Felsefe hakkında her şey…

İbn-i Rüşd Varlık İlkeleri Nelerdir?

05.11.2019
1.320
İbn-i Rüşd Varlık İlkeleri Nelerdir?

Dış dünyadaki varolanlar arasında sebep-sebepli (illet-ma’lûl) ilişkisi bulunduğunu belirten filozofa göre bu ilişkide sebep olma “etkin” (fail), sebepli olma ise “edilgin” (munfâil) konumda bulunmak demektir.

Birbirine zıt bu iki niteliğin sebebi aynı olamayacağından biri edilginliğin, diğeri etkinliğin kaynağı olan iki ayrı sebebin bulunması gerekir ki bunlar “madde” ile “suret”tir. Madde ile suretin “birleşme” sini sağlayan ne bu ikisinden biri ne de birleşmenin kendisidir. Bu durumda kendisi fiil halinde olan bir birleştirici sebep gerekir ki o da İlk İlke yani Tanrı’dır. (Sarıoğlu, 2006, 167-170)

İbn Rüşd’e göre üç ayrı varlık ilkesinden söz edilebilir: Bunlar (a) her türlü değişimi, çokluk ve etkiyi kabul eden, özüne ilişkin yegâne niteliği kuvve yahut imkân hali olan ve varolanların duyulur/somut olmasını sağlayan ilk madde (heyûlâ); (b) fiil halinde olduğu varsayılmakla birlikte ancak maddeyle birleşerek gerçek anlamda varlık alanına çıkabilen, sayısal çokluğa rağmen varolanlardaki birlik, bütünlük, etkinlik ve akledilirliği sağlayan suret ile (c) kendisi sürekli fiil halinde, etkin, sebepsiz ve zorunlu olup madde ile sureti birleştirerek varlık alanına çıkaran/yaratan İlk İlke yani Tanrı’dır. (Sarıoğlu, 2001, 176)

fiu halde zihin dışında esas itibariyle biri “zorunlu-sebepsiz”, diğeri onun madde ve sureti birleştirmesiyle var olan “mümkin/zorunsuz-sebepli” olmak üzere iki tür varolandan söz edilebilir (İbn Rüşd, 1980a: 610): Zorunlu varolan (el-mevcûdü’z- zarûrî) yani Tanrı, varlık ile neliği asla ayrı düşünülemeyen, özü gereği zorunlu; sebebi, faili, cinsi ve faslı bulunmadığı için tanımlanamayan, mutlak anlamda “basit” (salt, yalın) varolandır. İlk İlke’ye “mevcûd” denilmesi bir cinse iştirak anlamı nda olmayıp, yalnızca öncelik-sonralık açısındandır; önce olan sonrakinin sebebidir. Zorunlu varlık, sırf fiil (el-fi’lü’l-mahz) olması itibariyle “salt akıl”, cevherlerin ilkesi olması itibariyle de “cevher” adına en çok lâyık olandır. Ne var ki O’na “suret” denilemez; çünkü suret, kuvve halindeki maddeden ayrı ve bağımsız düşünülemez. O, kendi özü itibariyle yetkin, zorunlu, her bakımdan tek ve ezelîdir (İbn Rüşd, 1980a: 71, 319, 335, 464-467, 556, 573, 592, 601): Zorunsuz varolan ise Zorunlu Varolan’ın aksine sebeplidir ve “yokluk” dışında özünden kaynaklanan bir anlam ve değeri bulunmamaktadır. Bu itibarla onun kendi özünde “yok” sayılması kaçınılmazdır, çünkü sebep varsa o var, sebep yoksa o da yoktur. Ayrıca sebepten sonra gelmesi mantıkî bir zorunluluk olduğundan, onu sonradan yaratılmış (hâdis) saymak gerekir. (İbn Rüşd, 1980a: 145-146, 573, 592)

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; (İslam Ans., MEB., c. 5/II, rf. 785)

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...