Felsefe hakkında her şey…

Mehmet İzzet’te devlet ve millet ayrımı

01.01.2023
427

Mehmet İzzet millet kavramını kavrayabilmek için tarihe bakmak gerektiğini ifade eder (İzzet, 1969: 19). İzzet “bugünkü vatan, millî vatandır, dünkü vatan her şeyden önce bir hanedanın malı sayılırdı”, der (İzzet, 1969: 32). O buradaki vatan, millet ve demokrasi kavramları ile çağdaş bir toplum yapısına gönderme yapmıştır. Böyle bir toplumda hâkimiyet milletindir. Ona göre millî devlet’te kabul olunan ilke şudur:

“Devletin kullandığı nüfuz ve velayet ancak milletten çıkıp milletin iradesi ile kendisine intikal ederse meşru olur.”

Devlet, bir milletin hukuksal oluşumudur (İzzet, 1928: 147). Bu milletin kalkınması için fikri-ademimerkeziyet şarttır. Diğer bir ifadeyle ilim ve sanat memleketin her tarafında yayılıp büyüdüğü ölçüde halkın büyük çoğunluğunun ondan faydalanması kolaylaşır. Alimler ve sanatkârlar memleketin her tarafına dağıldığı ölçüde duygu ve düşünce zenginlikleri artar, fikir hayatı zenginleşir (İzzet, 1927a, Akt: Değirmencioğlu, 2002: 265).

İzzet, bilginin merkezden çevreye yayılması gerekliliğini çok iyi anlamış ve bunu öncelikler arasına koymuştur. İzzet’e göre çekirdek aile, çağdaş aile yapısını oluşturur. Buna karşılık faaliyetler çoğalmış, farklı farklı işler, meslekler çıkmıştır. Artık aile üyelerini dar bir alana hapsetmiyor medeniyet yolunda ilerlemek istiyorsak kadının aile dışında iş hayatında varlığını kabul etmeliyiz (İzzet, 1927b, Akt: Değirmencioğlu, 2002: 325).

Kadın şimdiye kadar sosyal alan açısından dar bir alandaydı. Kadının aile dışında sosyal hayatta varlığını genişletmek gerekir. Bu durum cemiyet ve ahlak için bir kazançtır (İzzet, 1927b, Akt: Değirmencioğlu, 2002: 327). Kadının konumundan başka toplumun geliştiğini gösteren unsurlar maddi refahın artması, kültürün çoğalması ve gelişmesi gibi unsurlardır (İzzet, 1927c Akt: Değirmencioğlu, 2002: 302).

İzzet, milliyet ile medeniyet arasındaki bağlantıyı anlamak için medeniyetin çeşitli manalarını gözden geçirir. İlk önce medeniyet, insanı hayvandan ayıran yaşayış şekilleri anlamına gelir. İkinci manada ise şehir hayatı manasına gelen medeniyet milliyete daha yakındır. Bu manada medeni olan göçebe veya çiftçi değil demektir. Bugünkü yüzyıl milliyetlerin yüzyılı, bugünkü medeniyet de şehir medeniyetidir. Batı tarihinde özellikle 19. yüzyılda köylerden şehirlere doğru bir göç olduğu bilinir. Demek ki şehirlerde nüfusun yoğunlaşması ile millî hayatın önem kazanması tarihin aynı döneminde görünen iki olaydır. (İzzet, 1969: 140).

Görülüyor ki bu bakışa göre kültür (milliyete has olan) ile medeniyet, (milletlerarasında müşterek olan) arasında gözetilen fark bir muhteva farkıdır. Vicdan ile akıl, yahut kültür ile medeniyet. Birincisi «“Nasıl yaşamalı?”» sorusuna «“Ülkü için”» cevabını verir. İkincisi «“Nasıl yaşamalı?” » sorusuna «“makul bir şekilde”» diye karşılık verir. Birincisi bize amaçlarımızı, ikincisi araçlarımızı gösterir (M. İzzet, 1969: 142-144). İzzet bunu ispat etmek istercesine milleti tarif eder: Irk, lisan, toprak gibi özellikler ayrı ayrı milliyetin temeli olmadığı gibi bunların toplanmasından da bir millet çıkmaz. İnsanlar daima toprak üzerinde yaşamışlar, daima anlaşılabilecek farklar göstermişlerdir. Alet icadıyla ve iktisadi faaliyetle ilerlemişler, lisanla isteklerini anlatmışlardır. Oluşturdukları toplulukların ortak özellikleri ve tarihleri olmuştur. Buna rağmen milliyet mefkûresi her yerde ve her zaman mevcuttur, diyemiyoruz. O hâlde milliyeti bu unsurlarda yan yana aramak doğru olmadığı gibi bütününde de farz etmek doğru değildir. Çünkü hayat, ruh ve cemiyet olaylarında herhangi bir bütün parçaların toplamından ibaret değildir (İzzet, 1969: 150).

İzzet, bugünkü milliyetin ve toplumsal hayatın genel eğilimlerine olan bağlılığını anlamak için milliyet ile dini karşılaştırmak gerektiğini ifade eder. Dinde iki unsur gözetmek mümkündür ki bunlardan birine dinin şekli, diğerine dinin içeriği diyebiliriz. Birincisi hissi bir şekildir, kutsiyet duygusundan ibarettir. İkincisi ise dini diğerinden ayırt eden bazı itikatların, merasim ve davranışların tümüdür (İzzet, 1969: 152). Bugün insanlar milliyete dinî bir hisle, kutsiyet duygusuyla kendilerini bağlı hissediyorlar (İzzet, 1969: 153).

İzzet, milleti maddi ve manevi unsurların toplamı olarak kabul eder. Bir milleti ne zaman millet olarak kabul ederiz İzzet, bir toprak üzerinde yaşayan fertler grubu kendilerine yabancı saydıkları kimselerle bir idare altında veya o kimselerin siyasi velayeti altında yaşamak istemezlerse, onlarda milliyet hissinin uyandığını kabul eder. Bir millet, beraber yaşamak isteyen veya başkalarıyla beraber yaşamak veya başkalarına tabi olmak istemeyen kişilerin toplamıdır. İzzet için millet sevgisi vatan sevgisini de beraberinde getirir. Milletini seven her insanın milletinin bulunduğu ülkeyi de seveceği söylenebilir. Ancak millî ülke sevgisi millî ülkünün sebebi değildir.

Kaynak: TÜRK SOSYOLOGLARI, s. 23-28, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2915 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1872

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...