Felsefe hakkında her şey…

Küçük köpekleri sevimli yapan özellikler, onların gerçek birer hayvan olarak hareket etme kabiliyetlerini yok ediyor…

12.02.2024
90
Küçük köpekleri sevimli yapan özellikler, onların gerçek birer hayvan olarak hareket etme kabiliyetlerini yok ediyor…

Market kuyruğunda beklerken, o anneyi ve özellikle de bebeğini görmezden gelmekte zorlanıyorsunuz. Gözleriniz sürekli o tatlı küçük yüze, tombul küçük ellere, kıvırcık saçlara ve ruhunuzun derinliklerine bakıyormuş gibi görünen kocaman gözlere kayıyor. Ellerinize hâkim olsanız bile, bebeği kucağınıza almak ve ona sarılmak istersiniz. Aynı şey, biri yanınızdan yavru bir köpekle geçtiğinde de olabilir. Yavru köpeği kucağınıza alıp onunla oynamak, yavru köpeğin nefesini koklamak için neredeyse karşı konulmaz bir istek duyabilirsiniz. Kötü bir gün, küçük tüylü neşe yumağı sayesinde çok daha iyi geçebilir. Eğer böyle bir şey başınıza gelirse, beyniniz sevimlilik tarafından ele geçirilmiş demektir. Endişelenmeyin. Bu oldukça doğal.

Yavrulardaki sevimlilik, yetişkinlerden bakım veren bir karşılık almak gibi önemli bir evrimsel işleve hizmet eder. Etologlar, doğuştan gelen bakım verme duygularını harekete geçiren yuvarlak bir yüz, büyük gözler, küçük bir burun, yumuşak bir cilt ya da kürk, benzersiz kokular (yavru köpek nefesi!) ve ağlama sesleri gibi çocukluk dönemi özelliklerinden oluşan bir ‘bebek şeması’ tanımlamışlardır. Bebek şeması, yetişkin beyninde bir hormon dalgasını tetikler ve daha da önemlisi, dikkati çeker ve bebeğe tepki olarak ortaya çıkan hareketleri öncelikli kılar. İnsan bebekleri diğer hayvan bebekleriyle aynı sevimli özellikleri paylaşır, bu yüzden bebek hayvanları karşı konulmaz buluruz. Sinir bilimci Morten Kringelbach ve meslektaşlarının bu fenomene ilişkin yaptıkları bir çalışmada yazdıkları gibi, sevimlilik ‘davranışlarımızı şekillendiren en temel ve en etkili güçlerden biridir’.

Sevimlilik aynı zamanda insanların köpeklerle olan ilişkilerini şekillendiren en temel ve etkili güçlerden de biridir. Ancak ne yazık ki, her şey tatlı ve güzel değil – bazı köpeklerin yaşamları boyunca devam eden sevimlilikleri başlı başına bir konum sembolü haline gelmiştir.

Thorstein Veblen, “The Theory of the Leisure Class” (1899) adlı eserinde, insanların köpekleri statü sembolü olarak kullandığını öne süren ilk sosyal eleştirmenlerden biridir. Veblen, zenginlerin nadir ve sıra dışı köpek cinsleri yetiştirmesinin, sahiplenmesinin ve sergilemesinin ‘gösterişçi tüketim’ olarak adlandırılan, zenginlik ve sosyal statü göstergesi sayılan tüketimin başlıca örneklerinden biri olduğunu savunmuştur. Bu anlayışa göre bir nesne ne kadar yararsız ya da gereksizse sahibinin zenginliğini o kadar iyi yansıtır. Zenginlerin safkan evcil köpekleri avcı, çoban ya da muhafız olarak yararlı işlerde kullanılmak yerine, sadece farklı görünmek zorundadır. Bir köpeğin görevi, bir kişinin başarısının dışa vurumu olarak hizmet etmektir.

Veblen’in gözlemi bir asırdan fazla bir süre sonra her zamankinden daha fazla anlam taşır hâle gelmiştir. Doğrudan bir zenginlik göstergesi olmasa da evcil köpekler hâlâ statü sembolü olarak işlev görmektedir. İnsanın kimliğinin ve öz değerinin uzantısı ve ifadesi olarak satın alınıyor, satılıyor ve sergileniyorlar. Hislerimizi biçimlendirmek ve başkalarının duygularını yönlendirmek için kullanılıyorlar. Sevimli ve sevecen olmalarıyla ruh hâlimizi düzeltme ve kalbimizi çalma işlevi görüyorlar; özetle köpekler gösterişçi duygusal metalar hâline geldiler.

Karl Marx, “Kapital”de (1867) mal ya da metayı ‘öncelikle harici bir nesne, nitelikleri sayesinde her ne türden olursa olsun insan ihtiyaçlarını karşılayan bir şey’ olarak tanımlar. Tüketim yoluyla statü ifade etme ya da kendini bir sınıf veya zenginlikle özdeşleştirme arzusu, Marx’ın ‘meta fetişizmi’ dediği şeye yol açar. Fetişleştirmek, bir nesnenin statü, prestij, çekicilik veya güç gösterme kapasitesine sahip olduğuna inanmaktır. Bir yanılsama yaratmak için, fetişleştirilmiş malların başkaları tarafından görülebilir olması gerekir.

Günümüzün en belirgin köpek fetişi, sevimliliğe duyulan açlıktır. Instagram’a, YouTube’a ya da TikTok’a girdiğinizde karşınıza çıkan sevimli köpek, kedi ve diğer hayvan görüntüleri sizi gülümsetecek ve şöyle dedirtecektir: Ayy, ne kadar şirin! Az önce, medya uzmanı James Meese’in ‘sevimli ekonomi’ olarak adlandırdığı kültürel bir fenomen aracılığıyla metaların fetişleştirilmesine tanık oldunuz. Sevimli ekonomisi öncelikle sosyal medyada var olmakta, kullanıcı tarafından üretilmekte ve ağırlıklı olarak hayvan, özellikle de evcil hayvan görüntüleri tarafından kontrol edilmektedir. Sevimli ekonomide amaç basittir: bir ‘ayy’ tepkisi yaratmak ve muhtemelen bunu takiben ‘beğenmek’ ve ‘paylaşmak’ için ekrana dokunulmasını sağlamak. Sevimli hayvanların sevimli şeyler yaptığı görüntülere tıklayabilir, biraz pozitiflik ve neşe hissedebiliriz.

köpek, elbiseli köpek, giyinmiş köpek, giydirilmiş köpek

Kanada’daki Concordia Üniversitesinden pazarlama araştırmacıları Ghalia Shamayleh ve Zeynep Arsel, çevrimiçi evcil hayvan içeriğinde en yaygın şirinlik kategorilerinden bazılarını tespit ettiler: aptalca veya saçma şeyler yapan hayvanlar; alışılmadık boyutlardaki hayvanlar (özellikle çok küçük veya ‘smol’); alışılmadık görünümlü hayvanlar; ve insana benzer şekilde davranan hayvanlar. Sevimli ekonomisindeki köpekler ve diğer hayvanlar genellikle giysiler giydirilerek ve şapkalar, takılar, ojeler ve gökkuşağı renklerine boyanmış kürklerle süslenerek daha da insanlaştırılır. Başarılı ve belli bir stratejiyle paylaşım yapan kullanıcılar köpeklerinin sevimliliğinden para kazanabiliyor. Bazı köpekler, milyonlarca sadık takipçisi ve reklamcıların ücretli içerikleriyle şirinlik ünlüleri haline geldi. Genel olarak, sevimlilik ekonomisi milyarlarca dolar değere ulaştı.

Sevimliliği tartışmak zor ve köpeklerin dayanılmaz sevimliliğini inkar etmek imkansız. Yine de, sevimlilik ekonomisi bizi anlık olarak iyi hissettirse ve bize çok para kazandırsa da, sağlıksız köpek edinme alışkanlıklarına ve daha genel olarak köpeklere karşı onların yararına olmayan tutumlara yol açıyor olabilir. Belki de köpekler artık haddinden fazla sevimli hale gelmiştir.

İnsanlar köpekleri sadece görünüşleri için mi istiyor? Bugün dışarı çıkıp bir köpek satın almaya karar verenlerin motivasyonları, değerleri ve tutumları nelerdir? Bu sorular, küçük ama büyüyen bir çalışma alanının parçasıdır. Araştırma henüz başlangıç aşamasında olsa da, mevcut veriler fiziksel görünümün Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Batı’nın büyük bölümünde köpek edinme uygulamalarını yönlendiren en önemli faktör olduğunu göstermektedir. Ve şu anda aradığımız görünüm ‘sevimli’.

Ne yazık ki, en sevimli ve en popüler ırklar aynı zamanda en önemli sağlık ve davranış sorunları riskine sahip olanlar olma eğilimindedir. Sevimlilik genellikle köpek hastalıklarıyla birlikte görülür. Geçen yıl ABD’de en çok rağbet gören ikinci köpek cinsi, büyük kafası, son derece kısa ağzı, büyük yuvarlak gözleri ve devasa yarasa kulaklarıyla ayırt edilen ve Frenchie olarak bilinen Fransız bulldoguydu. Frenchie’nin yanı sıra, diğer brakisefalik (‘kısa kafalı’) ırklar da en çok aranan, en sık satın alınan ve Instagram ve diğer sosyal medya platformlarında görünme olasılığı en yüksek olan ırklar arasında yer almaya devam ediyor. Biyolojik açıdan brakisefali, belirli bir tür için normalden oldukça kısa bir kafatası anlamına gelir. Köpek yetiştiricilerinin dilinde, önden kısalmış ağızlar ve düz yüzler konformasyonel özellikler olarak adlandırılır. Köpek yetiştiriciliği bağlamında ‘konformasyon’, bir köpeğin fiziksel görünümünün yetiştirme kulüpleri tarafından belirlenen standartlara nasıl uyduğunu veya uyacağını ifade eder. Bu fiziksel özelliklere sahip bir köpeğin dünyada ne kadar iyi ya da kötü bir fonksiyon göstereceği hakkında hiçbir şey söylemez.

İnsanlar, kafatasları aşırı derecede kısalmış köpek ırklarını, bu köpeklerin fiziksel ve davranışsal zorluklardan paylarına düşenden daha fazlasını yaşadıklarına ve köpek emsallerine göre önemli ölçüde düşük bir yaşam kalitesine sahip olduklarına dair, çoğu kamuoyuna açık olan kanıtların çoğalmasına rağmen, giderek artan sayılarda tüketmektedir.

köpek, elbiseli köpek, giyinmiş köpek, giydirilmiş köpek

Tüketici araştırmaları, fiziksel görünümün brakisefal bir ırk edinen insanlar için brakisefal olmayan bir ırk edinenlere kıyasla daha güçlü bir motivasyon faktörü olduğunu göstermektedir. Frenchie, pug, boxer ve kafatası morfolojisi yaşam kalitesinden ödün veren diğer köpekleri edinen milyonlarca insan, sevimliliğin köpek için önemli bir bedeli olduğunu bilmiyor olabilir. Ya da belki de sevimliliğe olan ilgimiz, köpeği eve ilk getirdiğimizde köpeğin günlük yaşam deneyiminin nasıl olabileceğine dair merakımızın önüne geçiyor. Bu kadar sevimli bir şey nasıl olur da mutlu hissettirmez?

Paradoksal olarak, sevimli küçük köpeklerin çekiciliği acizliklerinden ve yetersizliklerinden kaynaklanıyor olabilir. 2017’de PLoS one’da yayınlanan bir çalışmada, Danimarka’daki Kopenhag Üniversitesinden Peter Sandøe ve meslektaşları garip bir olguyu ortaya çıkardı. Pug gibi doğuştan sağlık sorunları olan köpekleri edinen insanlar, hayvanın ihtiyacına göre bilinçli bir seçim yapıyor olabilir. Sağlık durumu kötü olan köpekler daha fazla bakım gerektiriyor. Köpeklerin artan bakım ihtiyacı ve muhtaçlıkları da sahibinde daha fazla bağlılık hissi uyandırıyor olabilir. Yani, kötü sağlık aslında bu köpekleri edinen insanlar tarafından tercih edilen bir özelliktir. Ve garip bir şekilde, bu biyolojik olarak mantıklıdır. İnsanların Ayy, ne kadar şirin! tepkisi, bakım verme tepkisinin evrimsel olarak çok yakın bir akrabasıdır; her ikisi de anne bakımı, bağlanma ve sosyal bağ kurma ile ilgili güçlü bir hormon olan oksitosin salınımını tetikler.

