Felsefe hakkında her şey…

Takiyettin Mengüşoğlu’nun bilgi felsefesi anlayışı

08.11.2022
781
Takiyettin Mengüşoğlu’nun bilgi felsefesi anlayışı

Mengüşoğlu, diğer felsefe sorunlarında yaptığı gibi, bilgi felsefesi konusunda da Felsefeye Giriş kitabında temellendirici bir yapı sunmaktadır. Bilgi konusundaki temel tutumu, özne ile nesnenin kendilerine özel yapıları ile özne nesne arasında oluşan bağların yapıları üzerinden ortaya çıkmaktadır.

Mengüşoğlu’na göre, her bilginin, bilen ve bilinen olmak üzere iki unsuru vardır. Bilgi de bu iki unsur arasındaki bağdan çıkar. Bilen, özne olarak, bilinen de nesne olarak kabul edilir. Nesne varolan bir şeydir. Varolan şey, doğal bir şey, tarihi bir belge, dil, edebi metin, matematik problem, psişik, sosyal, ekonomik bir fenomen olabilir. Bilgi felsefesi, özne ile nesnenin özelliklerini, varlık karakterlerini tanımlamanın yanında, özne ile nesne arasındaki bağlarla ve bağların nasıl kurulduğuyla uğraşır (Mengüşoğlu 1968, 33-34). Mengüşoğlu, bu belirlenimden hareketle, özne ve nesnenin özellikleri üzerinde durmuştur. Ona göre, özne, varolan, birçok özellikleri, fonksiyonları, faaliyetleri olan insandır. Nesne, varolan, kendine özgü niteliklere sahip, türleri ve tarzları olan, varlık aleminin veya insan eserlerinin herhangi bir sahasıdır (Mengüşoğlu 1968, 34). Özne ve nesne, biri diğeri tarafından meydana getirilmediği anlamında, kendi başlarına varolan unsurlardır. Bilgi ilişkisi öncesi ne iseler, sonrasında da aynı kalırlar. Özellikle nesnenin durumunda bir şey değişmez. Ancak özne, nesne haline getirilebildiği gibi, bilgisi arttıkça değişmektedir. Fakat nesneleştirilen öznede bir değişiklik olmaz. Özne kendi başınadır. Öznenin nesneyi konu edinip edinmemesi, nesnede bir değişiklik yapmamaktadır (Mengüşoğlu 1968, 34). Özne ile nesne arasında bu bağımsızlık, bilgi sorunu bağlamındadır. Ontolojik değildir (Mengüşoğlu 1968, 34-35). Bu belirlenimler ışığında, Mengüşoğlu, özne – nesne ilişkisi çerçevesinde ortaya çıkan bilgi anlayışlarını ele almıştır.

Özne – nesne ilişkisinden hareketle, bilgi sorununu açıklayan çeşitli bilgi anlayışlarını, Mengüşoğlu şöyle sıralamıştır: 1- Bazı bilgi anlayışları, özneyi tam bağımsız kabul ederken, nesneyi özneye bağlarlar. Nesne, öznenin herhangi bir kabiliyetinin ürünüdür. Bu yaklaşım tarzına idealizm denir (Mengüşoğlu 1968, 35-36). 2- Öznenin herhangi bir bilinç içeriğinden hareket eden teorilere ise duyumcu deneycilik (sensualist-empirist) teoriler adı verilmektedir. Bu teoriler nesneyi, duyu ya da impression (izlenim) olarak görürler. Nesnenin kendi başına bir varlığı olduğunu kabul etmezler (Mengüşoğlu 1968, 36). 3- Realizm, nesneyi kendi başına bir şey olarak kabul eder. Nesne alanı, özne alanını içine alır. Yani özneye, nesneden hareket edilerek varılır. 4- Monist teori, özne nesne ayrımını kaldırarak her iki unsuru da üst bir alanın özellikleri olarak kabul eder (Mengüşoğlu 1968, 38). Mengüşoğlu’na göre bu anlayışlar, fenomen temelini bırakıp önyargılardan hareket ettiklerinden eksik ve hatalı anlayışlardır. Onun kabul ettiği ontolojik tavır, bilimsel bir tavırdır. Özne, varolan, insandır. Nesne ise, insanın içinde yaşadığı, kendisiyle sıkı münasebetler kurduğu varlık-alemi, yani insan ilişkileri, insan eserleri ve diğer varolanlardır (Mengüşoğlu 1968, 38).

Mengüşoğlu’na göre, özne ile nesne arasındaki ilişkiden doğan bilgi, çeşitli edimlerden (aktlar) oluşur. Bu edimlere, bilgi edimleri denmektedir (Mengüşoğlu 1968, 40). Dört tür olan söz konusu bağlar şöyle açıklanmıştır: İdrak edimi (aktı), insanı, dünyayla, varlık-alemiyle temasa, münasebete götüren önemli bir bilgi aktıdır. İdrak aktı, çevreyi tanıtır ve çevredeki unsurlara yönelme imkanı verir, eşyanın mekandaki tertip, sıra ve düzenini, çevredeki şeylerin şekillerini, renklerini, kokusunu, sertliğini, yumuşaklığını, uzaklık, yakınlık, küçüklük ve büyüklüklerini tanıtır (Mengüşoğlu 1968, 40-41). Düşünme aktı, bütün varlık sahalarını, hatta irreel olan şeyleri, varolan şeylerle ilgisi olmayan hayal alanını da içine alır. Bunun nedeni, hem reel olan hem de ideal ve mental olan bir şeyin, hatta saf bir hayalden ibaret olan bir şeyin düşünülebilmesidir. Ayrıca zamana ve mekana bağlı değildir (Mengüşoğlu 1968, 46). Anlama aktı, düşünmenin idrak sahasına ait olan olayları herhangi bir refleksiyon sarf etmeden, doğrudan doğruya kavranmasıdır. Böyle olduğuna göre, bu aktın reel sahaya veya bu sahaya geçebilen şeylere ait olması gerekir. Bununla beraber anlama, idrak atkının sona erdiği yerde de devam eder. Çünkü fenomenin değer yapısını, fenomenle birlikte kavramaktadır. Anlama, düşünmenin bir özelliği olarak biopsişik temelde anlama kabiliyeti olarak öne çıkmaktadır(Mengüşoğlu 1968, 52). Anlamak, hiçbir refleksiyona dayanmadan doğrudan doğruya yönelinen şeyin manasını kavramaktır. (Mengüşoğlu 1968, 53). İzah etme aktı, ya matematik-mantık, ya da fizik-nedensel bir temele dayanır. Çünkü izah etme, belli bir ilkeden hareket ederek bir şeyi, bir olayı kavramak, açıklamak demektir. Dolayısıyla, dolaylı bilgi sağlamaktadır (Mengüşoğlu 1968, 56). Mengüşoğlu, bilgi edimlerinden (aktlar) hareketle, bilginin özellikleri, bilgi türleri,apriorilik ve aposteriorilik, hakikat sorununu gibi konuları farklı anlayışları eleştirel bir tavırla değerlendirmiş, bu konuları kendi bakış açısı olan ontolojik anlayışla temellendirmeye çalışmıştır.

Mengüşoğlu, her bilginin kendi araştırma sahası karşısında takındığı bir tavra sahip olduğu düşüncesindedir. Ontolojik tavır, naif, tabii bir tavırdır; doğrudan doğruya varolana yönelen bir tavırdır. Böyle bir tavrın karşısında refleksiyonlu bir tavır bulunur. Doğrudan doğruya varolana, varlığa yönelen bir tavra öteden beri intentio recta (doğrudan varlığa yönelme) adı verilmektedir. Bu tavrın karşısında, onun zıttı olan intentio obliqua vardır. Birinci tavırda, özne doğrudan doğruya varlığa yönelir, ikinci tavırda, özne refleksiyona (öznellikler etkili olur) bürünür. Ontolojik esaslara dayanmayan bütün bilgi teorileri böyle bir tavırdan hareket ederler. Mantık daima böyle bir tavrın içinde kalır (Mengüşoğlu 1968, 106-107). İntentio obliqua, öznenin kendi kendisine dönmesi, kendi üstüne katlanması demektir (Mengüşoğlu 1968, 107). Ona göre, doğrudan nesneye yönelen tavır, yanı ontolojik olan, doğru olandır.

