Sanayi sonrası toplum kavramı
Her ne kadar sanayi sonrası toplum veya postendüstriyel toplum kavramı Daniel Bell (1919- 2011) ile özdeşleştirilmiş olsa da aslında bu kavramın ilk kullanımı 1914’te Coomaraswamy ve Petty’nin Endüstri Ötesi Denemeleri (Essays in Post Industrialism) makalelerinde kullanılmıştır. Sonrasında 1958’de David Riesman “endüstri ötesi toplumu” “boş zaman toplumu” olarak adlandırmış ve ancak 1959’da Daniel Bell bu kavramı bir dizi konferansta kullanmıştır (Belek, 1997, s. 141-142).
Bir başka görüşe göre ise sanayi sonrası toplum kavramı ilk kez “David Riesman tarafından kullanılmıştır ve 1890’larda yazan William Morris’in izleyicisi Arthur Penty’ye atfedilir” (Slattery, 2007, s. 462). Bu nedenle kavramın ilk kullanımı ile Bell’in kullanımı ve popülerleşmesi, yaygınlaşması arasında bir hayli zaman bulunmaktadır. Ancak “sanayi sonrası toplum” kavramı Bell’in formüle ettiği haliyle tartışmaya açılması nedeniyle tıpkı Weber’in “karizma” ya da “bürokrasi” kavramı gibi yaygın bir şekilde neredeyse atıf yapılmaksızın dolaşıma girmiştir. Aslında Bell, Weber gibi ideal tip olarak “sanayi sonrası toplum” kavramını geliştirir.
Sanayi sonrası toplum fikri, kendi ifadesiyle, gelecekte belli bir zamanda sanayi sonrası toplumun ortaya çıkacağına dair bir tahmin değildir; aksine, ortaya çıkmakta olan özellikler üzerinde temellenen bir spekülatif kurgudur (Bell, 1976a, s. ix). Bu nedenle de gerçekte varolan tüm toplumların özellikleri göz önüne alınarak ve tümünü kapsayacak şekilde formüle edilmemiştir.
Sanayi sonrası topluma ilişkin temel özellikleri içeren, bütün toplumları dikkate almayan bir çerçevesi vardır. Buna göre sanayi sonrası toplum kavramı:
“Özel veya somut bir toplumun tasviri değil, analitik bir kurgudur. Bu kavram, gelişmiş Batı toplumlarındaki sosyal tabakalaşma yapısı ve toplumsal düzenin yeni eksenlerini tanımlayan bir paradigma ve toplumsal çerçevedir. Toplumsal yapılar bir gecede dönüşmezler ve tam bir devrimin gerçekleşmesi çoğu kez yüzyıllık bir dönemi alır” (Slattery, 2007, s. 464).
Ritzer (2003, s. 233) Bell’in sanayi sonrası toplumla ilgili olarak öne sürdükleri hem endüstri hem de endüstri öncesi toplumları kapsayan çok geniş bir toplumsal değişme süreciyle ilişkilendirildiğine dikkat çeker. Endüstri öncesi toplumdan, endüstri toplumuna oradan da post-endüstriyel topluma geçiş olduğunu düşünen Bell’in temel ilgisi ise post-endüstriyel toplumdur ve post-endüstriyel toplumu analiz edebilmek için onu toplumsal yapı, siyaset ve kültür olmak üzere üç temel alana böler (Ritzer, 2003, s. 233). Endüstriyel toplumun gelişi öncelikle toplumsal yapıyı ve onun ekonomi, çalışma dünyası, bilim ve teknoloji gibi birkaç önemli bileşenini etkiler, ancak toplumsal yapıdaki bu değişimler siyasal sistem ve kültür üzerinde de önemli etkilere sahiptir (Ritzer, 2003, s. 233).
Bell modern toplumun oluşumundan önce varolan sanayi öncesi toplumdan ve sanayi toplumu olarak bildiğimiz, sosyolojinin ilk uğraş alanı olan toplum biçiminden farklı bir toplumsal aşamaya geçildiğini öne sürdüğü sanayi sonrası toplumun çok farklı özelliklere sahip olduğunu öne sürmektedir. Sanayi sonrası toplumun en temel karakteristik özellikleri teknolojide, ekonomide ve toplumsal yapıda görülmektedir. Ekonomi, ağırlıklı olarak imalat sanayinden hizmet sektörüne kaymakta, teknolojik alanda bilim destekli sanayi merkezi önem kazanmakta, toplumsal yapıda ise yeni teknik elitlerin yükselişi ile birlikte yeni bir toplumsal tabakalaşma prensibi görülmektedir (Bell: 1974’ten akt. Watson, 1995, s. 180). Sanayi toplumunda egemen olan mavi yakalı iş alanlarının yerini, artık beyaz yakalı işlerin ve işçilerin aldığı ve bu profesyonel, bilimsel ve teknik mesleklerin sanayi sonrası toplumun sınıfsal yapısını biçimlendirdiği gözlemlenmektedir.
Daniel Bell belki de en çok “sanayi sonrası toplum” kavramının sahibi olan bir kuramcı olarak bilinmektedir. Bu kavramı kullanan ilk kişi olmasa da, kavramı ele alış biçimiyle en çok tartışma yaratan isim olarak değerlendirilmektedir. Literatürde “post endüstriyel toplum”, “sanayi sonrası toplum”, “sanayi ötesi toplum”, “bilgi toplumu”, “enformasyon toplumu”, “post-fordist toplum”, “post-kapitalist toplum”, “post-burjuva toplumu”, “teknolojik toplum” şeklinde benzer toplum özelliklerinin vurgulandığı ancak farklı kuramların ve kuramcıların yaklaşımları çerçevesinde farklılıklar gösterebilen kavramlaştırmalar bulunmaktadır. Veysel Bozkurt bu kavramlaştırmaları şu şekilde sıralamıştır:
Amittai Etzioni “modernlik-sonrası çağ” (postmodern era), George Lichtheim “burjuvasonrası toplum” (post-bourgeois society), Herman Kahn “ekonomi-sonrası toplum” (post-economic society), Murray Bookchin “kıtlık-sonrası toplum” (post-scarcity society), Kenneth Boulding “uygarlık- sonrası toplum” (post-civilized society), Daniel Bell “post-endüstriyel toplum” (post-industrial society), Peter Drucker “bilgi toplumu” (knowledge society), Paul Holmes “kişisel hizmet toplumu” (the personal service society), Ralf Dahrendorf “hizmet- sınıflı toplum” (the service class society) veya “kapitalizm sonrası toplum” (post-kapitalist toplum), Zbigniew Brzezinski “teknokratik çağ” (teknokratik çağ), Masuda “enformasyon toplumu” (enformasyon toplumu) ve Manuel Castells “network toplumu” (network society) (Bozkurt, 2005, s. 20).
Waters’a göre sanayi sonrası toplum kavramı tıpkı Weber’in “karizma” kavramsallaştırması gibi Daniel Bell’e atıfta bulunulmadan yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Başka bir deyişle “sanayi sonrası toplum” kavramı sosyolojide yaygın bir şekilde karşılaştığımız disiplinin ortak kullanımına sunulmuş kamusal-ortak bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Bu yaygın kullanımın kendisi bile kavramsallaştırmanın ne denli etkili olduğunu göstermektedir (Waters, 1996, s. 107). Bell’in çağdaşları olarak sayılabilecek isimler, Thomas Kuhn, Kleinberg ve Alain Touraine de Bell ile yakın tarihlerde 1960’ların sonu, 1970’lerin başında “sanayi sonrası toplum” kavramını farklı bağlamlarda kullanmış olsalar da bu sosyologların pek azı Bell’in “sanayi sonrası toplum” düşüncesine göndermede bulunmuştur (Waters, 1996, s. 107).
Swingewood’a göre “1950’li yıllarda Daniel Bell, S. M. Lipset, Raymond Aron ve Ralf Dahrendorf gibi bir grup önde gelen sosyolog, bir postendüstriyalizm” kavramı ortaya atarak, işlevselciliğin statik, tarihsel olmayan yargıları ile Marksizmin eskimiş ideolojik tarihsiciliğine karşı çıkmışlardı. Toplumsal yapının dönüşmesi temel alınarak, post-endüstriyel toplum on dokuzuncu yüzyılın kapitalist toplumu ve yirminci yüzyılın sanayi toplumuyla karşı karşıya konuyordu: Post-endüstriyel toplum, özel mülkiyetin, sınıfsal çıkarların ve sınıfsal çatışmanın “eksen ilkeler” olarak merkezi önemlerini kaybettiği bir toplumsal formasyonu oluşturmaktaydı. Kapitalist ve sanayi toplumunun toplumsal yapısı, büyük ölçüde, özel mülkiyet ekseninde örgütlenirken; post-endüstriyel toplum “teorik bilgi” ekseninde düzenleniyordu” (Swingewood, 1998, s. 371). Sanayi sonrası toplum düşüncesine sahip diğer kuramlarda olduğu üzere, Bell’in sanayi sonrası toplum tasavvuru da en genel anlamda “kol emeği gerilerken, beyaz yakalı işlerin, hizmet endüstrisinin, profesyonel grupların hızla büyümesini ve yüksek eğitime, araştırma ve geliştirme çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmasını” varsaymaktadır (Swingewood, 1998, s. 372).
Sanayi sonrası toplum kavramı; yeni bir yönetici elit, işgücünün hizmet sektörüne devinimi, teknolojinin değişimdeki itici gücü ve en önemli bilgi türü olarak teoriyi, toplumsal yapının değişimini açıklamak üzere tamamen yeni geliştirilen ve ilgi çekici bir sosyolojik açıklama (Waters, 1996, s. 108) olarak bir araya getirmektedir. Daniel Bell sanayi sonrası toplum ya da post-endüstriyel toplum kavramıyla yakından ilişkili olan “bilgi toplumu” kavramını ilk kez kullanan kuramcılardan birisidir. Bell, sanayi sonrası toplumda teknoloji alanında radikal bir biçimde yeni birtakım şeylerin ortaya çıktığını ileri sürmektedir. “Bilgi toplumu”nu, “bilim ve teknoloji arasında değişen ilişki, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin kurumsallaşma aracılığıyla şirketleşmesi, iş organizasyonunun normal bir parçası gibi gelişmekte olan ekonomik yapıya eklemlenmesi olarak tarif etmektedir” (Bell: 1976a’dan akt. Waters, 1996, s. 116). Ayrıca “bilgi toplumu”nun gelişimi Bell’e göre dünyanın o güne kadar tanık olmadığı ölçüde yüksek öğrenimin demokratikleştirilmesini de içermektedir (Waters, 1996, s. 117). Nitekim Bell’e göre sanayi sonrası toplum, bilginin, özellikle de teorik bilginin, gücün kaynağı olarak mülkiyetin yerini aldığı bir toplumdur. Başka bir ifadeyle, bilgi post-endüstriyel toplumda gücün temel kaynağını oluşturur. Daniel Bell “bilgi toplumu” (knowledge society) kavramını ilk kez Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi-The Coming of Post Industrial Society (1973) adlı çalışmasında kullanmıştır. Bell’in bu kavramı o dönemde profesyonel mesleklerin çoğalması, yüksek teknoloji gerektiren işlerin artması ve eğitimli, teknolojik elitlerin yükselen gücüne dikkat çekmek için kullanmıştır (Bruce ve Yearly, 2006, s. 152).
Kaynak: Çağdaş Sosyoloji Kuramları, s. 6-10, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3552 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2386