Felsefenin en romantik hâli: Aşk Felsefesi
Aşkın doğası birçok ahlaki, toplumsal ve siyasal sonuçla doğrudan ilgilidir. Felsefenin “Aşk nedir?” sorusuna alacağı cevaplar da bu sonuçlara yönelik farklı yaklaşımlar içerecektir. Örneğin aşkı soyut bir addan ibaret görenlere, onu gerçeklikten ve mantıktan uzak bir konu olarak açıklayanlara, aşkı varlığın, benliğin ve hayatın anlamı addedenlere; onu analiz etmeye çalışırken tarifine eremeyip kendi âleminde kendi başına bırakanlara bu yaklaşımlar içinde rastlamak mümkün olacaktır.
Aşkın farklı kültürlerdeki muazzam ve kaçınılmaz rolü inkâr edilemez. Onun her kültürün müziğinde, sinemasında ve edebiyatında gerek mizahi, gerekse son derece ciddi biçimde ele alındığını görürüz. Çünkü aşk insanların hem gençlik çağlarının hem de olgunluk dönemlerinin değişmez bir motifidir.
Antik Yunanlardan beri aşkın doğası felsefi olarak tartışılagelmiş ve kendine felsefi dayanak noktaları oluşturmuştur. Şöyle ki aşk felsefesi aşkın tamamen fiziksel bir fenomen ya da davranışlarımızı dikte eden hayvani veya genetik bir dürtü olarak yorumlandığı materyalist anlayıştan, aşkı en yüksek noktaya çıkarıp kutsallaştıran ve onu yoğun bir ruhsal ilişki biçimi olarak tanımlayan farklı bakış açılarına kadar uzanan teoriler üretmiştir.
Aşk konusunda Batı geleneği içindeki ilk metni Platon kaleme almıştır. Platon’un “Şölen”inde hayvani arzunun ve bayağı şehvetin yerini daha entelektüel bir aşk anlayışı alır. Bu entelektüel aşk aynı zamanda tensel cazibeyi ve karşılıklılığı aşan bir teolojik bakış olarak da yorumlanabilir. O zamandan beri, Platoncu aşkın yanı sıra bir dizi alternatif aşk teorisinin de hem savunucuları hem olumsuz eleştiricileri olmuştur. Örneğin Platon’un öğrencisi olan Aristoteles’in ‘iki beden – bir ruh’ olarak betimlediği aşk anlayışı, öğretmenininkine göre daha dünyevi bir aşk teorisidir.
Aşkın felsefi olarak ele alınması felsefenin epistemoloji, metafizik, din, politika ve etik gibi birçok alt disiplinini içerir. Aşkla ilgili tartışmalar, örneğin aşkın doğası veya aşkın insan hayatındaki rolü gibi konular, felsefenin merkezinde bulunan esas teorilerin en az birine bağlıdır. Aşkın felsefe içinde sıklıkla ele alındığı ve incelendiği başlıklar ise cinsellik, toplumsal cinsiyet ve bunlara bağlı olarak oluşan beden felsefesi ile yönelimsellik’tir.
Bu bağlamda aşk felsefesinin görevi insan doğası, arzu, şehvet, ahlak gibi konuları bunlara uygun teorileri araç olarak kullanarak akla uygun bir şekilde tartışmaktır diyebiliriz.
Aşağıdaki başlıklarda aşk felsefesinin diğer ana unsurlarına da değineceğiz. Başta insan doğası, benlik ve zihin teorileri olmak üzere birçok felsefi alana kapı aralayacağız. Aşk muhakkak ki daha fazla ilgiyi hak eder…
Yazan: Ömer Yıldırım
İLGİLİ KONULAR: