İktidar Nedir, Ne Demektir?
İktidarı, bir şahıs/grup/kurumun başka bir şahıs/grup/kurumun davranış, düşünce ve kararlarını belirleme, etkileme ve değiştirme kapasitesi olarak tarif etmek mümkündür.
Bu şekilde tarif edildiğinde iktidarı birçok yerde görmek mümkündür. Aile içerisinde ebeveynlerin çocukları üzerinde, sınıf içerisinde öğretmenin öğrenciler üzerinde ve siyasal sistem içerisinde hükûmetin yönetilenler üzerinde farklı karakterlerde de olsa iktidar uygulamasında bulundukları söylenebilir.
Zira bu üç örnekte de ilk özne ve kurumlar ikincilerin davranış ve düşüncelerini belirleme ve değiştirme kapasitesini haizdirler. Demek ki iktidar sadece siyasal düzeyle ilgili bir kavram değildir. Toplumsal hayatın düzenlenmesinde, hemen her yerde karşımızda olan bir ilişki biçimidir.
İktidarın bir ilişki olduğunun altını çizmek gerekir. Eşitsiz de olsa iktidar özneler arasında bir ilişki biçimidir. Bu eşitsiz ilişki biçiminin doğasına ilişkin de siyaset teorisinde bir anlaşma olduğu söylenemez. Bu çerçevedeki tartışmalar iktidarın iradeye dayalı bir ilişki biçimi mi olduğu yoksa temelde yapısal ilişkilerden mi türediği gibi iki kutup etrafında gelişmiştir. İradeyi esas alan yaklaşımlarda iktidar, bir öznenin diğerleri üzerinde irade, kasıt, arzu, çıkar veya inanca bağlı olarak etkide bulunmasıdır.
Yapısal nedenleri öne çıkaran yaklaşımlar ise iktidarı yukarıda sıralanan unsurlardan bağımsız olarak, özne, grup ve kurumların geniş toplumsal, siyasal veya kültürel sistemler ve yapılar içerisindeki konumları dolayısıyla iktidar ilişkilerinin öznesi veya konusu olduklarını iddia eder. Örnek olarak öğretmen ve öğrenci rolleri arasındaki ilişkiyi ele alalım. Öğretmen bilen ve bildiğini aktarmakla ilgili görev ve yetkileri olan bir özne konumudur. Öğrenci ise bilmeyen ve öğrenmekle ilgili hak ve yükümlülüklerle donatılmıştır.
Bu görev, yetki ve roller onlara içerisinde bulundukları eğitim sisteminin ortaya çıkardığı kurumsal yapı, öğretmeni kutsallaştıran kültürel yapılar tarafından dağıtılmıştır. Bu yapısal örüntüler bu iki özne arasındaki eşitsiz iktidar ilişkisini belirler. Başka bir deyişle iktidar, toplumsal, siyasal ve gündelik hayat düzeylerinde özneler arası ilişkileri tarif eder, özneler arasında bir kapasite alış verişine neden olur. Hatta iktidar üzerine belki de en çok düşünen isim olduğunu söyleyebileceğimiz Foucault’nun belirttiği gibi, iktidar özneleri yaratır. Öğretmeni öğrencisiz, öğrenciyi de öğretmensiz tanımlamak mantıksızdır. Bu ikisi arasındaki eşitsiz, hiyerarşik ve iktidara dayalı ilişki biçimi her iki konumu birden, karşılıklı olarak ortaya çıkarmaktadır. Öğretmen ve öğrenci arasındaki iktidara dayalı ilişki aslında her iki özne konumunu da şekillendirmektedir.
İktidar üzerine kapsamlı çalışması Power: A Radical View ile bilinen Steven Luke, iktidarı A’nın B’ye, aksi hâlde tercih etmeyeceği bir şeyi yaptırabilmesi olarak tanımlamaktadır. Luke’a göre bu şekilde işleyen iktidarın üç temel boyutu vardır. Karar alma iktidar ilişkisine referans verilen en klasik boyuttur. Bu boyut, bir kişinin, grubun veya kurumun irade, seçim ve çıkarını karar alma süreçlerinde hâkim kılması ile ilgilidir. Burada önemli olan bu iktidarın mutlak olması değildir. Örneğin elit teorileri başlığı altında ortaya çıkan yaklaşımlar demokrasilerde dahi aslında siyasal, ekonomik ve kültürel elitlerin belirleyici olduklarını söylerken; çoğulcu (pluralist) yaklaşım karar alma süreçlerinde, toplum içerisindeki çeşitli grupların kapasiteleri oranında karar alma süreçlerini etkilediklerinden hareket etmektedir. Burada esas olan iktidarın, karar alma süreçlerinde öznelerin hâkimiyet ve etki kurma iradeleri çerçevesinde tanımlanmasıdır. Fakat karar alma süreçlerinde alınabilecek kararların çerçevesini belirleme de bir tür iktidar biçimi olarak düşünülebilir.
Gündem belirleme, karar sürecine doğrudan etki etmeden, bu yönde bir irade beyan etmeden, ama neyin seçilebilir neyin seçilemez olduğuna, neyin politikanın konusu olduğu neyin olmadığına yönelik çeşitli açık veya örtük mutabakat ve zorlamalarla gerçekleştirilir. Örneğin 3. Dünya Ülkelerinin borçları bu ülkeler için büyük sorun teşkil etse de, bunun uluslararası siyasette konu edilmemesi; özelleştirme bir ekonomi politikası olduğu hâlde bunun politik bir tercihten ziyade ekonominin bir kuralı olarak kabul edilerek politika dışına konması gibi uygulamalar bu noktada örnek olarak gösterilebilir. Bu alanlarda mevcut iktidar ilişkilerinin devamında karar alma pratikleri değil, bunları bir karar konusu hâline getirmemeye yönelik tutumlar etkin olmaktadır.
Üçüncü bir boyut olarak düşünce kontrolü gösterilebilir. İktidar öznelerin ve toplumsal grupların düşünce, istek ve arzularının çeşitli mekanizmalarla kontrol altında tutulması üzerinden de işleyebilir. Örneğin Tek Boyutlu İnsan isimli eserinde Herbert Marcuse, ileri kapitalist toplumların totaliter bir yapıda olduklarını iddia ederken bu noktaya dikkat çekmektedir: Bu toplumlar, klasik totaliter yöntem olan baskı ve zorun yerine, teknoloji ve tüketim merkezli manipülasyonlar üzerinden kitlelerin ihtiyaçlarını, arzularını ve beklentilerini şekillendirmekte ve böylelikle aslında onları gayrı-muktedir kılmaktadır. Klasik Marksist yaklaşım da meseleye bu perspektiften yaklaşır. Buna göre sermaye sınıfının işçi sınıfı üzerindeki iktidarının önemli bir boyutu da ideolojiktir. Toplumdaki hâkim değerler ve inanışlar, mevcut eğitim sistemi vesaire gibi unsurlar işçi sınıfını “uysal bir sınıf” olarak inşa eder ve böylelikle kapitalizmin bu sınıflar tarafından sorgulanmasının önüne geçer. “Yanlış bilinç” kavramı kabaca bu yönelime işaret eder.
İktidarla ilgili olarak tartışılması gereken bir diğer husus da iktidar kullanımın biçimleridir. Güç, hiç şüphesiz ki ilk akla gelendir. Aslına bakılırsa, iktidar ile karıştırılan kavramlardan başta geleni hiç şüphesiz ki güçtür. Bu biraz da doğa bilimlerinden gelen bir karışıklıktır. Zira doğa bilimlerinde etki yaratan eylemler güç kavramı ile karşılanmaktadır. Özellikle Türkçede güç kavramı birçok kez iktidar yerine kullanılmaktadır. Oysa sosyal bilimlerde iktidar, güçten daha geniş bir içeriğe sahiptir. Güç iktidarın fiziksel araçlarla uygulanmasıdır. İktidarın kendisi değil, onun bir biçimidir. Güç kullanımının çeşitli biçimleri vardır: polis zoru, savaş, ayaklanma, suikast. Bunların hepsi çeşitli şekillerde güç kullanımı olsalar da, gücün mutlaka şiddet içermesi gerekmez.
Boykot, gösteri, pasif direniş gibi eylemler de güç kullanımına girerler. Başka bir iktidar kullanma biçimi de iknadır. Burada iktidarı uygulayan ve maruz kalan arasındaki ilişki açıktır ve bilgiye dayanmaktadır. Maruz kalan çeşitli nedenlere bağlı olarak iktidarın iyi, gerekli, kaçınılmaz, kötünün iyisi olduğu yönünde bir kanıya vardığında iknadan bahsedebiliriz. Manipülasyon iknanın tam tersi bir iktidar uygulama biçimidir. Burada geçerli olan gizleme, çarpıtma, yalan gibi yöntemlerle iktidar uygulamasını gizlemeye çalışmaktır. İktidar uygulamasının “en kazançlı” biçimi şüphesiz ki takastır. Burada esas olan iktidar uygulayanın maddi veya gayrı maddi bazı teşvikleri üzerinde iktidar uyguladığı özne veya gruplara dağıtması ve böylelikle amacına ulaşmasıdır.
Uluslararası sistemde güçlü ülkelerin daha zayıf ülkelere yönelik ekonomik yardım politikaları ve karşılığında onları bölgesel müttefikleri hâline getirmelerinden, baskı gruplarının bürokratik mekanizmalara rüşvet dağıtmayı tercih etmesine kadar bir dizi takas yöntemi iktidar ilişkilerinde etkin olabilmektedir.
Görüldüğü üzere iktidar salt kaba güç kullanımına bağlı olarak oluşmamakta, birçok mekanizmaya bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Hatta denilebilir ki iktidar uygulamalarında esas olan karşı tarafın rızasını yaratabilmektir. Bu, bizi otorite sorunsalına bağlamaktadır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım