Okasyonalizm, Aranedencilik
Okasyonalizm ya da aranedencilik, bütün olayların tek gerçek nedeninin Tanrı olduğunu ileri süren ve insana ‘neden’ gibi görünen bütün öbür şeylerin Tanrı’nın istenç ve eylemlerini yansıtan birer araneden olduğunu savunan felsefe sistemidir. Örneğin okasyonalizm bedendeki fiziksel olayların, Tanrı’nın, zihni harekete geçirmesi için veya tersi için, bir araneden, bir vesile olduğunu anlatmaktadır.
“Hakiki Neden” – “Aracı Neden” Ayrımı
Genelde Malebranche ile birlikte anılan okazyonalizm (ing. occasionalism, Fr. occasionalisme) öğretisini kısaca şöyle açıklamak mümkündür: Bir sonucun deneyimle elde edilen bilgiler ve gözlemler aracılığıyla, kendisinden önce gelen bir nedene bağlanması fikrine karşı, herhangi iki fiziksel olgudan birincisinin ikincisinin zorunlu (hakiki) nedeni olamayacağını, görüntünün sanıdan öte bir şey olmayıp ara neden olduğunu savunan öğreti.
Bu öğretide “zorunlu neden”, her şeyi yoktan var eden, her şeye gücü yeten Tanrı’dan başkası değildir (Mautner 2005: 437). Kısa tarihçesine bakıldığında öğretinin temelinde Descartes’ın çifte töz öğretisini tamir etme düşüncesinin yattığı, ilk argümanlarının da ondan alındığı görülür (Clarke 2000: 143).
Çok sağlam Dekartçılar olarak bilinen Hollandalı filozof Arnold Geulincx (1624–1669), Fransız Gerauld de Cordemoy ve Malebranche okazyonalizm ile adları ön plana çıkan isimlerdir. Kısmen Antoine Arnauld (1612–1694) Clauberg ve la Forge gibi yine Fransız felsefesinin isimleri de bu öğretiye katkı sağlayanlar olarak anılmaktadır.
Malebranche’ın okazyonalizmini bilgi öğretisinden ayırmamak gerekiyor. Çünkü nedensellik konusu bir bakıma bilgi sorunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bir yanda neden ve sonuç arasında zorunlu, ontolojik bir bağ kurulurken diğer yanda her iki olgu arasında zorunlu bağlantının olup olmadığına, bilinip-bilinemeyeceğine ilişkin tartışmalar yer almaktadır. İkinci görüşü temsil edenlerin öncülerinden birisi hiç kuşkusuz Malebranche’dır. Bu konu Malebranche felsefesinin en özgün noktasıdır da denilebilir.
‘Neden’ Yaratıcı Güç Demektir!
Malebranche, nedensellik açıklamasının başlığına “Eskilerin felsefesindeki en tehlikeli yanılgı” ifadesini koymuştur. O, fiziksel herhangi bir nesnenin başka bir nesneyi ortaya çıkarma nedeni olarak görülmesinin, bu nesnenin tanrılık özelliği taşıdığı anlamına geldiği kanısındadır. Onun düşüncesine göre cisimlerde, maddelerinin dışında, herhangi bir adla da olsa başka “güç” veya etkin bir neden aramak boşuna ve sıradan filozofların öne sürdükleri yüzeysel bir öne sürümdür (1997/VI: 91).
Malebranche neden terimini “mutlak yaratıcı”, yoktan var edici bir güç olarak anlamaktadır. Felsefi anlamda doğrusu da budur. O da, fiziksel dünyada olup bitenlerin neden sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleştiğini gözlemektedir kuşkusuz. Neden ile sonuç arasında “görünen” bağ için Malebranche, “doğal neden” deyişini kullanıyor. Malebranche’a göre birincisi, yani neden mutlak yaratıcı güç taşıyan “hakiki tanrılık”, ikincisi ise ara neden, ya da aracı neden oluyor.
Malebranche’ın görünüş ve “hakikat” arasındaki ayırımı dikkatle takip edilirse burada da “güç” bakımından bir derecelendirme yaptığı anlaşılmaktadır. Bu yorum, Malebranche ve Hıristiyanlığın Tanrı’sına inananlar açısından bir “ast tanrılık” gücü olarak değerlendirilebilir. Ancak Malebranche, yaygın olarak bilinen neden-etki düşüncesinin, sıradan ve Pagan olarak nitelediği filozoflarla, onların izinden gidenlerce “hakiki tanrılık” olarak değerlendirildiğini görüşündedir. Filozofa göre asıl sorun buradadır. Bütün cisimsel şeylerde tanrısal bir güç kabul eden filozofların felsefelerine saygıdan dolayı, görünürde Hıristiyan olan bazı kimselerin de bilmeden putperestleşeceğini savunan Malebranche’ın gerçek kaygısı da burada ortaya çıkmaktadır (a.y.).
Malebranche felsefi uslamlamalarını bütünüyle Hıristiyanlık inancının gölgesinde yapmakta, ister bilimsel, isterse metafiziksel olsun, her olguyu sonunda getirip bu inanç açısından yorumlamaktadır. Malebranche’ın karşı çıkışının, fiziksel dünyada ortaya çıkan olayın nedeni ile Tanrı’ya yüklediği “mutlak güç” arasındaki ayırımın yapılmaması olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar var. Düşünürün “aracı neden” dediği şeyle “zorunlu neden” dediği arasında büyük ayrım vardır. Birincisi görünüşte ve aldatıcı, ikincisi “idealar”da, kalıcı, “öncesiz ve sonsuza dek uzanacak” güçtür. Birincisi nesnelerde görülen, ikincisi Tanrı’da görülmekle birlikte, “inanılan” ve akılda temeli bulunandır. Kendilerinde güç olduğu sanılan cisimsel objelerin “tapılma” gibi bir özelliği olmayacağına göre, “zorunlu neden” olarak kabul edilen ve insana etkide bulunabilecek şeyin de insandan üstün olması gerekir, der Malebranche (1997/I: 92).
Malebranche, tek tanrılı dinlerin genel inanışına paralel bir görüşü yineleyerek “iyilik ve kötülüğün nedeni” olarak Tanrı’yı gösterir. “Çünkü doğal nedenler bize yapar göründükleri kötülüğün hiç de hakiki nedenleri değildirler.” (1997/VI: 92) İnsanların yararlandıkları çeşitli sebze ya da meyvelerin bizzat kendilerinin haz verdiğini, bunların da güneş ışığı sayesinde geliştiklerini, güneşin bizi karanlıktan aydınlığa çıkardığını söyleyerek, anılan nesneleri “hakiki neden” tanımanın ancak pagan filozofların ve cahil insanların işi olacağını belirten Malebranche, “akıl hiç bir zaman pırasa ya da soğana tapmamızı hoş görmez” diyerek Tanrı’nın dışında zorunlu bir neden olamayacağını savunur.
Ona göre tek “hakiki neden” var olacaktır, ikinci bir “hakiki neden” olamaz, tek “hakiki neden” de Tanrı olup, diğerlerinin hepsi aracı neden olarak adlandırılabilirler” (1997/VI: 95). İster dağ, ev gibi büyük, isterse taş veya kum tanesi gibi küçük olsun, hiç bir cisimde kendilerini harekete geçirecek bir güç yoktur.
İrade Eylem İlişkisi
Malebranche, insanda biri zihinsel diğeri de bedensel olmak üzere iki tür hareket düşüncesi bulunduğunu ve akıl yürütmelerimizi de bu iki veriye göre yapabileceğimizi söyler. Sahip olduğumuz düşünceler, bunların kendi başlarına harekete geçmeyeceklerini gösterdiğine göre, onları harekete geçirenin zihinsel bir neden olduğu sonucunu çıkarmak doğal gibi gözükmektedir. Ancak basit bir inceleme sonucunda, zihinsel neden olarak düşünülen irade ile cisimlerin hareketi arasında zorunlu bir bağın bulunmadığı anlaşılabilir. İnsanın iradesinin, evrendeki en küçük bir cismi bile hareket ettiremeyeceği kesindir Malebranche’a göre.
