Felsefe hakkında her şey…

Modernlik ve modern toplumların temel sorunu

22.11.2022
543
Modernlik ve modern toplumların temel sorunu

Touraine’e göre, modernleşme kavramı bir ülkenin tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru olan tarihsel dönüşümüne; modernlik ise, modernleşmiş ya da modernleşmekte olsun, verili bir toplumsal örgütlenmenin işleme biçimine, pratikte sanayi toplumunun sorunlarına atıfta bulunur (Touraine, 1988: 34). Ona göre, modern toplumların en temel sorunu toplumsal birlik ve dayanışma içinde kültürel çeşitliliğin nasıl sürdürülebileceği sorunudur. Bu sorunun asıl kaynağı modernliğin araçlar dünyası ile anlamlar dünyasını birbirinden ayırmış olmasında yatar. Ona göre, ne piyasa mekanizması, ne de cemaatçilik bu iki dünya arasında etkin bir köprü kurmak suretiyle birlik ve dayanışma içinde yaşama sorununu çözümleyebilir. Zira piyasa mekanizması modernlik için gerekli olan değişime açıklığı sağlama ve sürdürme yönünde olumlu bir işleve sahip olsa da son kertede insanı tüketici olmaya, insanlar arası ilişkileri de piyasa aktörleri arasındaki mekanik bir mübadele ilişkisine indirgemektedir. Hâlbuki insan bireyi bir kültürün, bir kimliğin ve bir hatıranın (geleneğin) insanıdır. Cemaatçilik insanın bu ihtiyacına bir cevap üretmekle birlikte, insanı ve toplumu tek kültür, tek kimlik ve tek hatıraya hapsetmesi nedeniyle çeşitlilikten değil, tek biçimlilikten yana; açıklıktan yana değil, içine kapanmaktan yana bir tavır benimser. Modernliğin dünü ve bugünü bu tavrın ortaya çıkardığı otoriter ve totaliter rejimlerle doludur ve bu tecrübeler göstermiştir ki, karşı karşıya olunan sorunun akıl, tarihsel evrim yasaları, evrensel geçerliliğe sahip değerler vb bir nedene ya da gerekçeye atıfla kolektif düzeyde bir çözümü yoktur.

Touraine, modernleşmeyi, çok genel hatları ile tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş olarak ifade edilebilecek bir yapı değişimi olarak tanımlar. Buna karşılık modernlik kavramını ise akılcılaşma, laikleşme, özgürleşme, ilerleme, insanın doğa üzerinde egemenliğinin kurulması, geleneğin terk edilmesi gibi bir dizi fikir ve ülkülere dayalı olarak bir toplumsal örgütlenmenin, özel olarak sanayi toplumunun, işleme biçimi olarak tanımlar.

