Karneades Kimdir?
Kyrene’de doğan Karneades, Yeni Akademicilerin en ünlüsüdür. Derin bir filozof ve eşsiz bir hatip idi. Roma’ya elçi olarak gönderilince halk önünde felsefe meselelerini tartışma fırsatı buldu; bir gün adaleti övdüğü, ertesi gün yerdiği, ama her ikisinde de aynı heyecanla dinlendiği söylenir.
Karneades Orta Akademinin en ünlü yöneticisi ve düşünürüdür. Onu aynı zamanda, siyasal tarih sayfalarında da görüyoruz. O dönemde Atina’ya yükletilen ağır bir vergiyi azaltmak amacıyla Roma’ya bir heyet gönderilmişti. Heyeti Atinalılar, üç filozoftan oluşturmuştu: Biri Karneades, biri Stoacı ve üçüncüsü de Peripatoscu bir filozoftu. Bununla Atinalılar Roma üzerinde belli bir etki yapmayı düşünmüşlerdi. Bu temsilciler Roma’da gerçekten de etkili oldular. Atina lehinde olumlu bir heyecan uyandırmayı başardılar. Ancak bu etki, temsilcilerin görevleri yönünden, az daha olumsuzlukla noktalanacaktı. Çünkü Roma’da düşüncelerini açıklama fırsatı bulan Karneades, “adalet” konusunda iki gün süren nutuklar söylemişti. İlk gün adaletin evrende hâkim bir ilke olduğunu kanıtlayan Karneades, ikinci gün evrende, bunun tam karşıtı olan adaletsizliğin hâkim ilke olduğunu kanıtlamış ve “Eğer Romalılar adil olsalardı, işgal ettikleri tüm yerleri sahiplerine geri verirlerdi” diyerek Romalıları eleştirmiştir. Roma Senato üyeleri üzerinde şok etkisi yapan bu nutuk, Karneades’in Roma’dan uzaklaştırılmasına neden olmuştur.
Platon’un Akademi’sinde şüpheciliğin hâkim olmasının çok garip bir olay olduğunu biliyoruz. Şüpheci olan Orta Akademiciler, Platonculardan çok Sokrates’e dayandıklarını ve şüpheciliğin temellerini onda bulduklarını söylerler. Onlara göre Sokrates, “bir şey bilmemenin” gerçek üstadıdır. Aslında Orta Akademicilerin bu görüşlerini, bir bakıma haklı bulmak gerekir. Öte yandan bu septik Akademiciler özellikle Stoa okulunun karşısındadırlar.
İki okul arasındaki anlaşmazlık özellikle “din” konusunda dikkat çeker. Stoacıların halk dininin pek çok inançlarını, bu arada geleceğe dönük kehanetleri ve astrolojiyi olumlu karşıladıklarını biliyoruz. Septikler ise bu inançlara şiddetle karşı çıkarlar. Septiklere göre halk dinine karşı yapılan eleştirilerin büyük bir bölümü, Karneades’e kadar götürülebilir. Karneades astrolojiye şiddetle karşıdır. Yıldızların insan yaşamı üzerinde etkisi olduğu inancına güçlü kanıtlar ile saldırır ve “eğer astroloji doğru olsaydı, o zaman aynı yıldız altında doğan insanların hepsinin aynı sonlar ile karşılaşması gerekirdi” der.
Önce Arkesilaos’un sonra da Karneades’in yönetiminde bulunan ve tam anlamıyla şüpheci bir yol izleyen Orta Akademi tartışma ve kavgalarını özellikle Stoa Okuluna karşı yapmıştır, Stoa felsefeyi “dogmatik”tir. Bu felsefe evren konusunda tümüyle doğru olduğunu savunduğu bir görüşüp sahibi olduğuna ve bunun kanıtlanabileceğine inanır. Stoacılar, tüm insanlarda ve toplumlarda bulunan ortak düşünce ve inançların aynı zamanda gerçeği de içinde taşıdığı görüşünden yola çıkarlar. Oysa Septikler, Stoacıların karşısındadırlar. Evren konusunda öne sürülen bu görüşü doğrulayıcı kanıtların bulunmadığını savunurlar. Evren konusunda çeşitli düşünce ve görüşler vardır. Bunlardan biri doğru olabileceği gibi, ötekisi de doğru olabilir. Ayrıca, evren konusunda herhangi bir düşüncenin tüm insanlar arasında yayılmıştır.
Hazreti İsa’nın doğumundan yüzyıl kadar önce Yunan felsefesinde yeni bir akımın başladığına tanık oluyoruz. Bu tarihe kadar ki felsefe okulları birbirlerinden kesin olarak ayrılıyorlardı. Ancak M.Ö. 100 yıllarında, biri ötekine karşı olan okulların “birbirlerine yaklaştıklarını, birbirleriyle kaynaşmaya başladıkları”nı görüyoruz. Söz gelişi Stoa okulunda, Platon’un ve Aristoteles’in düşüncelerini kendi görüşleri ile karşılaştırma akımı başlıyor ve bundan da “Orta Stoa” denilen akım doğuyor. Akademi ise şüpheci karakterini yitiriyor. Ancak bununla şüphecilik ortadan kalkmamış, yer değiştinniş ve Atina dışında yeniden ortaya çıkmıştır.
Karneades olasıcılık’ın da kurucusudur. Öğretisinin amacı, Stoacıların duyumculuğunu, kesinlik nazariyesini, Tanrının varlığını ve yüce iyilik fikrini çürütmekti. Karnaedes’e göre tasavvurlar sağlam bir ölçüt olmadığı gibi, akıl da sağlam bir ölçüt sayılamaz. Akıllı insanın yapabileceği tek şey, en doğru bulduğu (çeşitli olasılık dereceleri vardır) tasavvuru onaylamaktır. Ama bu tercihler hiç bir gerçek görüşü veya onayı ihtiva etmez.
Karneades’te, hitabet, bir ikna ve zihni şu veya bu tasavvura çelme sanatıdır. Karneades’ten bugüne yazılı metin kalmamıştır; bundan ötürü, görüşleri ancak Klitomakhos aracılığı ile tanınır. Cicero ve Sextus Empiricius bu kaynaktan yararlandılar.
Şüpheci çığır, Arkesilaos’un Akademia başkanlığında yerine geçenlerden Kyreneli Karneades’te (214-129) büyük bir ilerleme göstermiştir.
O da Arkesilaos gibi başlıca Stoa ile tartışır; Arkesilaos Zenon ile savaşmıştı, Karneades ise Khrysippos ile savaşır. Arkesilaos’un Stoa’ya karşı açmış olduğu polemik ile bu iki çığır arasında başlayan tartışma, ta milattan önceki birinci yüzyıla kadar sürecek, sonunda iki çığır arasında bir uzlaşmaya varılacaktır.
Karneades’in tartıştığı Khrysippos (281-208) Stoa’nın ikinci kurucusu sayılır. Khrysipposenon ile Kleantes’in öğretilerini tamamlamış, geniş bilgisi, diyaletikteki büyük ustalığı ile ayrıntılarına kadar iyice işlenmiş bir sistem kurmuştur. Bu sistem, bundan böyle, Stoa’nın ana çizgileri ile değişmeyen kadrosu özü olarak ta ilk milat yüzyıllarına kadar ayakta kalacaktır. Khrysippos Kilikya’da Soloili ya da Tarsuslu imiş. Olağanüstü bir bilgisi, şaşılacak bir çalışkanlığı vardır. Khrysippos’a göre felsefe, bilgeliğe varmak için bir çalışma, bir uğraşmadır; felsefe, insan ve tanrı ile ilgili şeyler üzerine bir bilimdir.
Bundan dolayı da fizik, ahlaktan sonra gelir ve tanrı ile bilgiler, güçlükleri yüzünden, en sonda yer almalıdır. Bununla birlikte Khrysippos bilgi dallarının stoa’da yerleşmiş olan sırasını bozmamıştır. Mantık onunla Stoa’da büyük bir önem kazanmıştır; ama onun için de asıl önemli olan bilgi öğretisidir ve bunun ağırlık merkezi de “doğruluğun ölçüsü” (kriteriumu) sorunudur.
Karneades’te başlıca eleştirmesini yine Stoa’lıların bu “doğruluğun kriteriumu” kavramına, kataleptik tasavvur anlayışına yönelmiştir. Ona göre, doğru ve yanlış Tasavvurları birbirinden ayırt edebilecek güvenilir bir ölçü, bir belirti elimizde yok. Karneades Stoa’nın yalnız bir doğruluk anlayışını eleştirmekle kalmamış, öğretinin bütününe karşı çıkmıştır. Şüpheciliğini, Arkesilaos ile ölçüldüğünde, çok daha ilke bakımından temellendirmiş olan Karneades için güvenilecek bir doğru ölçüsü yoktur. Çünkü bu ölçü duyu algılarında ya da düşünmede (akılda) aranabilir. Duyu algılarının hepsi rölatiftir. Örneğin, aynı bir kule uzaktan yuvarlak, yakından dört köşeli görülür, aynı bir gemi üzerinde bulunana duruyor, kıyıda bulunana yürüyor görünür; böylece her algının karşısına, karşıtı çıkarılabilir. Düşünmenin (aklın) de güvenilir bir kaynak, bir dayanak olmadığını göstermek için, Karneades diyalektik güçlükleri ele alıp Megaralıların ileri sürdükleri şaşırtıcı, bozuk sonuç çıkarmaları gösterir. Bu yüzden düşünce ile yapılan belirlemeler de algılarınkinden daha az rölatif değiller.
Stoalılar; bir Önerme (axioma) ya doğrudur, ya da yanlıştır diyorlardı. Buna karşı Karneades “yalancı sofismi” ile çıkar; bu önerme hem doğru hem yanlıştır. Sonra her tanıtlama, esasta bir kabule dayanır, ama bu kabulünde yeniden tanıtlanması gerekir. Böylece düşünce de dönüp dolaşıp ya sonsuz olarak geriye gitmek zorunda kalırız, ya bir döngü içine düşeriz, ya da tanıtlanmamış bir kabul ile karşılaşırız. Buna göre: “doğru” ne duyularla kavranır, ne de akılla çıkarılabilir; çünkü duyularla edinilen şeyin “gerçek” olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyiz; akılla çıkarımda da hiçbir zaman son, koşulsuz, mutlak olarak geçersiz olan bir şeye varamayız. Bilgimizin bu iki kaynağı yalnız başlarına bu işi başaramıyorlarsa, beraber olduklarında, yani iki “aldatıcı” bir araya geldiğinde de yine bir şey yapamazlar.
Bir Stoalı, Karneades’e “sen doğru bilinemez diyorsun, ama hiç olmazsa -bu doğru bilinemez- sözünün doğru ve bilinen bir şey olması gerekir” demiş. Buna karşılık Karneades, kendi önermesinin de kural dışı kalamayacağını söylemiş; yani kendi savının da mutlak doğruluğu yok, bu bakımdan ancak olasılı bir değeri var; bu da ancak subjektif bir kanı. Burada Karneades’in olasılık öğretisiyle (probabilism) karşılaşmaktayız. Olasılık, bilinemeyen doğru’nun, bir kapalı olan doğrunun bilgisinin yerine geçen şeydir ve pratik hayat için teorik temel budur.
Bu anlayışa Karneades, tasavvurda bir subjektif, bir de objektif yön ayırmakla varmıştır: her tasavvur ilkin objenin bir bilgisi, bir yansısıdır; ikinci olarak sujektif bir şeydir, suje’nin bir durumudur. Objektif olarak tasavvur doğru ya da yanlış, gerçek ya da gerçek değildir; subjektif bakımdan da az ya da çok olasıdır, yani bizde az ya da çok bir inanma yaratır. Bize dışarıdaki bir objeyi az ya da çok karşılıyor görünür. İşte günlük hayatımızda, pratik eylemlerimizde biz bu olasılık kriteriumuna yöneliriz ve yönelmemizde gerekir. Bize doğruluğu olası görünen bir tasavvuru, bu tasavvur başkaları ile çelişik olmadıkça, kabul eder ve ona uyarız. Yalnız, bu kabulümüzün bir sanı (doxa) olduğunu da bilmeliyizdir. Bundan dolayı şüpheci bir bilgenin özel belirtileri şunlar olabilir: Zekice bir ihtiyat, her yönünden görmeye çalışmak, bilgimizin, bilgimize güvenimizin sınırlarını bilmek, bütün olanakları hesaba katmak.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı