Felsefe hakkında her şey…

Niccolo Machiavelli (Makyavel) Siyaset Görüşü

10.11.2019

İtalya’nın Floransa kentinde doğan Machiavelli, Rönesans hümanizminin önemli isimlerinden ve modern siyaset biliminin kurucularındandır. Filozof, yazar, diplomat, müzisyen ve oyun yazarı olmanın yanı sıra döneminin Floransa Devletinin önemli devlet adamlarındandı.

Modern siyaset felsefesinin başta gelen isimlerindendi. Söyleşiler adlı yapıtında politika yazılarını bir araya getirmiş, Savaş Sanatı’nda ise ileri savaş taktiklerini incelemiştir. Kalıcı ününü Prens adlı başyapıtına borçludur. 1513 tarihli bu yapıt nedeniyle adı politikada aldatıcı taktiklerin kullanımını içeren bir siyaset yapma biçimi olan makyavelizm terimiyle özdeşleşmiştir.

Bu durum kısmen bir haksızlıktır, çünkü Machiavelli’nin amacı kötü ve çirkin politika yapma yollarını olumlamak değil, politikanın olgusallıkta böyle yürüdüğünü göstermekti. Prens’te bir prensliğin nasıl kurulacağı, nasıl yönetileceği, nasıl yitirileceği, tarihsel ve deneyimsel yollarla anlatılır. Yaşadığı dönemin siyasi karışıklıkları nedeniyle güçlü bir devlet yönetimini savunmuş, mutlak monarşiye duyulan gereksinimi koşulları ve araçlarıyla gözler önüne serilir. Yapıt, bu özelliğiyle politik realizm ile politik idealizm arasındaki köklü ayrıma büyük katkı yapmıştır.

Machiavelli politik realizm ile politik idealizm arasındaki ayrıma büyük katkı yapmıştır.

Oysa Machiavelli Söyleşiler isimli yapıtında Sparta, Roma, Venedik gibi geçmiş kent devletlerinin deneyimlerinden hareketle cumhuriyet yönetiminin üstünlüklerini savunmaktaydı. Gerçi bu yapıtı İtalya kentlerinin siyasi istikrara kavuştukları daha geç bir dönemde yazmıştı. Oysa Prens’i yazdığı dönemde İtalya kent devletleri karışıklık içindeydi. Yönetim zayıflığı, toplumsal başıboşluk, ahlaksal düşüş, duyarlı yurtseverleri düşündüren boyutlara varmıştı. Kilise’nin devlet ve bireyle olan ilişkileri de duruma tuz biber ekmekteydi. Machiavelli, her şeyden önce İtalyan birliğinin gerçekleşmesi amacına yöneldi. Bu amacın önce mevcut kent devletlerinin güçlendirilmesi ve istikrara kavuşturulmasıyla gerçekleşebileceğini düşünmekteydi. Birincil arzusu yurttaşı olduğu Floransa Kent Devletini istikrara kavuşturmaktı. Bu sebeple mutlak monarşiyi savunmaktaydı ve yöneticilere yol göstermek için Prens’i kaleme aldı.

Prens’ten sonra kaleme aldığı Söyleşiler’de cumhuriyet rejiminin erdemlerini savunan Machiavelli, Prens’i kaleme aldığı dönemin Floransa’sının siyasal karışıklıklarından etkilenerek bu yapıtında tam tersine mutlak monarşiyi yeğlemiştir.

Yapıtta yöneticinin egemenlik alanındaki kontrolü sağlayabilmek için uygulaması gereken gizli önlemleri ve taktikleri ortaya koyar. Özellikle egemenliği eline yeni geçiren bir prensin bu taktikleri uygulaması gerekecektir çünkü onun ilk görevi sağlam bir politik yapı inşa edebilmek için elde ettiği gücü sabitlemesidir. Aynı zamanda kamusal bir figür, bir halk adamı olması gereken prens, devletin bekası için gerektiğinde her türlü etik dışı eylemi yapmak zorundadır. Devletin esenliği için bazen yurttaşı aldatmak kaçınılmaz olabilir. Machiavelli tarihteki başarılı yöneticilerin de aynısını yaptığını, tarihsel verilerle kanıtladığı iddiasındadır. Prensin, siyasal amaçlarını gerçekleştirebilmesi için Hıristiyan etiğine uyması gerekmediğini vurgular. Bu tarz bir etik türü insanlara sadece boyun eğmeyi, savaştan ve kavgadan kaçınmayı öğütlemektedir. Bunlarınsa güçlü yöneticiye hiçbir yararı olmayacaktır. Şu halde yapıt ahlaklılığı, politik açıdan yeniden tanımlıyor görünmektedir; buna göre hükümdara ilişkin olarak kabul edilebilir gaddar eylem şeklinde ifade edilebilecek bir eylem tarzı ölçüt olarak öne sürülmüş görünmektedir: bu ölçüte uyan bir eylem, hızlı, etkili ve kısa süreli olmalıdır. “Machiavelli iyi sonuçların kötü eylemlerden geldiği noktasındaki ironinin kuşkusuz farkındaydı.” Ama mutlak yönetici olmanın ona göre başka bir yolu görünmüyordu. Böylece önemli olanın amaç olduğu, amaca götürecek aracın iyi ya da kötü olmasının hiçbir önemi olmadığı vurgulanmış oluyordu.

Ahlaklılığın politik açıdan yeniden tanımlandığı Prens’te, önemli olanın amaç olduğu, amaca götüren araçların iyi ya da kötü olmalarının önemi olmadığı vurgulanmaktadır.

Machiavelli sağlayacağı toplumsal yarar açısından din kurumunu kabul etmekte, dinin insanlar üzerinde hâkimiyet sağlamayı kolaylaştıracağına inanmaktaydı. Ama insanları politik bilinçten uzaklaştıran ve edilgin hale getiren Hıristiyan ahlakı yerine, yurtseverlik duygularını öne çıkaran eski Roma tarzı bir dini yeğlemekte, dine, dinin kendi değer ve hatırı için değil, sağlayacağı toplumsal yarar nedeniyle yönelmekteydi. Onun ana ideali, birleşik, bağımsız ve özgür bir İtalyan ulusuydu. Ulusun politika, bilim ve din açısından Kilise’nin egemenliğinden tam olarak bağımsız olmasıydı (Thilly, 2007: 20). Prens’teki tüm savlar bu amaca hizmet etmek üzere kotarılmıştır. Platon ve Aristoteles’in ideal toplum düzenlerinde yöneticinin güç istemi hoş karşılanmazken Machiavelli, düzenin korunması için kaba kuvvetin bazen zorunlu bir yöntem olduğunu, toplumsal düzende ceza-ödül sistemini, işveren ve işçi kavramlarını vurgular. Alman düşünür Ernst Cassirer, Machiavelli’nin politik yaşamın olguları ile etik yaşamın değerleri arasında ayrım yaparken bir bilim insanı gibi davrandığını dile getirir ve onu “politikanın Galileo’su” diye anar. Buna karşılık İtalyan filozof Benedetto Croce, politik liderlerin karar alırken etik değerleri gözetmediklerini savunan gerçekçi ve pragmatist bir düşünür olduğunu savunur. Amerikalı politika filozofu Leo Strauss ise Machiavelli’nin “kötünün öğretmeni” olduğu yolundaki geleneksel görüşe yakın durur. Çünkü ona göre Machiavelli prenslere adalet, merhamet, itidal, bilgelik ve insan sevgisi gibi değerlerden kaçınmalarını ve zalimlik, şiddet, korkutma ve aldatma gibi yolları yeğlemelerini öğütlemektedir.

Ahlaklılığın politik açıdan yeniden tanımlandığı Prens’te, önemli olanın amaç olduğu, amaca götüren araçların iyi ya da kötü olmalarının önemi olmadığı vurgulanmaktadır.

Görüldüğü gibi Machiavelli üzerine farklı değerlendirmeler söz konusudur ve bunların her biri kendi açısından haklı görünmektedir. Bir taraftan, Machiavelli’nin yöneticilere önerdiği bazı yöntemler etik değerlerle bağdaşmaz görünmekte, hile ve yalan, öğütlenmese de, tutulması gereken doğal yolmuş gibi gösterilmektedir. Öte yandan Machiavelli’nin sonul amacı, yöneticinin kendi çıkarları değil, devletin gücü ve çıkarlarıdır. İtalya’nın içinde bulunduğu karışıklıklar yurtsever bir düşünür olan Machiavelli’yi etkilemiş ve onu daha otoriter bir devlet düzenini savunmaya itmiş olabilir. Özetle, Machiavelli’nin Prens’te vermek istediği mesaj, devletin devamlı lığı ve halkın istikrarlı bir yaşama kavuşturulabilmesi için tek erkli, güçlü bir yönetim biçiminin oluşturulması gerekliliğidir. Bu amaca ulaşmak için başvurulacak araçların etik ilkelerle bağdaşması her zaman mümkün olmayabilir; bu nedenle bu yolda bu türden yani etik ilkeler aranmasa da olur. Ne var ki bu noktada yine etik mi, siyaset mi gibi bir ikilemle karşı karşıya kalmaktan kaçınılabilir mi acaba?

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...