temellere dayanmış olmasını göstermiştir. Bu nitelikte olan felsefi antropoloji, artık insanın biyolojik özelliklerinden, iç hayatından ruh ile beden arasındaki münasebetten, şuur alanlarından değil, insanın somut varlık bütününden, bu varlık bütününde temelini bulan varlık- şartlarından, fenomenlerinden hareket edecektir (Mengüşoğlu 1971, 1).

Böyle bir bilginin ortaya çıkabilmesi için, ilimden, felsefeden, dinden gelen önyargılardan kurtulmak gerekir (Mengüşoğlu 1969, 187). Felsefi antropoloji, felsefi, bilimsel, dini teorilerden değil, naif insan görüşünden kalktığı için her türlü spekülasyondan kaçınır. İnsanı parçalamadan, ontik bir birlik olarak görür. Bir etik teori olmadığı için de, insandaki iyi ve kötüyü değil, insanın kendisini anlamak ister (Mengüşoğlu 1969, 199). Felsefi antropoloji, insanın kozmostaki yerini, insanın çeşitli alanlardaki başarılarını, onun yapıp etmelerini, tavır takınmasını, değer duygusunu, bilgisini, tarihliliğini, hürriyetini; ideleştirme, çalışma, kendisini bir şeye verme, inanma, önceden görme, önceden planlama gibi fenomenleriyle dil, din, devlet kurma gibi “varlık şartlarını” ele almaktadır (Mengüşoğlu 1969, 210). Felsefi Antropoloji’nin bir başka karakteristik yanı, felsefede alışıla gelen bir “sistem”, bir “izm” olmayışı, araştırmalara açık kapılar bırakmış olmasıdır; ancak ele alınacak “varlık şartları” bütün insan öbeklerinde bulunmalıdır. Vicdan, uyumsuzluk, çatışma problemleri bu çeşit “varlık şartları”dır. Ontolojik temellere dayanan bu çalışmanın gayesi, insanın varlık yapısında ortaya çıkan problemleri işlemektir (Mengüşoğlu 1971, VI). Ona göre, ontolojik temellere dayanan antropoloji, İnsanı özel bir varlık alanı olarak ele alır ve bu varlık alanından hareket eder. İnsanın varlık alanından da insan fenomenleri, insan başarıları, insan tabiatının varlık unsurları, insanın “şeyleri” anlaşılmalıdır (Mengüşoğlu 1971, 54). Söz konusu şeyler ya da fenomenler varlık şartları olarak tanımlanmışlardır. Mengüşoğlu, insanı, bütünlüklü ve somut bir şekilde temellendirmek için, bütün insanlarda ortak olan temel fenomenleri ya da varlık şartlarını belirlemiş ve onların temellendirmesini yapmıştır. Varlık şartları şunlardır: Bilen, yapıp-eden, kıymetlerin sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden tayin eden, isteyen, hür hareketleri olan, tarihi olan, ideleştiren, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten, ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, bio-psişik bir yapıya sahip olan bir varlıktır (Mengüşoğlu 1971, 1). Bu unsurların her biri bütün insan öbeklerinde olduğundan, varlık şartları olarak kabul edilmişlerdir. Ayrıca bu unsurların her biri diğerleriyle ilişki içindedirler (Mengüşoğlu 1971, 1). Mengüşoğlu, varlık sorununu düşüncelerinin tamamını kuşatacak bir şekilde ele almıştır. Başka bir deyişle, o, bütün düşüncelerini varlık anlayışı üzerine oturtmuştur. Böylelikle, Mengüşoğlu’nun bir felsefe sistemi kurduğu ya da kurma çabasında olduğu söylenebilir.

Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ II, s. 3-13, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2457 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1429

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...