Mengüşoğlu, Felsefi Antropoloji adlı çalışmasında, naif, bilimsel, felsefi, sanat ve dini bilgi türleri üzerinde durmuştur (Mengüşoğlu 1971, 82-104). Felsefi Bilgi başlığı altında verdiği bu bilgi türünün özelliklerinden söz etmiştir. Mengüşoğlu’na göre yönteme dayanan bilimsel bilgi (Mengüşoğlu 1971,84), hipotezlerden, teorilerden, aksiyomlardan, teoremlerden kalkar; ve bunları araştırmalarının ön şartı olarak görür. Bu unsurlar tartışma konusu olmadıkları sürece incelemelere konu edinilmezler (Mengüşoğlu 1971, 87). Bilimsel bilgi ile felsefi bilgi arasındaki fark, araştırma alanlarıyla onların izledikleri yollar ve bu alanlar karşısındaki sorumluluklarında ortaya çıkar. Felsefe bütün alanlarla uğraşır. Sadece varlık alanlarıyla uğraşmakla kalmaz, bu alanlardan elde edilen bilgi türleriyle de uğraşır (Mengüşoğlu 1971, 88). Bilimsel bilgi varolan dünyayı çeşitli alanlara böldüğü halde, felsefe, bütün bu bölüntülerin sırf yöntem ve araştırma bakımından yapıldığını gösterir; çünkü felsefi bilgi için dünya, varolması bakımından bir “birliktir”. Felsefe, bilimin parçaladığı varlık dünyasını, varlığı bütün olarak inceleyebilmektedir. Parçalanmanın ontik parçalanma olmadığını gösterebilmektedir (Mengüşoğlu 1971, 89). Mengüşoğlu, felsefi bilginin diğer bilgi türlerinden farkına işaret etmiş ve sonra da bu bilgi türünün yapısı üzerinde durmuştur. Ona göre, felsefi bilgi, insanın kendisini, yani bilim, felsefe, sanat ve teknik gibi başarıların yaratıcısı olan varlığın kendisini, bu varlığın, varolan şeylerin “bütünü” içindeki yerini, hatta varlığın çeşitli başarılarının niteliğini de araştırır. Bu varlıkla (insanla), onun kendisi gibi varlıkların meydana getirdiği “grupları” ve bunlar arasında olup bitenlerin oluşunu araştırır; bu oluşu yöneten prensipleri (kıymetleri) ortaya çıkarmağa uğraşır. Böylece felsefi bilgi bütün varlık alanlarını ve bunları belirleyen ilkeleri (kategorileri) bilmeğe çalışır (Mengüşoğlu 1971, 89-90). Ayrıca felsefi bilgi her şeyin manasını, kaynağını da sorar. Kaynağa ilişkin verilen cevaplar değişken ve çelişkili olmakla birlikte, önemli bir sorun olarak devam ettirilir (Mengüşoğlu 1971, 90). Mengüşoğlu, felsefi bilginin sınırlarının çizilmesinden yanadır. Ona göre felsefe, kendi kendisini temellendirmek zorundadır. Fakat, felsefe somut olanla münasebete gelmek, kendisini spekülasyonların dizginsizliğine kaptırmamak için, bilimin, tabii hayat bilgisinin yardımına muhtaçtır. Çünkü bütün insan bilgileri, bir ve aynı oluşun birer yanıdır (Mengüşoğlu 1971, 91). Felsefi bilginin özelliklerinin sıralanması, onun bilgi anlayışının bir başka yanını ortaya koymaktadır.

Mengüşoğlu, zihnin çalışma sürecinde yaptığı işlemleri, hangi bağları geliştirdiği, bir konu hakkında bir yargıya nasıl varıldığı, bilgi türleri arasındaki farkları da göz önüne alarak ontolojik tavra dayanan bilgi anlayışını temellendirmek çabasındadır.

Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ II, s. 15-23, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2457 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1429

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...