Heloise: Gerçek aşkın filozofu
Heloise’in gerçek aşkın gerçek filozofu olarak kabul edilmesinin zamanı çoktan geçti!
“Dinî açıdan olmasa da erdem ve değer hususunda yaptığınız çalışmalar aracılığıyla adınızı ve şöhretinizi işittiğim günlerde erkekliğin rüştüne yeni ulaşmış ve henüz delikanlılığın sınırlarına varamamıştım. Gayenize ulaşmak hususundaki çabanızla diğer bütün kadınları geride bıraktınız.”
Cluny Başrahibi Muhterem Peter
(Héloïse’ye yazdığı 1142 tarihli bir mektuptan alıntıdır.)
Abelard’ın iğdiş edildiği talihsiz olaydan sonra Héloïse, Abelard tarafından, eğitim göreceği manastıra gönderildi ve burada, Argenteuil’de rahibe kıyafetlerine büründü. Bunu yapmayı, fikir ona çok çirkin geldiği için hiç istemese de Abelard arzu ettiği için kabul etti.
“Tüm isteklerinizi o kadar içkin biçimde yerine getirdim ki size herhangi bir konuda karşı koyamayacak kadar güçsüz duruma düştüğümde, bütün ümitlerimi yok etmeme yarayacak gücü arzularınıza boyun eğmekte buldum. Bedenimin ve bütün irademin tek sahibi olduğunuzu size ispat etmek için fikirlerimle beraber kıyafetlerimi de değiştirdim.”
Héloïse ve topluluğu Argenteuil’den ayrıldıktan sonra 1129 senesinde Abelard ve Héloïse, birlikte Paraclete Tarikatı’nı kurdular. Héloïse burada tesadüfen Abelard’ın “Historia calamitatum”u ile tanıştı. Metni okuyan Héloïse büyük bir üzüntü ve kızgınlık hissi yaşadı. Bu adam, onun Abelard’ı, aşklarının dünyevi ve bedensel olduğunu, başkaca bir anlam içermediğini nasıl iddia edebilirdi?
Abelard’ın “Historia calamitatum”da “bir arkadaşa mektup” başlığıyla ortaya koyduğu aşk felsefesi, düalist bir zeminde şekillenmişti. Bu metinde Abelard beden ile akıl ve tutku ile mantık arasında bir ayrım tasavvur ediyordu. Abelard için aşk bedenle başlıyor ve bedenle sona eriyordu. O, “bedensel arzuların şehvetine boyun eğmişti” ve Héloïse’i de kendi bedensel çıkarları uğruna baştan çıkarmıştı.
Héloïse bu sözleri okuyunca sadece öfkelenmekle kalmadı, aynı zamanda şaşkına döndü. Bu şaşkınlığın nedenini anlamak da oldukça kolaydır. Zira 1471 senesinde genç bir keşiş tarafından Clairvaux’da keşfedilen bu mektuplarda, yalnızca V (Erkek anlamına gelen Vir’den türetilen bir kısaltma) olarak adlandırılan anlatıcı şöyle yazmaktadır:
“Aşk, ruha özgü bir kudrettir. Sadece kendisi için ya da kendi başına da değil, belli bir arzu ve ihtirasla kendini her zaman bir başkasına yönelterek birbiriyle ‘bir’ olmayı isteyen iki farklı iradeden bağımsız olarak ortaya çıkar ve var olur.”
Muhatabı olan M’ye (Kadın anlamına gelen Mulier’den türetilen bir kısaltma) şöyle yazmaya devam eder V:
“Aşk evrensel bir şey olsa da buna rağmen çok sınırlı bir alana sıkıştırılmıştır ve ben cesurca, aşkın yalnızca bizde hüküm sürdüğünü iddia edebilirim. Yani aşk bende ve sende tam yerini bulmuştur. Biz saf, yürekten ve bizi geliştiren bir sevgiye sahibiz; çünkü karşılıklı menfaate dayanmayan hiçbir şey insan için hoş veya huzur verici değildir. Evetlerimiz birbirine uyuyor, hayırlarımız birbirine uyuyor, her konuda aynı şeyleri düşünüyoruz.”
V ve M arasındaki bu mektuplaşmalar, Abelard ve Héloïse’nin kayıp aşk mektuplarına atfedilmiştir. “Historia calamitatum”da Abelard, sürekli olarak dünyevi, bedensel tutkudan bahsetse de onun Héloïse’yi tamamen gerçek ve yoğun bir aşkla sevdiği bu yitik mektuplarda yazanlardan çıkarılabilecek bir sonuçtur. Zira okuduğumuz bu sözler, aşkın sadece bedensel olduğu söylemini yalanlamaktadır; çünkü bu sözler alelade baştan çıkarma sözleri değildir.
Héloïse, Abelard’ın aşk hakkındaki bu duruşunu kesinlikle kabul etmez. Onun için aşk bedenle sınırlı değildir ve Abelard’a olan aşkı, aklının “eskiden kalma bir ihtirasla yanmakta” olmasından ötürü sürmektedir. Aşk insanın bütününü kuşattığı için Héloïse, bedenle başlayıp bedenle sona eren bir aşkı tasavvur dahi edemez.
Héloïse, iğdiş edilen Abelard’ın artık kendi bedenini sevemeyecek olsa da kendi aklını ve ruhunu sevmesini ister:
“Tavırlarınızı reddetsem de bana en azından sizde yeterincesi bulunan ve benim için ayırabileceğiniz sözcükler bahşederek kendinize ait hoş bir görüntü sunun.”
Héloïse’nin zarif ve derin aşk felsefesi’ne göre, “aşk bir kez canını yaktığı kişileri kolay kolay terk etmez”. Karmaşık bir etkileşimler, sorumluluklar, arzular ve karşılıklı zevkler ağında “gerçek aşkın görevi yalnızca taraflar birbirlerine borçlu olduklarında gerektiği gibi yerine getirilir.” Héloïse içinse aşkın şehvet düşkünlüğüne indirgenmesi kabul edilemez. Onun aşk anlayışı, kendi hümanizm görüşünde tam ifadesini bulan, tok ve dopdolu bir aşk felsefesidir.
İlgili konu: Aşk felsefesi nedir?
On dördüncü yüzyıla gelindiğinde, Héloïse’in filozof ve bilge karakteri, romantizm ile onun ideal âşık tasavvuru arasında kaybolmuştur. Petrarca, mektupların el yazmasının kendisi tarafından kopya edilen kısmında şöyle yazmıştır:
“Baştan sona nezaket ve güzellikle hareket ediyorsun, Héloïse.”
Héloïse’nin masallaştırılmış edilgen bir âşık olarak resmedildiği yaklaşım, yüzyıllar boyunca böyle devam etmiştir. Bugün ise Héloïse’nin gerçek aşkın gerçek filozofu olarak tanınmasının zamanı çoktan geçmiştir.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Kerrie Grain’in “Héloïse: Love’s Philosopher” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Kaynak Metnin Yazarı: Kerrie Grain, Nottingham Üniversitesinden eleştirel teori alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve The Philosophers’ Magazine’in editörlerindendir.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM