Felsefe hakkında her şey…

Alman Milliyetçilik Düşüncesi: Fichte ve Hegel

10.05.2020
1.865

Almanya’da da milliyetçilik fikrinin gelişiminde Fransız düşüncesinin etkisi büyük olmuştur. Alman milliyetçiliğinin en önemli temsilcisi kabul edilen Johann Gottlieb Fichte (1762-1814), Fransızların Devrim adına Almanya’yı ele geçirişlerini ve Alman ordusunun yenilgisini yaşamış bir düşünürdür.

Bu yenilgi Alman filozofu çok derinden etkilemiştir. Fichte, verdiği halka açık konferanslarda Almanları saldırganlara karşı direnmeye, silaha sarılmaya davet etmiştir. Kendisi de Napoléon ordularına karşı savaşa bizzat katılmıştır. Almanların Fransızlara karşı elde ettiği zaferden sonra ise Berlin Üniversitesi’nde profesörlük ve rektörlük yapmıştır.

Fichte’ye göre özgürlük, özgür düşünce demektir. Özgür düşünceyi sağlayan ise bilimdir. Özgürlük anarşi değildir, çünkü bilim denge ve tutarlılıktır, sağduyu ve akıldır. Özgürlüğü ise kurallara bağlayacak, iç dengesini sağlayacak, tutarlı hâle getirecek olan hukuktur. Hukukun olması içinse birçok hukuk öznesinin (toplumu oluşturan bireyler) yanı sıra güçlü bir devletin varlığı gerekmektedir. Toplumun amacına ulaşabilmesi için özgürlüğün hukuk yani devlet tarafından düzenlenmesi gerekmektedir. Gerçek özgürlük düzenli özgürlüktür; düzenlenmeyen özgürlük bilim dışıdır.

Fichte’ye göre milli toplum, yani örgütlenmemiş toplum (gesellschaft) devlete üstündür. Devlet ancak milli toplumu kendi içinde toplayabildiği an yetkinliğe ulaşabilir, tam ve kusursuz hâle gelebilir. Milli toplumu çevreleyen devlet iktisadi alanı da düzenler.

Fichte Alman Milleti’ne Söylevler adlı eserinin ilk bölümünde, her şeyi yitirdik, elimizde “eğitim” kaldı, onu akıllıca kullanmalıyız der. Fichte, Jean-Jacques Rousseau’nun 1762’de eğitim üzerine yayınladığı Emile adlı eserinden esinlenerek aktif bir eğitim yöntemi önermiştir. İnsanı tümüyle kavrayacak olan bu aktif eğitim, karma ve yatılı liselerde devlet tarafından verilecek, çocuklar ailelerinden mümkün olduğu kadar uzak kalacaklardır.

Fichte’ye göre eğitilmeye en elverişli ırk, Alman ırkıdır. Alman ulusunu oluşturanların ortak noktası Almanca konuşmalarıdır. Alman milliyetçiliğinin en önemli unsuru dildir. Alman dili, Fichte’ye göre milli, yani halktan gelen bir dildir. Latinceden gelen diller, örneğin Fransızca, milli kaynağından kopuk, ölü dillerdir.

Fichte’ye göre Alman milleti, dünyanın en bilgin, en araştırmacı milletidir, insanlığın gelişmesinin öncüsüdür. Alman Romantikleri olarak adlandırılan entelektüel grup da siyasi düşünce alanında benzer fikirleri savunmaktadır. Bu düşünürler organisist bir yaklaşımı savunurlar: Devlet her şeydir; devlet, vücudu/bütünü temsil eder, birey ise hücredir. Alman milliyetçiliğini iktisadi görüşleri ise Friedrich List (1789-1846) tarafından dile getirilmiştir.

Alman milliyetçiliği ve siyaset düşüncesi hakkında görüşlerine yer vermemiz gereken bir diğer düşünür Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831)’dir. Hegel, Alman idealist düşüncesine son hâlini vermiştir. Uyguladığı diyalektik yöntem daha sonra Marx tarafından da kullanılacaktır. Marx, o meşhur deyimiyle, Hegel’de elleri üzerinde duran diyalektiği ayakları üzerine oturtmuş ve diyalektik materyalizmi savunmuştur.

Hegel, Eflatun’un idealist düşüncesini yenilemiştir. Ona göre madde, ruhun ürünüdür. Hegel de tıpkı Fichte gibi gerçeğin bilinç alanında bulunduğunu, bilinci çözümleyecek olursak gerçeğe varabileceğimizi savunmuştur. Hegel’e göre varlığın özü zıtlıklardır. Zıtlıklar olmasaydı varlık da olmazdı. Karşıtlıklar, oluşun ilkesidir. Evrim, tez ve antitez arasındaki çatışma sonunda ortaya çıkan sentezdir.

Bu mantık çerçevesinde Hegel’e göre devlet, bireysel iradelerle genel iradenin karşılaştığı yerdir. Diğer bir deyişle, bireysel irade ve çıkarlarla genel çıkar arasında bir sentezdir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, devletin tek tek bireysel iradelerin bir yığınından ibaret olmadığıdır. Devlet, tanrısal bir irade, makul ve canlı bir bütündür.

Hegel’e göre insan, gerçekliğini, nesnel anlamdaki ahlaki değerini ancak bir topluluğun organı olmakla elde edebilir. Bu yüzden her şeyini devlete borçludur. Bireyin tüm değeri, tüm manevi gerçekliği yalnızca devlete bağlıdır. Özgürlük ancak ahlaki bir bütün olan devletin varlığıyla gerçekleşebilir. Dolayısıyla, doğal yaşama hâlinde özgürlük söz konusu değildir.

Hegel’e göre devlette her şey, genelle özelin birliğine dayanır. Devletin içeriğini “milli ruh” meydana getirir. Milli ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi özel alanlardan oluşur. Bu alanlar içten bir bağla birbirine bağlıdır, tümü birden milli ruhu teşkil eder. Bir devlet ancak milli bir ruh taşıyorsa devlet sayılabilir.

Hegel de Fransız Devrimi’nin soyutluğundan doğan yıkımları önlemek için somut olanı yani tarihî olanı ve var olanı savunmuştur. Diyalektik yöntemi düşünce alanında uygulayan, devleti mutlak ve yüce bir değer olarak gören Hegel, bir yanıyla milliyetçi, diğer yanıyla tutucu bir düşünürdür.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...