Felsefe hakkında her şey…

Karl Jaspers’in Metafizik ve Teoloji Anlayışı

08.06.2020
1.372

Tıpkı etik değerlendirmelerin felsefeden, felsefi psikolojiden doğması gibi dini yanıtların da varlığa ilişkin metafizik tasvirlerden çıktığını söyleyen Jaspers, aynen Kant’ın yaptığı gibi geleneksel Tanrı argümanlarını eleştirir. Buna göre ateizmi olduğu kadar teizm, panteizm ve vahye dayalı dini de reddeden Jaspers, onların sadece şifre ya da semboller olduğunu, metafizik ve teolojinin birtakım argümanlar yoluyla açımlamaya çalıştıkları yapı ve gerçekliklerin, gerçekte ancak içsel, deruni deneyimlere ilişkin fenomenolojik tasvirlerle ortaya çıkarılabileceğini söyler.

Gerçekten de söz gelimi insan, özgürlüğü üzerinde düşündüğü zaman, onu bir armağan olarak algılar ve bir başına olmadığının belli belirsiz olarak farkına varır. Söz konusu armağan, kaynağı ve temeli olarak nihai bir ufka işaret eder. Aşkınlığın bilincine de aynı şekilde, sonluluğumuzun farkına vardığımız zaman erişiriz. Sınırlarımızın farkına vardığımız noktada, kendimizde var olan sınırsız sayıda imkânın bilincinde oluruz. Jaspers’e göre, genel olarak da dünyanın kendisi, ötesindeki bir alana işaret eder. Aşkınlık, şu halde insanın kendisi sayesinde varolduğu bir kudretin iması veya işaretidir. İşte bu ipuçlarıyla karşı karşıya gelen insan, onların izini sürmek veya bu ipuçlarını hiç görmemek açısından tamamen özgürdür.

Jaspers bütün tamlığı ve zenginliği içinde deneyimlediğimiz varlığın nihai sınırlarını, var olan her şeyi kuşatan, kucaklayan ve çevreleyen sınırları ifade edebilmek için deneyimlenebilir nihai ufuk anlamında, çepeçevre kaplayan (umgreifende) deyimini kullanır. O, kavrandığı, düşünüldüğü ya da kavramsallaştırıldığı şekliyle varlığın bütününü ya da çepeçevre kaplayanı tanımlamak için “varlık olmak bakımından varlık”ı kullanırken, insanın çepeçevre kaplayana yönelik hareketini, adanmışlığını ifade etmek için de “aşkınlık” deyimini kullanmaya özen gösterir.

Buna göre, Jaspers elbette, mutlak olanı nesnel olarak bilmenin imkânsızlığı üzerinde dursa da “çepeçevre kaplayan mutlak varlık”ı özne ile nesne arasındaki ilişkiyi aşarak kavramanın zorunluluğuna işaret eder. İşte bu durumun bir sonucu olarak “mutlak gerçeklik” veya çepeçevre kaplayan, onun felsefesinde bir obje ya da nesne olarak ele alınmaz. Ona ulaşmak bitmeyen, hep yeniden başlayan bir çaba ile olabilir.

Jaspers, çepeçevre kaplayanın, biraz da insanın bu çabasına bağlı olarak, kendisini üç farklı şekilde gösterdiğini söyler: Dünya olarak çepeçevre kaplayan, gündelik ve bilimsel deneyimin ampirik dünyası olarak çepeçevre kaplayan ve nihayet, insanın kendi benliği olan çepeçevre kaplayan. Çepeçevre kaplayanın, bizler özünü ifade etme noktasında tamamen başarısız olsak da Jaspers’e göre, onun var olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Benimle dünyanın çepeçevre kaplayanla bir anlamda özdeş olduğunu dile getiren Jaspers’e göre, onda özne ile nesne arasındaki karşıtlık da gerek nesne ve gerekse öznenin aynı varlığın tezahürleri olmaları nedeniyle, ortadan kalkar.

O, bütün bu gerekçelerden dolayı, çepeçevre kaplayanın, nesneler arasında bir nesne olarak da görülemeyeceğini ileri sürer. Çepeçevre kaplayan mutlak varlık, varlık içinde farklılıkların tümünü ihtiva ettiği gibi, bütün bir varlık alanını ifade eder. Jaspers, metafiziksel konumların çepeçevre kaplayandaki durumlar ve olaylar olmaları ve onu hiçbir şekilde sınırlamamaları dolayısıyla, mutlak varlığın sadece materyalizm, pozitivizm ve natüralizmin değil, fakat idealizmin de ötesinde olduğunu ileri sürer. Çepeçevre kaplayan, şu halde, kavramsal olarak kavranamayan anlamında bütünüyle öteki olandır. O, deneyimin ben kutbunu olduğu kadar nesne kutbunu da kapsayan nihai varlıktır.

Jaspers, insanın aşkınlığı veya çepeçevre kaplayanı, onun üç farklı tezahürü üzerinden giderek arayabileceği kanaatindedir. Buna göre o, tıpkı bilimin yaptığı gibi, dünyayı keşfedip açımlamaya çalışabilir. İnsan, epistemoloji, etik ve psikolojide olduğu gibi, kendisiyle dünya arasındaki ilişkileri araştırabilir ve böylelikle varoluş aydınlanmasına erişebilir. Ve o nihayet, varlığın kendisine nüfuz etme problemini doğrudan ele alacak şekilde Tanrıyı ele alabilir.

Kaynak:Felsefe Tarihi: Thales’ten Baudrillard’a”, Ahmet Cevizci

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...