İnsanlar ayrıca corgi, dachshund ve basset hound gibi son derece kısa bacaklı ve garip bir şekilde uzun gövdeli köpeklerin sevimliliğine de ilgi duymaktadır. Bu köpekler kondrodisplazi adı verilen kıkırdak ve kemiğin anormal gelişiminden kaynaklanan uzuvların kısalması özelliğiyle doğarlar. Brakisefalik kafatası şeklinde olduğu gibi, artrit, kalça displazisi, intervertebral disk hastalığı ve diğer bazı ortopedik rahatsızlıklar da dahil olmak üzere uzun, alçak, hot-dog benzeri fizik ile ilişkili köklü sağlık sorunları bulunmaktadır. Bir kez daha, satın alma kararları söz konusu olduğunda sevimlilik, köpeklerin genel sağlığı için duyulan endişenin önüne geçiyor gibi görünüyor. Elbette, dachshund sahibi insanlar köpeklerini edindikten sonra onları severler ve onlara mümkün olan en iyi bakımı sağlamaya çalışırlar; çoğu köpek sahibi köpeklerini çok sever. Ancak sevgimiz karışık bir çanta gibi, türlü türlü şeyler içerebilir.

Köpek edinme konusundaki en rahatsız edici eğilimlerden biri de tüketicilerin küçük köpeklere olan ilgisinin artmasıdır. Yetiştiriciler, zaten küçük olan köpeklerin ‘cep’ ve ‘çay fincanı’ versiyonlarını seçici bir şekilde üretmekle meşguller, bazen cılız köpekleri çiftleştirerek, bazen de yavruların büyümesini engelleyerek onları ‘daha küçük’ tutuyorlar. Spruce Pets web sitesinin ‘Minik Köpek Severler için 10 Çay Fincanı Köpek Irkı’ (2022) başlıklı makalesinde belirttiği gibi (buraya kalp emojisi ekleyin):

Çay fincanı köpekler son derece popüler evcil hayvanlardır çünkü bu minik köpekler sonsuza dek yavru köpek gibi görünürler. Tanesinin binlerce dolara alıcı bulması hiç de şaşırtıcı değil – sevimli küçük boyutları onları anne-baba adayları için gözde bir meta haline getiriyor.

Pomeranian (‘Pom’), shih tzu ve chihuahua’nın minik versiyonları da dahil olmak üzere bu köpekler o kadar sevimli, küçük ve tüylüdür ki, onları kolayca oyuncak sanabilirsiniz.

Ancak bu kadar sevimli olmak zor ve günümüz köpekleri de bunun üstesinden gelmekte zorlanıyor. Köpeklerin anksiyete seviyeleri alışılmışın dışında. Scientific Reports’ta 2020 yılında yayınlanan ve Finlandiya’daki yaklaşık 14.000 evcil köpeğin medikal kayıtlarını analiz eden bir çalışma, köpeklerin dörtte üçünün anksiyete ile ilgili bir sorundan muzdarip olduğunu ortaya koymuştur. Köpekler davranışsal olarak da giderek daha sorunlu hale geliyor. Japonya’da yapılan bir araştırmaya katılan köpek sahiplerinin yüzde 80’i, köpeklerinin davranış sorunları yaşadığını bildirmiştir – bu durum, bir köpek suçu dalgasının değil, evcil köpeklerin giderek daha zorlayıcı hale gelen ev ortamlarına uyum sağlamak ve giderek daha gerçek dışı hale gelen insan beklentilerini karşılamak için verdikleri toplu mücadelenin bir tezahürüdür.

Sevimli küçük köpekler ise özellikle daha fazla zorlanıyor gibi görünüyor. Araştırmalar, boyut ve davranış sorunları arasında ters bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Köpek ne kadar küçükse, bildirilen sorunlu davranışların sayısı da o kadar fazla olmaktadır. Bunun bir açıklaması, küçük köpeklerin ortalama olarak büyük köpeklerden daha az eğitim ve sosyalleşme alması ve küçük köpeklerde genellikle kavrama gibi yaşamla ilgili becerilerden ziyade sevimli ‘numaralara’ vurgu yapılmasıdır. Eğitim, 3 lbs (1,4 kg) ağırlığındaki bir köpek için 80 lbs (36,3 kg) ağırlığındaki bir köpekten daha az önemli görünebilir çünkü küçük köpekler insanlar tarafından fiziksel olarak kolayca alt edilebilir. Pom’unuz yanınızdan geçen bir yayaya hırlıyor ve saldırıyorsa, onu kucağınıza almanız yeterlidir. Sorun çözülmüş olur.

Bir başka olasılık da – ve bu sadece en küçüğü değil, sevimli ekonomideki tüm köpekleri kapsıyor – köpeklerimizin, insanların köpeklerimizi ‘köpeklikten çıkarma’ yönündeki geniş çaplı ve son derece insanlık dışı çabalarının bir sonucu olarak psikolojik sıkıntı çekiyor olmalarıdır.

Ne kadar küçük ve sevimli olurlarsa olsunlar, tüm köpeklerin fiziksel ve psikolojik olarak gelişebilmeleri için karşılanması gereken bir dizi ihtiyaçları vardır. Köpeklerin duyularını, bedenlerini ve zihinlerini en azından evrimsel geçmişlerine yakın bir biçimde kullanabilmeleri gerekir. Birinin el çantasında değil, yerde olmaları gerekir. Diğer köpeklerin bıraktığı çiş mesajlarını incelemeleri ve kendi çiş ve kaka mesajlarını bırakmaları gerekir; diğer köpeklerin arkalarını koklamaları gerekir; arkadaşlarıyla eğlenmeleri, çimenlerde çılgınca koşmaları, sincapları takip etmeleri, kokulu şeylerin içinde yuvarlanmaları ve patilerini kirletmeleri gerekir. Köpeklerin sosyal zorluklarla karşılaşmaya ve bunları çözmeye ihtiyaçları vardır, bu da onların doğal koşullar altında kendi türünden başka köpeklerle tanışma ve etkileşim kurma özgürlüğüne ihtiyaçları olduğu anlamına gelir. Köpeklikten çıkarılma riski, dış görünüşün en güçlü şekilde metalaştırıldığı ve fetişleştirildiği küçük köpekler için özellikle ciddi bir sorun olabilir. Sevimli küçük köpeklerin türleriyle ilgili ihtiyaçlarının karşılanma olasılığı daha düşük olabilir, çünkü bir köpek ne kadar oyuncak gibi görünürse, insanların şal desenli kazağın altında saklanan gerçek köpeği fark etmesi o kadar zorlaşır.

köpek, küçük köpek, tüylü köpek

İnsanların çekici bulduğu sevimli fiziksel özelliklerin, köpeklerin diğer köpeklerle davranışsal olarak farklı şekillerde etkileşime girme becerilerini tehlikeye atabileceği gerçeği de bu zorluğa ekleniyor. Sevimlilik için seçici yetiştirme, bazı ırklarda görsel iletişimin netliğini ve çeşitliliğini azaltmıştır. Köpekler niyetlerini ve duygularını, dişlerini göstermek ya da göz kaslarını germek gibi yüz ifadeleriyle, agonistik gösteriler sırasında öne doğru çekilen ve stres bildirmek için geri çekilen labial komissürlerin ya da ‘dudakların’ şekliyle, saldırganlık sinyali vermek için burnun kırıştırılmasıyla, gözlerin ifadesini güçlendirmeye yardımcı olan belirgin kaşlarla ya da kulakların detaylı bir şekilde dikleştirilmesi ya da kıvrılmasıyla iletirler. Köpekler ayrıca vücut duruşları aracılığıyla da iletişim kurar ve bacakları bir köpeğin duruş sinyallerini vurgulayabilir. Baskın veya saldırgan bir köpek kendinden emin bir şekilde bacaklarını gergin tutarak yürür; itaatkâr veya korkak bir köpek ise bacaklarını hafifçe bükerek yavaşça ilerler. Niyetin bu şekilde açıkça belirtilmesi, köpekler arasında sorunsuz ve barışçıl sosyal karşılaşmaların anahtarıdır. Brakisefalik köpekler, daha kurt benzeri kafalara sahip köpek akranlarına kıyasla yüz ifadesinde daha az esnekliğe sahiptir – ifade dağarcıkları sınırlıdır, kırışık burun gibi belirli yüz şekillerine ‘sıkışıp kalırlar’. Kısacası, yanlış anlaşılma olasılıkları daha yüksektir. Kondrodisplazili köpekler, uzun bacaklı akranları gibi vücut duruşu yoluyla etkili bir mesaj veremeyebilirler.

Dikkatimizi sevimli olmak aşırı derecede dağıttığında, köpeklerimizin başının dertte olduğunu fark edemeyebiliriz. Örnek olarak, insanların aslında davranışsal stereotipler olan ‘sevimli’ veya ‘komik’ köpek davranışlarının resimlerini paylaşıp beğendikleri gerçeğini düşünün; örneğin, var olmayan sinekleri havada yakalamaya çalışan veya kendi kuyruğunu yakalamak için çılgınca bir daire çizen bir köpek gibi. Stereotipi, tekrarlayan ve görünüşte amaçsız bir davranış kalıbıdır ve ciddi şekilde riskli bir sağlık durumunun işareti olarak kabul edilir. Köpeklerdeki düzensiz ve uyumsuz davranışlar gülünecek bir durum değildir. Kendi kuyruğunun peşinden dönen köpek gibi, genellikle kontrolden çıkarlar. Davranış sorunları, köpeklerin barınaklara bırakılmasının başlıca nedenidir. Ayrıca başarılı bir şekilde yeniden sahiplendirmenin önünde de önemli bir engeldir. Davranış bozukluğu olan köpeklerine bağlı kalan sahipleri, köpek patolojilerini teşhis etmeye ve çözmeye çalışırken ya da bir şekilde onlarla yaşamayı öğrenirken endişe duyup acı çekerler. Davranış sorunları, köpeklerin ve insanların yaşam kalitesini o kadar derinden etkileyebilir ki, bir köpeğe ötenazi yapmak en merhametli seçenektir.

Psikolojik çöküş genellikle fiziksel ağrıyla bağlantılıdır ve dış görünüşe sağlıktan daha fazla öncelik verilmesinin köpeklerde ağrı salgınını körüklediği yadsınamaz bir gerçektir. Rahatsızlık köpeklerde ve hatta tüm köpek ırklarında normalleştirilmiştir. Aslında, bir dizi fiziksel taviz o kadar normalleştirildi ki, bunların hastalıklı olduğunu fark edemiyoruz. Örneğin, brakisefalik köpeklerde solunum bozuklukları normalleştirilmiştir. Bir Frenchie’nin kameraya doğru yüksek sesle burnunu çekmesi, aslında burnunu çekmesi deforme olmuş bir burundan nefes almaya çalışan bir köpeğin sesi olsa da, bir ‘ayy’ tepkisi uyandırabilir. İngiltere’deki Kraliyet Veteriner Koleji’nden Rowena Packer ve meslektaşları tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışmada, brakisefalik obstrüktif hava yolu sendromu (BOAS) teşhisi konulan köpeklerin sahiplerine köpeklerinin sağlığı ve fonksiyonları hakkında sorular sorulmuştur. Ankete katılanların yarısından fazlası köpeklerinin hiçbir solunum sorunu yaşamadığını bildirmiştir. (BOAS, yumuşak dokunun hava yolunu tıkadığı ve nefes almayı zorlaştırdığı kronik, zayıflatıcı bir solunum sendromudur).

Son bir nokta: Sevimlilik küçümsemek demek olabilir. Bir şeye ya da birine sevimli demek her zaman bir iltifat değildir ve aslında bazen birinin duygularını ya da düşüncelerini küçümsemenin ters bir yoludur. Köpekler sevimlilikten çok daha fazlasıdır; onlar dış görünüşleriyle tanımlanmayan derin, hassas ve sofistike varlıklardır.

2008 yılında Michael Beverland, Francis Farrelly ve Elison Ai Ching Lim adlı üç akademisyen tarafından yapılan bir çalışmada, evcil bir köpek edinmek için iki farklı motivasyon kaynağı tespit edilmiştir: içsel ve dışsal. İçsel motivasyona sahip olanlar, köpeklerine birey olarak kim oldukları ve köpekle kurdukları dostluk için değer vermiştir. Dışsal motivasyona sahip olanlar ise sosyal statülerinde algılanan artış nedeniyle ya da bir ‘kişisel kimlik projesi’ olarak köpek edinmişlerdir.

Beverland ve arkadaşları, dışsal motivasyona sahip alıcıların ve kişisel kimlik projesinin bir parçası olarak köpek edinenlerin, ‘Pugalier’ (pug-King Charles cavalier melezi) gibi özel köpek türlerinin yanı sıra pug ve Fransız bulldog gibi safkan oyuncu köpekleri satın almaya daha yatkın olduğunu ileri sürmektedir. Araştırmada görüşülen kişilerden birinin ifade ettiği gibi: ‘Pug gibi kısa tüylü bir köpek edinmek istiyorum, çünkü oldukça sevimliler. Sevimli olmalılar – kriter bu – böylece sizinle birlikte kanepeye oturup size sarılabilirler. Dışsal motivasyona sahip sahiplerin köpeklere oyuncak gibi davranma ve onları giydirerek, tımar ederek ve süsleyerek antropomorfize etme olasılığı daha yüksektir. Ayrıca köpekleri mal olarak görme olasılıkları da daha yüksektir.

Beverland ve arkadaşlarının dilini ödünç alarak şunu sorabiliriz: Bir köpek edinmek için içsel olarak motive olmak, dışsal olarak motive olmaktan etik olarak daha mı iyidir?

Bu soruyu incelemenin bir yolu, içsel motivasyona sahip kişilerle yaşayan köpeklerin, eğlence, dinlence ya da sosyal medya yıldızlığı umuduyla satın alınan köpeklerden daha iyi bakım görüp görmediğini araştırmaktır. Böyle bir iddiayı ampirik verilerle destekleyebilir miyiz? Kolay değil. Ancak bazı ipuçlarını yakalayabiliriz. Örneğin Beverland’ın yaptığı küçük çaplı araştırma, içsel motivasyona sahip insanların köpekleriyle olan ilişkilerini iki zeki varlık arasındaki karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki olarak gördüklerini, köpeklerinin ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu ciddiye aldıklarını ve köpeklerinin tasmasız dolaşmasına ve keşfetmesine izin vermenin önemini vurguladıklarını ortaya koymuştur. Köpeklerin ‘otantik’ benliklerini sergilemelerine izin verme konusundaki isteklerini dile getirmişlerdir. Dışsal motivasyona sahip olanlar, insan-köpek ilişkisini tek yönlü olarak görmeye daha yatkındır ve köpek sahibi köpeğin patronudur. Bu sahipler, belirli bir öz imajı karşılamak için köpeklerini giydirmek ve şımartmakla ilgileniyor ve köpeğin ihtiyaçlarını ihmal etme olasılıkları daha yüksektir.

Çoğumuz için köpek edinmenin ardındaki motivasyonlar, dışsal ve içsel motivasyonların karmaşık bir kombinasyonudur. Köpeklerini doğuştan tatmin edici bulanlar, yine de başkalarından gelen dış yargılara uyum sağlayabilirler. Bu, bir ite sahip olmakla (‘Asla safkan almazdım!’) ya da alışveriş yapmak yerine sahiplenmekle ilgili erdem sinyalleri şeklinde olabilir. Fetişleştirme her zaman bir risktir. İtler ve kurtarılmış köpekler de en az puglar kadar kolaylıkla ‘sevimli’ hale getirilebilir. Ve herhangi bir köpek, insanların öz kimlik projelerinin ve statü arayışlarının hizmetine sokulabilir. Aynı şekilde, en çok fetişleştirilen ve metalaştırılan köpekler bile, yine de, insanları tarafından otantik benlikler, eşsiz ve sevilen bireyler olarak tanınabilir.

‘Sevimli tasmasını’ çıkarmanın zamanı geldi. Beverland ve meslektaşlarının çalışması, bizi köpeklerle birlikte yaşama konusundaki niyetlerimizi gözden geçirmeye davet ediyor. Köpeklerin metalaştırılması bizi rahatsız ediyorsa, belki de türler arası dostluklar için içsel motivasyonlara öncelik vermeli ve dikkatimizi fiziksel görünümlerinden ziyade her bir köpeğin içsel değeri üzerinde tutmalıyız. Bireysel düzeyde kendimize şunu sorabiliriz: “Neden bir köpekle yaşamak istiyorum ve neden bu köpek? Daha geniş bir düzeyde, köpekleri seven herkes, köpekleri metalaştıran ve fetişleştiren kültürel ve sosyal uygulamalara aktif bir şekilde meydan okumalıdır. Köpek edinme, bazı köpekleri görünüşlerine göre diğerlerinden üstün görme nedenlerimizi inceleyebilir ve insanların köpekleri o karanlık ama bir o kadar da güçlü kavram olan ‘cins’e göre kategorize etme ve değer biçme takıntısının köpekler üzerindeki sonuçlarını düşünebiliriz.

Özellikle, brakisefalik veya kondroplastik özelliklere sahip ya da avucumuza sığacak büyüklükte köpeklerin yer aldığı Instagram hesapları gibi sevimli ekonomide satış yapan sosyal medya kanallarını tercih etmeyerek görünüşün metalaştırılmasına ve fetişleştirilmesine direnebiliriz. Sevimliliği rahatsızlıkla ilişkilendirilen köpeklerin görüntülerini ‘beğenmemeyi’ veya ‘paylaşmamayı’ seçebiliriz ya da herhangi bir sömürü hissine kapıldığımızda.

Biyolojik olarak süper sevimli köpeklere ilgi duysak bile, köpeklere karşı duygusal tepkilerimizde, dürtülerimizle nasıl ve ne şekilde hareket edeceğimiz konusunda dikkatli olma becerisine de sahibiz. Bazen sevimli tepkimizin temelsiz olduğuna karar verebiliriz – nefes alamayan bir köpek gerçekten sevimli değildir – ve bunu yeniden çerçevelendirmek ve yeniden düzenlemek için çalışabiliriz.

Ve daha da önemlisi, şu anda köpeklerle yaşayan hepimiz – ve belki de özellikle son derece sevimli bir köpekle yaşayanlar (elinizi kaldırın) – köpeklerimizi sevimli tasmasından çıkarmak için elimizden gelenin en iyisini yapabiliriz. Köpeğimize göz kırparak ne kadar sevimli olduğunu söyledikten sonra, birkaç dakikamızı ayırarak onun bireysel tuhaflıklarını ve kişiliğini açıklayalım, derin ve gizemli iç dünyasını düşünelim. Davranışsal olarak kim olduğunu, bir köpek olarak gelişmek için neye ihtiyacı olduğunu ve bunları en iyi nasıl sağlayabileceğimizi anlamaya çalışalım. Gözlerimizi kapatalım ve onun nasıl göründüğünü değil, kim olduğunu hayal edelim. Sonra, muhteşem, güzel, tuhaf, hayranlık uyandıran köpeğimizi temiz havaya çıkaralım ve onun sadece bir köpek olmasına izin verelim.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Jessica Pierce’ın “Where went the wolf?” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...