Felsefe hakkında her şey…

Schelling’in sanat anlayışı

30.10.2022
934

Fichte’nin felsefesinde ağırlık noktasını pratik felsefe oluşturuyordu. Ben’in temel niteliği eylemdi. Schelling’in felsefesinde ise ben’in ulaşabileceği en yüksek basamak etik değil, estetiktir. Schelling, ben’in bilen ve eyleyen bilinçliliğine estetik bilinci eklemiştir. O, bu bilinçliliğe estetik sezgi der. Estetik sezgi kendisini sanatsal yaratmada dışlaştırır. Schelling bu konuda şunları söylemektedir: Sanatsal yaratma, kendi nesnelleşmesi içinde kavranan ben’e ait bir sezgidir. Ben, zorunlu bir obje biçimine kendi özgür etkinliğinin sezgisini taşır. Bunun anlamı sanat yapıtlarının bu üretken sezginin ürünü olduğudur. Bu üretken sezgi, mutlak’ın zihinsel sezgisi olarak doğayı yaratır. Ona göre, “Doğa yaratıcı tinin bilinçsiz bir şiiridir.” bir başka deyişle doğa, salt bir organizma değil bir sanat eseridir. Buna karşılık sanat yapıtları estetik sezgiyi taşıyan sanatçının bilinçli yaratmalarıdır. Sanatçı ne yaptığının bilincindedir ama sanatsal yaratmada bilinçsiz bir yan da vardır. Sanatçı, yaratıcı gücünü nasıl kazandığını bilemez, bu gücü öğrenerek kazanmamıştır. Sanatsal yaratma eğitim yoluyla pratik yaparak elde edilecek bir beceri de değildir. Bu nedenle, Schelling’e göre estetik sezgi bilinçsizin ve bilinçlinin, reelin ve idealin birliğinin temel gerçekliğidir.

Mutlak’ın yaratıcı etkinliği doğa nesnelerinin reel dünyasını oluşturur, sanat etkinliğinde ise ideal bir dünya yaratır. Sanatsal etkinlik aslında bu ikisinin birliğinden başka bir şey değildir: Şu hâlde tarih bir drama ise doğa da bir sanat yapıtıdır. Mutlak, amacını doğanın yaratımı içinde gerçekleştirir. Buna göre, “Doğa görülür bir tindir, tin ise görülemeyen bir doğadır.” En yüksek insan etkinliği ide artık kuramsal bilgi değil, sanatsal etkinliktir. Sanatsal etkinlik kuramsal ve pratik davranışların üstünde bunları birleştiren bir sentez olarak yükselir. Sanat ürünlerinde özne ve nesne, reel ve ideal, madde ve biçim, zihin ve doğa, özgürlük ve zorunluluk birlikte bulunurlar. Sanat ürününde tinsel olan duyumsal bir araç içinde ortaya konulur. Bu görülen dokunulan ve duyulan bir birliktir, sanat ürününün ta kendisidir.

Sanatsal yaratım, dünyanın sezgisi için bir örnek görevi görür. Bu felsefenin gerçek organonudur yani felsefeciler de tıpkı yaratıcı dehalar gibi evrende bir uyum ve özdeşlik görebilmelidirler. Estetik sezgi mutlak bilmedir. Mutlak’ın bilinebilmesi için nesnel bir bilgi haline gelmesi gerekir. Mutlak özne kendini yok etmeden nasıl bilgi hâline gelebilir ki? İşte bu düğümü sanat çözer ve mutlak’ın biricik kanıtı olarak “sanat mucizesi” denen şey karşımıza çıkar. Sanat iki karşıt etkinliğin özdeşliğini nesnel bir biçimde dile getirmeyi başaran etkinliktir.” Sonlu etkinlik bir yandan kendini sınırlamakta, öte yanda bu sınırlılığını olumsuzlamakla kendini yeniden sonsuz olarak ortaya koymaktadır. Bu şekilde sanat ürünü güzelliği yansıtan bir nesne olarak belirir.

“Sanatsal güzellik sonlu bir şeyde betimlenen sonsuzdur.” Ya da sonlu olarak betimlenen sonsuz, güzellikten başka bir şey değildir de diyebiliriz. Bu noktada sanat şu şekilde de tanımlanabilir: “Sanat sonsuzun sonludaki ifadesidir, nesnel olmayanın nesne aracılığıyla anlatımıdır.” Görüldüğü gibi Schelling, bu görüşleriyle aşkınsal idealizmin kendine özgü bir örneğini gözler önüne sermektedir. Schelling “Sanat felsefenin organonudur.” deyişiyle, nasıl ki yaratıcı sanatçı yapıtında karşıtları birleştiriyorsa aynı şekilde filozof da benzer zihinsel sezgi ile şeyleri bir bütün olarak görmelidir, tikelde tümeli, çoklukta birliği, farklılıkta özdeşliği görebilmelidir. Zaten Schelling’e göre gerçek filozof da doğuştan sanatçıdır. Çünkü bilinçliliğin en yüksek edimselliği olan aynı estetik sezgiyi deha ile birlikte paylaşır. Bu şekilde Schelling kendi özdeşlik felsefesini, felsefenin biricik yolu olarak görmüş olur.

Schelling sanat yapıtına ilişkin olarak şu soruyu da sorar: “Niçin bir sanat yapıtının seyrinde zihin ister sanatçının kendisinin isterse de bir başkasının olsun hiçbir şey eklenmemeli ya da çıkarılmamalı tarzında bir yetkinlik duygusu duyar?” Yanıt: tamamlanmış sanat yapıtının zihnin kendisini kendi için en yüksek düzlemde nesnelleştirmesi olduğudur. Bilinçsizin ve bilinçlinin, reelin ve idealin, nesnelin ve öznelin özdeşliği olarak nesnelleştirmesidir. Ama zihin ya da ben, bunun üzerine düşünmediği için sanki bildirilmemiş bir gizem açığa serilmiş gibi yalnızca sınırsız bir estetik haz duyar. Sanat yapıtının üretimini, onun içinde bulunan ve onun istenci dışında davranan bir güce yükler. Yinelemek gerekirse bu en yüksek nesneleşme sanat yapıtıdır. Buna göre, “doğada görülen organizma reel ve idealin bölümsel bir belirişidir. Ama organizma özgürlük içinde çalışmayan bilinçsiz bir üretken güce yüklenirken buna karşılık sanat yapıtı özgürlüğün anlatımı olmaktadır, özgür ben’in kendisinin kendine belirişidir” (Copleston, 1996: 132-133). Bir başka deyişle sanat bütün benlerin kendisine yöneldiği en yüksek amaçtır. Bu nedenle sanat felsefesi Schelling’e göre aşkınsal idealizm sisteminin doruğudur bir başka deyişle gerçek felsefe sanat felsefesidir. “Çünkü onda doğa ve tarih sonsuzca bir uyum içindedirler. Ama sanatçı bir filozof değildir. Çünkü o kendi yaratma etkinliğini kuramsal olarak anlayamaz. Şu halde kuramsal bilinç doğayı sadece anlamaya çalışır, pratik bilinç onu sadece düzenler; ama estetik bilinç dünyayı yaratır” (Abel, 1967: 308).

Schelling, Bruno adlı yapıtında Platon’un ideaları gibi sonsuz tanrısal idealar kavramını devreye sokarak şeylerin bu idealara katılmak yoluyla güzel olduklarını öne sürdü. Böylece güzelliğin olduğu yerde reel olan kendi ideası ile öylesine uyum içindedir ki bu uyum içinde ideanın kendisi sonsuz olarak sonluya katılır ve bu reel olan içinde sezilir ve bu ideanın sezilmesi sonlu varlığı güzel kılar. Görüldüğü gibi Schelling estetik görüşlerine Platon’un idealarını da katma noktasında bir senteze doğru gidince idealist sanat anlayışının da doruklarına tırmanmış oldu. Schelling son dönemlerinde özdeşlik felsefesini özel olarak vurgulamaktadır. Aslında Schelling’in tüm felsefesi bir bakıma özdeşlik felsefesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama Schelling’in felsefi aşamalarından birisi olduğuna göre bu özdeşlik felsefesine de kısaca değinmemiz uygun olacaktır.

Kaynak: MODERN FELSEFE II, s. 66-68, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...