Felsefe hakkında her şey…

Sofistler, Sofizm Nedir?

12.11.2019
35.912
Sofistler, Sofizm Nedir?

Sofistler, M.Ö. 5. yüzyılda para karşılığında felsefe öğreten gezgin filozoflardır. Sofistler, göreceli ve kuşkucu düşüncenin temellerini atan ve bu görüşleri geliştiren düşünürler olarak tarihe yazılmışlardır.

Sofist ifadesi, etimolojik köken olarak Yunanca sophos (bilge, becerikli, zeki) sözcüğünden türetilen sophistes’ten gelir ve öğrenmeyi ve öğretmeyi kendilerine meslek edinen kişileri belirtmek için kullanılır.

İlk sofistlerin toplumda büyük bir saygınlığı olmasına rağmen felsefe tarihinde ‘sofist’ denildiğinde akla olumsuz bir anlam gelmektedir. Bu anlam başta dönemin en önemli filozofları olan Platon’un, Sokrates’in ve Aristoteles’in sofistlere karşı yürüttüğü mücadeleden kaynaklanmaktadır. Sofist filozoflar sürekli bu düşünürler tarafından eleştirilmiş ve küçük görülmüşlerdir.

Sofist filozofların para karşılığı ders vermeleri o dönemde sıkça ağır biçimde yadırganmıştır. Bununla birlikte felsefe tarihi içinde erdemin öğretilir olup olmadığı gibi çok önemli soruların sorulmasında ya da yeni yaklaşımlar geliştirilmesinde sofistler her dönem önemli etkilere yol açmışlardır.

Eski Yunan dünyasında ‘sofist’ adlandırması, erken dönemde, kendi alanında yetkin şairler için kullanıldığı gibi Thales, Bias, Solon gibi toplumda saygın bir konuma yerleştirilen bilge ve düşünürler için de kullanılmıştır. Bu kullanımına zıt olarak sofist nitelemesi, özellikle geç dönemde, bazı oyun yazarlarının ve Platon’un metinlerinde “kazanç peşinde koşan, toplumsal saygınlığını kaybetmeye başlamış yetenekli öğretmenler” için de kullanılmıştır.

Belli bir işi yapmadaki üstünlük bakımından gemici, kâhin ya da heykeltıraş kişiler için bu sözcük, söz konusu kişilerin alanlarındaki yetkinliklerini vurgulamak için de kullanılırdı. Bu kişiler yaptıkları işlerde usta olarak kabul ediliyorlar olduklarının çeşitli örnekleri vardır.

Sofistler bir anlamda ‘Yunan Aydınlanması’ olarak adlandırılacak gelişmenin de yaratıcılarıdır.

Sofistler bir anlamda ‘Yunan Aydınlanması’ olarak adlandırılacak gelişmenin de yaratıcılarıdır.

SOFİSTLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Dönemin sosyal değişimleri ve siyasal gelişimleri sofizmin son derece etkili olmasına yol açmıştır. Sofizmin doğuş nedenleri arasında Atina demokrasisinin tamamen yeni türden bir eğitime, pedagojiye duyduğu pratik gereksinim belirleyici olmuştur. Sofistler ayrıca bir anlamda ‘Yunan Aydınlanması’ olarak adlandırılacak gelişmenin de yaratıcılarıdır.

Platon döneminde öne çıkan sofist filozofların yanı sıra, en ünlüsü olarak Thales’in bilindiği Yedi Bilge de sofist olarak adlandırılıyordu. Farklı ders verme ve konuşma yapma tarzlarının yanı sıra sofistlerin ders verdiği konular da tümüyle aynı değildi.

Sofistlerin ücret karşılığında verdikleri bu derslerin astronomi, matematik, müzik gibi konuları bir yanda tutulursa ana hatlarıyla bütün hayatını siyaset üzerine kurulmuş olduğu Atina’da, halk meclislerinde ve mahkemelerde kullanılmak üzere gerekli olan siyaset yapma ve etkili konuşma yapma bilgisiydi.

Sofistlerin, ayrıntılarıyla ele aldığımız kültürel arka planının yanı sıra felsefe arka planına da değinilmelidir. Sofist filozofların felsefe arka planı olarak değerlendirilebilecek olanlar, Ksenophanes ve Herakleitos’tur. Belli konularda uzmanlaştığı anlaşılan bu kişilerin dersler vermek amacıyla şehirleri dolaştıkları, doğdukları şehirlerde kalmadıkları gibi, belli bir şehre de uzun süreli yerleşmedikleri anlaşılmaktadır.

Felsefe tarihine bakıldığında Ksenophanes’in, sofistleri de derinden etkilemiş olan görelikçi anlayışların başlatıcısı olarak değerlendirilebilir. Ksenophanes ile başlatılabilecek olan, insanın duyularını ve tecrübelerini aşan ve bu bakımdan da insan bilmesinden bağımsız bir gerçekliğin var olduğu fakat insanın bu gerçekliğin bilgisine ulaşamayacağına dair bir anlayış vardır.

SOFİST FİLOZOFLARIN FELSEFE ANLAYIŞLARI

Protagoras

Protagoras’a göre herkes belli ölçülerde eğitilebilir yani erdem sahibi olabilir.

Protagoras, erdemin herkesin belli ölçülerde elde edebileceği bir şey olması bakımından her insanın erdem ile ilgili konularda öğreniminin mümkün olduğunu belirtir. Siyaset bilgisinin öğretilebilip öğretilemeyeceğine ilişkin olarak Sokrates’in, Protagoras için ileri sürdüğü, onun erdemi bilen ve öğreten kişi olduğu yolundaki yakıştırmasına karşılık olarak Protagoras, kendisinin bu konudaki kesin ve nihai bilgiye sahip olmadığını ima eder.

Gorgias

Gorgias’ın ele aldığı konular iki başlık altında değerlendirilebilir. İlki, “Hiçbir şey var değildir; olsa da bilinemez; bilinse de başkalarına aktarılamaz.” biçiminde ifade edilen görüşleridir. İkincisi ise bu görüşlerinin son bölümüyle ilişki içindeki dil ve iletişim hakkındaki görüşleridir.

Gorgias

Gorgias

Gorgias’a göre hiçbir şey var değildir. Herhangi bir şey var olsa bile, onun bilinemeyeceğini belirtmektedir. Çünkü ona göre düşünmek, zihindeki kavramların düşünülmesidir. Eğer kavram değilse gerçek düşünülemez demektir.

İnsan bir şey bilebilse bile başkasına iletemez. Çünkü bir nesne ile ilgili veriler gözle veya kulak yoluyla edinilir fakat biz onu hakkında elde ettiğimiz verileri, verileri elde ettiğimiz yollardan çok başka olan, sözlerle ifade etmeye çalışıyoruz. Fakat dil bunların her ikisinden de farklı olduğu için, onları doğru olarak temsil edemez.

İnsan bilmesinin sınırlılığı onun şu üç konudaki yetersizliğinden kaynaklanır: İnsanlar geçmişte olanları tam olarak hatırlayamazlar, şimdi olanlar hakkında yeterince bilgi sahibi olamazlar ve gelecekte olacaklar hakkında da insan bilmesinin doğası gereği, kesin öngörülerde bulunamazlar.

İnsan bilmesinin bu sınırlıkları, insanın sürekli olarak aşmaya çalışacağı bir belirsizlik ve dolayısıyla da güvensizlik ortamında kalmasına yol açmaktadır.

Hippias ve Antiphon

Diğer bir sofist Hippias, insanlar arasında doğal bir eşitlik ve akrabalık olduğunu belirten ilk kişilerden birisidir. Antiphon ise dünya vatandaşlığına benzer bir görüşü savunmuştur. Ona göre insanlar kamu ortamındayken yani yasaların denetimine açık bir alandayken yasaya göre davranmalıdırlar. Oysa insanın yalnızken yani yasanın gücü ve hâkimiyeti altında değilken, kendi doğasının gereklerine göre davranmalıdır.

Thrasymakhos, Kallikles ve Lykhophron

Thrasymakhos ise Doğa-Yasa zıtlığı üzerinde duran sofistlerden biridir. Ona göre insanlar arasındaki eşitsizlik doğaldır ve doğası itibarıyla güçlü olan zayıf olanı yönetmelidir. Kallikles de bu görüşe katılır. Ona göre insanlar, doğalarına aykırı olarak korkakça olan pek çok şeyi yüceltirler.

İnsan için doğaya göre güzel ve doğru olan, hırslarını alabildiğine büyütmek ve hiçbirini engellemeden yaşamaktır. Lykhophron’a göre ise yasalar tarafından aksi iddia edilse de doğa söz konusuysa, başkasına haksızlık etmek iyi, haksızlığa uğramak ise kötüdür. Son olarak Kritias, dinî ve tanrısal konuların zeki insanlar tarafından, insanlar yasalara uysun diye uydurulduklarını savunur.

Sofistler, söz gelimi Phytgorasçılar gibi belli görüşleri olan bir felsefe okulu değildir, birbirinden farklı görüşleri, farklı siyasal düşünceleri savunur.

Sofistler, söz gelimi Phytgorasçılar gibi belli görüşleri olan bir felsefe okulu değildir, birbirinden farklı görüşleri, farklı siyasal düşünceleri savunur.

SOFİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Sofistler, söz gelimi Phytgorasçılar gibi belli görüşleri olan bir felsefe okulu değildir, birbirinden farklı görüşleri, farklı siyasal düşünceleri savunur.

Belki tek ortak yanları insanı konu etmeleri ve bir okula bağlı olmamalarıdırlar. Felsefe tarihinde felsefeden önemli paralar kazanan ilk ve belki de son kimselerdir. Öte yandan toplumun her kesimi sofistleri desteklemez.

Söz gelimi Platon sofistlere o denli karşıdır ki Yasalar diyalogunda, onların ömür boyu hapsedilmelerini, öldükten sonra da cesetlerinin gömülmeyip ülke sınırları dışına atılmasını ister.

Bazı trajedi yazarları de sofistleri eleştirmiştir. Aristophanes, Kuşlar adlı eserinde, sofistleri, meydanlarda herkesin dilini keserek susturmak isteyen ama kendileri dilbazlık yapan, avare kişiler olarak betimlemiştir.

SOFİSTLERİN FELSEFE ANLAYIŞI

Sofistlerin Kritisizm Anlayışı

Sofistlerin en belirgin özelliklerinden biri de onların hemen her şeye karşı geliştirmiş oldukları eleştirel tavırdır. Söz konusu kritisizm, modern ve Kantçı anlamda insanın bilgi güçlerine ilişkin bir eleştiricilikten ziyade, Yunan toplumunda, o zamana dek hiçbir şekilde sorgulanmamış olan kurumlara, toplumun siyasi ve hukuksal temellerine ve dine yöneltilen bir eleştiri ve sorgulama faaliyetinden meydana gelir.

Başka bir deyişle, Sofistler “Aydınlanma Çağı”nda eleştirel düşünceyi uyandırmış, bir anlamda felsefeye, dine, gelenek ve göreneklerle bunlara dayanan kurumlara meydan okumuş ve onların kendilerini akla dayalı olarak haklı kılıp temellendirmeleri için gerekli zemini hazırlamıştır.

Gerek akla, gerekse algıya dayanan bilginin imkânsızlığını dile getirirken, bilgi için gerekli nesnelerin ve ölçütlerin sağlanması zorunluluğuna işaret etmişlerdir. Geleneksel ahlakı eleştirirken, ahlakın kendisini Septisizm (kuşkuculuk) ve nihilizm karşısında gereği gibi savunmasının önemini ortaya koymuşlar ve moral davranış için rasyonel ilkelerin kaçınılmazlığını gözler önüne sermişlerdir.

Yine, geleneksel dini inançlara saldırırlarken, kendilerinden sonra gelecek olan filozoflara, daha sağlam ve tutarlı Tanrı anlayışlarına giden yolu göstermişlerdir. Onlar devleti ve yasalarını eleştirirken de felsefeye dayalı bir devlet ve siyaset anlayışına giden yolu açmışlardır. Kısacası, Sofistler, eleştiricilikleriyle felsefeyi daha sağlam temellere oturması, ilk ilkelere yönelmesi için adeta zorlamışlardır.

Sofistlerin Fenomenalizm Anlayışı

Doğa felsefesi geleneğinin sadece konusuna değil fakat gerçeklik anlayışına, özellikle Elea geleneği bağlamında görünüş-gerçeklik ayrımıyla bunun gerisindeki duyusal bilgi (doxa) rasyonel bilgi (episteme) ayrımına da şiddetle karşı çıkan Sofistler, evrenin, dışsal birtakım ilkelere ya da fenomenal dünyanın dışında veya üstündeki ayrı bir gerçeklik dünyasına hiç gitmeden, sadece fenomenal boyutları veya özellikleri yoluyla açıklanabileceği ya da modern ifadesiyle fiziki nesnelerin duyusal deneyimlere indirgenebileceği görüşünü benimsemişlerdir.

Buna göre, gördükleri ve anladıkları şekliyle hakikatle gerçekten ilgilenen Sofistler, tam bir öznel idealizm ya da mutlak bir öznelcilik içinde, fenomenlerin dışında ayrı bir gerçeklik, görünüşlerden bağımsız bir varlık olmadığını savunarak, varolan her şeyin fenomenlerden ibaret olduğunu söylemişlerdir.

Görünüşü gerçekliğe, görünmeyi varolmaya eşitleyen Protagoras, Gorgias, Hippias ve Prodikos fenomenal deneyimin şu ya da bu ölçüde çelişik yapısını ya da karakterini kabul etmiş ve bunun gerçekliğin bir özelliği olduğunu kabul etmeye hazırlanmışlardır. Örneğin, Protagoras’a göre, bana tatlı görünen şarap benim için gerçekten tatlıdır. Şarap söz konusu duyusal deneyimden başka hiçbir şey değildir.

Sofistlerin Empirizm Anlayışı

Sofistlerin Septisizminin bir diğer şekli ya da versiyonu veya onların söz konusu fenomenalizm ya da öznel idealizmlerinin bilgi alanındaki karşılığı, elbette ampirisizm olmak durumundaydı. Başka bir deyişle, Sofistler bilgi konusunda fenomenlerin, görünüşlerin duyu algısıyla gerçekleşen bilgisini temele aldıkları için genel olarak deneyimci bir yaklaşımı benimsemişlerdi:

Bütün kavramlarımız ve dolayısıyla tüm yargılarımız son çözümlemede deneyime dayanır; bilginin kaynağında duyu-deneyi vardır. Hepsine birden ortak olan bu yaklaşım da Yunan felsefesinde yeni bir gelişmeye işaret eder. Buna göre, Sofistler rasyonalist bir bilgi anlayışı ve tümdengelimsel bir yönteme sahip olan daha önceki Yunan filozoflarından yöntemleriyle de ayrılmışlardır.

Doğa filozofları, gözlemden de yararlanmakla birlikte, görünüşün gerisindeki gerçekliğe, çokluğun gerisindeki birliğe akıl ya da düşünce yoluyla ulaşmışlar ve tümdengelimsel bir yöntem kullanmışlardır. Yani onlar, önce varlığın kendisinden çıktığı arkheyi, dünyanın genel ilkesini, gerçekliği oluşturan tözü ortaya koyduktan sonra, tikel fenomenleri, dünyanın oluşumunu ve tek tek olayları açıklamaya geçmişlerdir.

Deneyimci Sofistler ise gezgin öğretmenler olmalarının da etkisiyle olguları biriktirmişler, tek tek gözlemlerden hareketle, genel sonuçlara ulaşmışlardır. Bundan dolayı, onların ampirisizmleri deneyimseltümevarımsal bir yöntemle tamamlanmıştır.

Sofistlerin Rölativizm Anlayışı

Sofistler, yine ortak bir tavırla mutlak bir rölativizmin savunucusu olmuşlardır. İlk ve en büyük Sofist olan Protagoras, bireyin her şeyin ölçüsü olduğunu ve şeylerin de tıpkı insana göründükleri gibi olduğunu savunmuştur. Buna göre, bilginin temeline algıları yerleştiren Sofistler, ampirisizmin kaçınılmaz bir sonucu olarak bilginin de göreli olduğunu belirtmişlerdir. Mutlak ve değişmez bir hakikat olmayıp bilgi ve hakikat bireyin algılarına, toplumsal, kültürel ve kişisel eğilimlerine görelidir.

Gerçekten de “ölçü-insan” anlayışıyla kendisinden önceki doğa filozoflarına meydan okuyan, bu filozofların birbirleriyle çelişik düşüncelerinin aklın yetersizliğini ortaya koyduğunu, dolayısıyla duyularımızın ötesinde, algılanamayan ve bilinemeyen bir gerçeklik, duyularımız ve algılarımız tarafından yorumlanan fenomenlerin gerisinde, algılanamaz bir varlık alanı bulunmadığını, doğal dünyanın yalnızca fenomenlerden ibaret olduğunu ve fenomenler aracılığıyla bilinebileceğini savunan Protagoras, bu deyişiyle, dış dünyaya ilişkin bilgimizin temelinde duyu organları aracılığıyla gerçekleşen duyu-algılarının bulunduğunu dile getirir.

İnsanlar arasında söz konusu olan bedensel farklılıklar, insanlarda farklı algıların doğuşuna, onların farklı şeylerden tat almalarına, farklı şeylerden nefret etmelerine yol açar.

Yine, deneyimci bir bakış açısından hareket eden Protagoras, doğal olarak insanların varolan şeyleri beş duyu aracılığıyla algıladığını; farklı duyuların, farklı, hatta karşıt görünüş veya izlenimleri doğurduğunu söyler. Örneğin resimler, görme duyusuna pürüzlü, dokunma duyusuna pürüzsüz görünür. Yine, bal dile hoş, gözlere kırmızı ya da düz, dokunma duyusuna vıcık vıcık görünür. Aynı şey parfüm için de söz konusudur; o, koku alma duyusuna hoş, tat alma duyusuna acı görünür.

Protagoras ve diğer Sofistler, bilgi alanındaki bu görelilik ve öznelciliği, doğallıkla etik ve estetik alana veya değerler alanına da yansıtmışlardı. Başka bir deyişle, etik rölativizmini, zaman zaman elçi olarak gittiği farklı ülkelerdeki farklı gelenek ve uygulamalara ilişkin gözlemleriyle yani kültürel rölativizmle destekleyen Protagoras’a göre, tüm ahlaki değerler, kişilerin onları nasıl algıladıklarıyla ilgili bir konu olmak durumundaydı.

İlgili konular:

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. biri dedi ki:

    Ahmet cevizci’nin kitabı bu

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...