Kolumuzu kımıldatmak isteği ile kolumuzu kımıldatmak arasında hiçbir zorunlu bağlantı yoktur. Günlük yaşamda, irademizle her zaman kolumuzu hareket ettirmeyi istediğimiz ve bunu gerçekleştirdiğimiz doğrudur ancak irade “doğal nedendir”; hiçbir zaman doğal nedenler zorunlu ya da “hakiki” nedenler olamazlar. Malebranche doğal nedenler için, “Tanrı iradesinin” kuvvet ve etkisi ile eylemde bulunan “aracı nedenler” (causa occasionalé) deyişini kullanır (a.e., 99). Örneğin, felç olan bir insanın iradesinin olmadığı öne sürülemez ancak iradenin olması eylemin nedeni olmadığı için, felçli bir hasta istemesine karşın, ilgili organını harekete geçiremez. Bu, kişinin istemesi ile eylemi arasındaki zorunlu bir bağın olmadığı, insanın sınırlı ve zayıf bir varlık olduğu gerçeğinin doğal sonucudur. Diğer taraftan sonsuz, yetkin ve her şeye gücü yeten bir varlık düşüncesi akla geldiğinde, onun bir nesnenin harekete geçmesini istediği halde harekete geçmeyeceğini düşünmek olanaksız olur. Demek ki şeyleri “duyduğumuz” gibi değil “tasarladığımız” gibi ifade etmemiz gerekirse, cisimleri ancak her şeye gücü yeten bir varlığın harekete geçireceğini kabul etmemiz gerekir. Buradan, cisimlerin kendi başlarına hareket etmesi, ardından da ettirmesi gibi bir eylemi olamaz sonucunu çıkarmak son derece kolaydır.
Hareket halindeki bir bilardo topu, başka bir topa çarparak onu harekete geçirdiği zaman ona ancak kendisinde bulunandan iletir, çünkü birinci topun diğerine vereceği bir güç yoktur. Malebranche buradaki güçlüğü, birinci topun diğerine verdiği kuvvet için “doğal neden” “hakiki neden” ayırımı ile çözmeye çalışmaktadır. Topun ilettiği hareket diğeri için “doğal neden” olup, hiç bir zaman doğal neden de “hakiki neden” olamaz.
Filozofa göre “hakiki neden” Tanrı’nın sürekli etkin olan iradesidir. Malebranche’ın anlatımında doğal yasaların Tanrı tarafından kurulmuş olacağına ilişkin bir değerlendirmeye de rastlıyoruz. Malebranche şöyle diyor: “Bir topu harekete geçiren top, diğerine ilettiği hareketin “hakiki nedeni” olarak görülür ve denir ki: Tanrı, tabiatın düzenini varlığa getiren genel iradesiyle, iki cisimden biri öteki ile karşılaşacağı anda aralarında şu veya bu biçimde bir hareket iletişiminin ortaya çıkmasını istemiştir” (a.e., 104). Malebranche’ın açıklamasından, doğa yasaları denilen ve kurulu bir belirlenime sahip değişme ve hareketlerin “tanrısal takdir” (Providence) çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği sonucu çıkarılabilir. Bunun felsefi bir sorun olduğunda kuşku yoktur. Descartes’ın Tanrı’nın evreni bir kez yarattığı düşüncesinin aksine, Malebranche’a göre, Tanrı yaratmakla kalmayıp, her an her olayın gerçek bir nedeni olarak varlığını sürdürmektedir (Popkin: 255). Bu durumda, Tanrı’nın, “istese de değiştiremeyeceği” bir doğa yasasından söz edilemez. Malebranche’a göre ne zorunlu bir nedensellik ne de mantıksal bir nedensellik söz konusudur. Her şey tümüyle Tanrı’nın iradesine bağlıdır (a.y).
Malebranche’ın şu ifadeleri felsefesini özetler niteliktedir: “Demek oluyor ki, maddi ve duyulur evrende hiçbir kuvvet, hiçbir güç ve hakiki neden yoktur.” Cisimlerin ortaya çıkarmadıkları bir şeyi çıkarıyor kabul etmek ve Tanrı’ya ait olan bu gücü yaratılmış varlıklarla paylaştırmak yanlıştır (1997/VI: 97).
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı