Formalist sanat anlayışı
Formalist sanat kuramına göre, mimetik teorinin sanatı gerçek dünyaya, ifadeci sanatın onu sanatçının tinsel dünyasına ya da sezgilerine demirlediği yerde, sanatta formalizm, sadece formun önemli olduğunu söyler. Formalist sanat anlayışı da özcü bir sanat anlayışıdır. Bununla birlikte o, sanatın özünü, sanat eserinde bulur ve sanat eserini belirleyen şeyin form olduğunu öne sürer. Nitekim formalist yaklaşım, parçaların tek tek her bireysel sanat eserine özgü olacak şekilde yapılanışı, kompleks düzenlenişi ya da organizasyonunun sanatsal bir anlama sahip olduğu konusunda ısrar ederek sanat eserini serbest bırakır.
Sanat eserinin özerkliğini temin etmeye çalışan bir yaklaşım olarak formalist sanat anlayışı, edebiyatta, müzikte, mimaride veya başka herhangi bir sanat dalında sanat eserinin değerinin, başka hiçbir şey tarafından değil de sadece eserin formu tarafından belirlendiğini öne sürer.
Sanatta formalizm, sanatın özünü sanat eserinin formunda bulur.
Formalist yaklaşım, her sanat eserinin, biri formel yönü, diğeri ise formel olmayan boyutu olmak üzere, iki ayrı boyutu ya da yönü olduğunu varsayar. Ya da aynı anlama gelecek şekilde, sanat eserinin içsel ve dışsal veya özsel ve arızi yönleri olduğunu varsayan sanatsal formalizme göre, sadece esere içsel olan unsurlar onun sanat eseri olma statüsü açısından bir değer taşır. O, form üzerinde yoğunlaşmakla birlikte, formun anlamı konusunda zaman zaman farklı tasarımlar geliştirir. Formla en dar anlamı içinde duyusal parçaların birbirleriyle ahenkli ve düzenli yapısal ilişkilerinin anlatılmak istendiği teoride, formalistler sanattaki formun doğadaki formla olan sürekliliği konusunda farklılık gösterirler. Formalist sanat görüşünün ilk ve en önemli temsilcisi olan Kant, sanatsal formun doğadaki formla bir süreklilik arz ettiğini söylerken formalizmin en yeni temsilcisi olan Bell, formun sadece sanata özgü olduğunu bildirir.
Formalist sanat anlayışının en büyük güçlüğü, “form” kavramını tanımlamakta yatar.
Formalist teorinin en önemli güçlüğü, kuramın özünü oluşturan form kavramından kaynaklanır. Bu konuda zaman zaman “denge”den, “eş biçimlilik”ten, “çeşitlilik içindeki birlik”ten veya “organik birlik”ten söz eden formalistler, Clive Bell örneğinde de görüleceği üzere, form kavramını bir kısır döngüye düşmeden tanımlamakta çok zorlanırlar. Formalist sanat anlayışında, estetik alanındaki olağanüstü büyük önemine rağmen, Kant’tan ziyade bir sanat eleştirmeni olan Bell’in formalist sanat anlayışının öne çıkmasının en önemli nedeni, pek çoklarına göre onun yirminci yüzyıl estetiğinin gelişimine yaptığı etkidir.
Bell’in formalizmi, temsili veya taklitçi sanat teorisiyle ifadeci sanat kuramına karşı ciddi bir alternatif olarak öne sürülmüş olup “ortak payda argümanı”ndan yola çıkar. Argümana göre, bir özelliğin sanatın veya sanat statüsünün gerek koşulu olabilmesi, onun bütün sanat eserleri tarafından paylaşılan bir özellik olmasını gerektirir. Bell, buradan hareketle, sanat için gerek koşul olarak öne sürülmüş olan iki aday özelliği ele alır.
Formalizme göre, bunlardan ne temsil ne de ifade sanatın gerek koşulu olamaz; çünkü temsil ya da taklide dayanmayan pek çok sanat eseri ya da türü vardır. Her sanat eseri de yaratıcısının duygularını ifade ediyor değildir. Bell, bu incelemenin sonucunda bir tek “form”un bütün sanat eserleri tarafından paylaşılan bir özellik olduğu, sanatın gerek koşulunun formdan başka bir şey olmadığı, onun ortak paydasının form olduğu sonucuna varır. Başka bir deyişle, duygu, temsil ve benzeri bütün özellik ya da “hayat değerleri”nin estetik değerlemenin dışında tutulması gerektiğini öne süren Bell, sanatsal değerin yegâne ölçütünün sanat eserinin formu, formel özellikleri olduğunu iddia eder. Form resimden heykele, edebiyattan fotoğrafçılığa, filmden müziğe, danstan mimariye bütün sanat türlerinin ortak paydasını oluşturup bir şeyin sanat eseri statüsüne sahip olabilmesinin gerek koşulu olmakla birlikte yeter koşulu değildir. Çünkü yapı ya da parçaların ahenkli birliği anlamında yapı, neredeyse her şeyin bir özelliği olmak durumundadır. Bell bu yüzden, sanat eseri için yeter koşulun “anlamlı form” olduğunu söyler.
Bell, “anlamlı form” kavramını, sanat eserinin alımlayıcısında yarattığı “estetik duygu” yoluyla açıklamaya çalışır. Gerçek bir sanat eserinin izleyicide, dinleyicide ya da okuyucuda estetik bir duygu yarattığını öne süren Bell’e göre, bu duygu gündelik yaşama ait duygulardan farklı bir duygudur. En önemli özelliği pratik ilgilerle hiçbir ilişkisi bulunmamak olan bu duygu, nesnenin formel özelliklerine verilen bir tepkiyi ifade eder. Gerçek sanat eserlerinin söz konusu estetik duyguyu yaratmalarının nedeni, onların anlamlı forma sahip olmalarıdır. Anlamlı form eserin parçaları arasındaki belirli bir birlik ilişkisi olup eserin yapısının ayırt edici özellikleriyle ilgilidir.
Bell, sanatın özünün “anlamlı form”da bulunduğunu söylerken “ortak payda argümanını” kullanır.
Bell’e göre, anlamlı form duyarlı eleştirmenlerin, estetik beğenileri gelişmiş eğitimli izleyicilerin, bir sanat eserinde sezgisel olarak idrak edebildikleri veya farkına varabildikleri tanımlanamaz bir özelliktir. Bell’in formalist sanat anlayışının, tüm önemine rağmen en önemli güçlüğü ya da sıkıntısını da işte bu nokta, anlamlı formun tanımlanmasında döngüselliğe düşülmesi noktası oluşturur. Gerçekten de anlamlı form teorisinin ana düşüncesi ya da argümanı, anahtar kavramlarından her ikisinin de birbirleri aracılığıyla tanımlanması anlamında döngüseldir. Çünkü teoriye göre, anlamlı form, bir eserin estetik duygu uyandıran formel ya da yapısal özellikleridir. Fakat bu estetik duygunun mahiyetinin ne olduğu sorulacak olursa, Bell bu duygunun anlamlı formun varlığı dolayısıyla hissedilen bir duygu olarak anlaşılabileceğini söyler.
Kaynak: FELSEFE, s. 176-177, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2487 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1458