Touraine’e göre, modernlik iki aşamadan geçmiş olup bugün onun üçüncü aşaması içinde bulunmaktayız. Rönesans’tan Fransız Devrimi ve büyük ölçekli sanayileşmeye kadar olan dönem erken ya da klasik modernlik aşamasını, sanayi devriminden 1970’lere kadar olan dönem orta modernlik aşamasını, 1970’lerden sonraki dönem ise geç modernlik aşamasını temsil eder (Touraine, 1995: 7-86; 2000: 125-131). En temelde modernlik, Touraine’e göre, “Akıl ile Özne, akılcılaşma ile ferdiyet kazanma, Rönesans’ın ruhu ile Reformasyon’un ruhu ve bilim ile özgürlük arasındaki gergin bir ilişkidir” (Touraine, 1995: 5). Klasik modernlik anlayışı modernliği aklın, özgürlüğün ve devrimin zaferi olarak tanımlamıştır. İçinde modernliğin geliştiği toplumlar bu klasik dönemde şeyleri harekete geçirmeye değil, düzene koymaya çabalamaktaydılar. Bu dönem boyunca modernlik fikri toplumsal çatışmaları “akıl ile doğa ve yerleşik güçler arasındaki mücadele”den kaynaklanan bir olgu vasfına büründürmüştür. (Touraine, 1995: 28). Bu nedenle klasik modernlik fikri esas olarak insanı doğa ile mikro evreni makro evren ile bütünleştiren ve her tür ruh-beden ve insan dünyasıaşkın dünya ikiliklerini reddeden akılcı bir dünya inşasıdır (Touraine, 1995: 29). Bu modernlik fikri geçmişle, geçmişin otorite biçimleriyle, geleneksel örgütlenme biçimleri ve kültürel inançlarıyla her türlü uzlaşmayı reddederek ve çalışmaya, üretim örgütlenmesine, ticaret serbestiyetine ve yasaların gayri-şahsi oluşuna merkezî bir önem bağlayarak yeni bir insan ve dünya inşa etmek amacındaydı. Ancak, bu modernlik anlayışının zaferi bütün ezeli ilkelerin baskılanması, Tanrı fikrini ima ettiği için ruh fikrinin, vahiy ve ahlâki ilkelerin reddedilmesi; bütün özlerin, Benlik’in ve kültürün bilimsel anlayış lehine ortadan kaldırılması anlamına gelmekteydi (Touraine, 1995: 30). Modernist düşünce insanın doğal yasaların hükmettiği bir dünyaya ait olduğunu, kendisi de bu yasalara tâbi olan aklın doğanın yasalarını keşfedebileceğini, toplumsal bünyenin de bu doğal yasalara uygun olarak işlediğini, dolayısıyla bu dünyanın ve onun yasalarının anlaşılmasının vahye ihtiyacı olmadığını teyit eder (Touraine, 1995: 31, 33).

Cemaatçilik klasik liberalizm ile kolektivizm arasında bir orta yol bulmaya çalışan bir toplumsal kuramdır. Cemaatçiler hem klasik liberalizmin aşırı bireyciliğine hem de kolektivizmin aşırı toplumculuğuna karşı çıkarlar (Yayla, 2005: 130). Cemaatçiler hiçbir kısıtlamaya uğramayan serbest piyasa ve mübadelenin insan ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini, bireylere daha fazla özgürlük verilirken aynı oranda sorumluluk verilmediğini düşünmekte ve toplum üyeleri arasında yakın cemaat bağlarının korunup beslendiği bir toplumsal düzenin gerekliliğini savunmaktadırlar (Marshall, 1998: 90-91).

Ancak, Touraine’e göre, modernlik basitçe kutsal olandan alelade olana, dinden bilime geçişten ibaret bir şey değildir. Aksine, modernlik akıl tarafından keşfedilen ve kullanılan yasalara sahip doğal dünya ile Özne dünyası arasında artan kopuş demektir (Touraine, 1995: 57). Modernliğin krizini de bu kopuş, yani eylemler ile anlamlar, ekonomi ile kültür arasındaki kopuş tanımlamaktadır (Touraine, 1995: 99). Touraine’e göre bu kopuş bir boşluk ve karmaşa oluşturmaktadır:

On dokuzuncu yüzyılın sonundan beri içinde yaşamakta olduğumuz kültürel ve toplumsal alan bütünlüğe sahip değildir: bu hal modernliğin yeni bir aşamasını değil, onun çürümesini oluşturmaktadır. Belki daha önceki hiçbir medeniyet bu derece bir merkezî ilke yokluğu yaşamamıştır. Kilise ile devletin ayrılmasının temel ilke olduğu bu laikleşmiş kültürde hiçbir büyük dinin başat bir etkisi yoktur. Buna karşılık, aynı zamanda, geçmişe ve kaybolmuş bir düzene özlem hiçbir zaman zayıf olmamıştır (Touraine, 1995: 98-99).

Bir toplum ya piyasa gibi hareket ettiğinde ya da kendini bütünüyle bir kültürel kimlik ile tarif etmeye başladığında ve onun aktörlerinin atıfları pür kültürel, cemaatçi ya da bireyci olmaya başladığında modernliğin krizi zirveye ulaşmış demektir (Touraine, 1995: 178).

Kaynak: Çağdaş Sosyoloji Kuramları, s. 27-31, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3552 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2386

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...