Karl Jaspers Kimdir?
Karl Theodor Jaspers, 23 Şubat 1883 ila 26 Şubat 1969 tarihleri arasında yaşamış, felsefede varoluşçuluk akımının teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatristtir. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesi gibi alanlarda önemli etkileri olmuştur.
Alman filozof Karl Jaspers, varoluşçuluğun ilk büyük filozofudur. Onun önemi her şeyden önce, kitle ve makine çağının hayli tehlikeli kişisizleştirici eğilimlerinin ve planlamacı tavrının kökenini, modernizmin varlığın İlk Çağ ve Orta Çağ’daki sürekliliğini ortadan kaldırıp onu parçalayan ve farklı varlık türleri ya da düzeyleri arasındaki sağlıklı ve uyumlu ilişkiyi ortadan kaldıran yaklaşımına bağlamasından kaynaklanır.
Jaspers’e göre, klasik felsefenin veya metafiziğin Hegel’le birlikte çöküşünün ardından, özellikle insan açısından işler daha da kötüye gitmiştir; çünkü bazı filozoflar, pozitivist bir tavırla felsefeyi bilime indirgemiş ve kendilerini bilimle ilgili birtakım iddialar ortaya koymakla sınırlamış veya bilime dayalı bir hayat felsefesi geliştirmekle yetinmişlerdir. Diğerleri ise idealist bir tavırla dini dogmalara müracaat etmişlerdir.
Jaspers açısından, sıkıntı her iki durumda da aynıdır. İnsan bilim veya dinin, kısacası otoritenin baskısı altında ezilmekte, kendine her geçen gün biraz daha yabancılaşmakta ve kişiliksizleşmektedir. Ya da başka türlü söylendiğinde, Jaspers’e göre, modern dönemde her iki tavır da bireyselliğin veya aynı anlama gelmek üzere, existenzin veya varoluşun yadsınmasıyla sonuçlanır.
Pozitivist ya da idealist filozoflar, her şeyi yüzeysel de olsa kolayca kavrayabileceğimiz bir şeye indirgemek istedikleri için existenzi bir kenara atmışlardır. Pozitivizmin ve idealizmin sunduğu dünya görüşlerinde, bireye, kararlara, kişisel seçim, kaygı ve özgürlüğe yer yoktur. Jaspers varolan birey için bir felaket olan bu durumu şöyle ifade eder:
“Her yerde aynı şey var: Süreklilik sona eriyor, hiçbir şeye güvenilmez oluyor; geçmişten intikal eden tarihi töz dünyayı kuşatan teknik yaşam biçimlendirilişinin içinde bitip tükenmektedir. Teknik çağ önceki hiçbir şeyin onlarla artık mevcudiyetini sürdüremeyeceği şartları getirmektedir.”
Jaspers, çağa ilişkin bu genel gözlemden ve “Varlık sorusu”nun gerek idealizm ve gerekse materyalizm tarafından bir türlü tatmin edici bir şekilde yanıtlanamamasının yol açtığı güçlüklerle ilgili değerlendirmelerinden hareketle, felsefenin en temel meselesinin, insanın tarihi kadar eski bir soru olan “Varlık sorusu”na sağlam bir çözüm getirmek olduğunu ileri sürer. Bu yakıcı sorunun varoluş felsefesinin noktainazarından ele alınması gerektiğini savunan Jaspers, “Varlık sorusu” ve kişisel varoluş konusunun, demek ki bilimsel düşünme tarzının çağdaş zihinler üzerindeki etkisinden dolayı tamamen bir tarafa bırakıldığını söyler.
Ona göre, dahası, insanın durumu teknolojinin gelişme hızı, kitle hareketlerinin ortaya çıkışı ve dinin bağlarının gevşemesiyle birlikte daha da kötüleşmiştir. O, işte bütün bu gelişmelerin de etkisiyle, felsefenin görevinin 20. yüzyılda yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini söyler. Bunu, başkaca şeyler yanında, en fazla bilimlerdeki hızlı gelişme gerekli hale getirmektedir.
Konu Başlıkları
JASPERS’İN ÖĞRENCİLİĞİ ve TIP KARİYERİ
Karl Jaspers, her ne kadar felsefeye erken yaşlardan ilgi göstermeye başlasa da hukukçu babasının etkisiyle üniversitede hukuk okumaya karar vermiştir. Fakat kısa sürede hukuktan sıkılarak, 1902’te tıp okumaya başlamıştır.
1909’da tıp okulundan mezun olmuş Heidelberg’deki bir psikiyatri hastanesinde çalışmaya başlamıştır. Döneminin tıbbi çevrelerinin zihinsel hastalıklara yaklaşımından tatmin olmayan Jaspers psikiyatrik yaklaşımı geliştirmeyi kendine görev edinmiş, 1913’te Heidelberg Üniversitesi’nde geçici olarak psikoloji öğretmeye başlamıştır. Daha sonra pozisyonu kalıcıya dönüşmüş, Jaspers hiçbir zaman klinik uygulamaya geri dönmemiştir.
“Genel Psikopatoloji” (1913) adlı yapıtında psikopatoloji yöntemleri ile görüngübilimsel ve yorumbilgisel yaklaşımlar arasındaki bağları incelemiş, bu yaklaşımları bazı psikopatoloji sorunlarına başarılı bir şekilde uygulamıştır.
JASPERS’İN KARİYERİ
40 yaşında ruhbilim çalışmalarından felsefe çalışmalarına dönen Jaspers’in “Psychologie der Weltanschauungen” (1919) adlı yapıtı hem ruhbilimi algıladığımız dünyaya dair bir vizyon oluşturma gereksinimi içinde değerlendirmesi, hem de Kant, Kierkegaard, Nietzsche ve Weber’den ne ölçüde etkilendiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Jaspers’i etkileyen diğer önemli filozoflardan bazıları Platon, Plotinos, Hegel, Schelling, Dilthey ve Husserl’dir.
Karl Jaspers, başyapıtı olarak nitelenen “Felsefe” (1932) adlı kapsamlı kitabında kendi varoluşçuluk anlayışını dile getirmiş, kitap Nazi Almanyası’nda yasaklanmıştır. Bu nedenle İsviçre’ye giden ve Basel Üniversitesi’nde dersler vermeye başlayan Jaspers, bu dönemde felsefeyle bağlarını bir hayli koparmış, daha çok siyaset felsefesiyle ilgilenmiştir. Bunun en önemli göstergesi “Atom Bombası ile İnsanlığın Geleceği” (1958) adlı yapıtıdır. Ölümüne kadar ise çalışmalarının çoğunu “din felsefesi” oluşturmuştur.
Jaspers’in Felsefesi
Karl Jaspers felsefenin pek çok alanında ilginç anlayışlar geliştirmiştir. Bunların en önemlileri din felsefesinde “aşkın”, “şifre” (gizli yazı düzeni), “felsefece inanç” tasarımları; tarih felsefesinde “Eksenler Dönemi” tezi; siyaset felsefesinde ise “yeni siyaset düşüncesi”dir.
Karl Jaspers insanın dünya karşısındaki mümkün tutumlarını, bireyin ölüm, savaş, değişme ve suç gibi durumlar karşısında vermek durumunda olduğu kararları analiz eden, varoluş problemini akıl aracılığıyla çözümleyecek bir varoluş felsefesi geliştirmiştir. Varoluşla, insanın yaşadığı ve dolayısıyla nesnelleştirilemeyen acı çekme, suçluluk ve ölüm gibi durumlarla sınırlanan ve açığa vurulan insanlık halini anlayan Jaspers’e göre, bu nihai durumlar bilimsel düşüncede gözden kaçırılır ya da bir takım açmaz ve antinomilerle ifade edilir. Oysa bu tecrübeler deneysel bene ilişkin bilgimizin eğretiliğini ve dünyasal varoluşumuzun güvenilmezliğini gösterir. Gerek kilisenin, gerekse siyasetin insanları özgür değil eşit yapmaya çalıştığını söyleyen Jaspers, gerçek varoluşunu yaşayamayan insanın başkaları tarafından kurulmuş olan bu çadırdan çıkabilmesi, kabuğunu yırtabilmesi için üç zorunlu koşul bulunduğunu söyler: Yalnızlık, cesaret ve savaş. Kitlesel duygudaşlık içinde sevgiyi kaybeden insan yalnız olabilmelidir. Bununla birlikte, önce yalnızlık ve başkalarını özleme açmazını cesaretle yaşama zorunluluğu bulunmaktadır. Bu iki koşulu gerçekleştiren insanın savaşacağı üç şey vardır: Ölüm, acı çekme ve suç. Gerçek bir varoluş düzeyine yükselmek, varolabilmek sorumlu olmaktan geçer. Bir inanç ahlakı geliştiren Jaspers, insanın varoluşunu gerçekleştirebilmesi için, bilimi aşarak “mutlağa” ya da “Tanrı”ya gitmesi gerektiğini söylemiştir. Varoluşunu bu yolla kuran insan, ona göre, ahlaksal bakımdan doğru olanı da bulmuş olur.
KARL JASPERS HAKKINDA KONU BAŞLIKLARI
DIŞ BAĞLANTILAR
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım