Felsefe hakkında her şey…

Maurice Blanchot

06.01.2024
Maurice Blanchot

Maurice Blanchot‘nun 20. yüzyıl Fransız düşüncesinde önemli bir figür olduğu tartışılmaz olsa bile, düşüncelerinin ve yazılarının nasıl sınıflandırılacağı tartışmalıdır. Blanchot‘nun bir düşünür ve yazar olarak gelişiminin izini sürmek, 20. yüzyıl Fransız düşünce tarihinin tamamını taramak anlamına gelir; zira Blanchot çağın hemen her önemli düşünsel hareketinin içinde yer almış ve bunlarla bir şekilde etkileşim kurmuştur.

Fransız felsefesinin birkaç kuşağını (iki savaş arası yılların fenomenolojisinden, 1950’lerin ve 1960’ların başlarının yapısalcılığına, 1960’ların ve 1970’lerin post-yapısalcılığına) kapsayan Blanchot’nun düşüncesi, sınırları aşmaya direnmesine ve zamansız, isimsiz ve radikal olarak öteki olana tanıklık etme talebine durmaksızın yanıt vermesine rağmen, bu kategorilerin hiçbirine kesinlikle indirgenemez.

Maurice Blanchot‘nun bugüne kadarki en büyük etkisi tartışmasız edebiyat ve edebiyat teorisi alanlarında hissedilmiştir. Kurgusal metinleri Thomas the Obscure (1941), Death Sentence (1948) ve The Madness of the Day (1949) 20. yüzyıl Fransız edebiyatının en özgün ve sarsıcı metinleri arasında yer alır. Kafka, Rilke, Sade, Mallarmé ve Hölderlin üzerine yazdığı eleştirel denemeler ve Orpheus mitine getirdiği yorum, edebiyat çalışmaları alanında klasik metinler olarak kabul edilir. Felsefeyle ilişkisi de aynı derecede önemli olmakla birlikte daha derinlikli ve karmaşıktır.

Yazılarında felsefi kavram ve temalara göndermeler oldukça sık görülse de, Maurice Blanchot biçimsel argümantasyondan kaçınır ve kendine ait sistematik bir felsefi teori ortaya koymaz. Levinas, Hegel, Nietzsche, Heidegger ve başka düşünürlere yaptığı sayısız gönderme aracılığıyla Blanchot, filozofları kendi terimleriyle okumaya, kendi terminolojileriyle ilişki kurmaya ve bu sistemlerin kaçınılmaz olarak dışarıya açılma biçimlerini vurgulamak için kendi felsefi sistemlerinin içinden hareket etmeye çalışır. Bir sistemin -felsefi, siyasi, metinsel- işleyişi ile onun anarşik, temsil edilemez yapısı arasındaki bu gerilim, Blanchot’nun yazılarında sıkça tekrarlanan bir motiftir.

Blanchot felsefi meselelerde taraf tutmaktan ziyade, kapsamlı bir bütünlük arzulayan herhangi bir sistem ya da teorinin, sistemin kendisinden önce gelen ya da onu aşan bir başlangıç noktası varsayarak kendi altını nasıl oyduğunu göstermekle ilgilenmiştir.

Tüm yazılarında tekrar eden başka temalar da göze çarpmaktadır. Bunlar arasında ölüm, tekerrür ve zamanla ilgili paradoksların yanı sıra başlangıçlar ve bitişlerle ilgili çelişkilerin keşfedilmesi de yer alır. Maurice Blanchot‘nun yazıları, onun kimlik ve aynılık yerine anonimlik ve farklılığa ayrıcalık tanımaya kendini adamış bir düşünür olduğunu göstermektedir. Düşünceleri, özellikle de siyasetle ilgili olarak, hayatı boyunca bir dizi önemli değişim geçirse de Blanchot’nun genel yaklaşımında belirli bir tutarlılık vardır. Onun temel kaygısı, felsefeyi, edebiyatı ve genel olarak teoriyi, sürekli olarak yanıt vermesi gereken bir ötekilikle, sınırlarının ötesindeki mecazi bir ötekiyle ilişki içine çekmektir.

Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...