Sofistlerin Varlık Felsefesi Anlayışı
Sofistlere kadarki süreçte filozoflar daha çok kosmosun nasıl ortaya çıktığıyla ilgilenmişlerdi. Bunun yanı sıra evrenin yapısı ve arkhesi de sofistlerden önceki felsefi altyapının ciddiyetle ele aldığı konulardı.
Varlık felsefesinin yönelimi Sofistlerle birlikte topluma ve kültüre yönelmiştir. İnsanlar doğa durumundan çıkarak toplum ve dil ile kendilerini var etmeye başladıklarında, kültür ortaya çıkmıştır.
Bu anlamda sofistlerin temel varlık alanı sorunları doğadan kültüre yönelmiştir. Örneğin dil ile ilgili konular ve sorular varlık felsefesinin dâhiline girmiştir. Dilin nasıl ortaya çıktığı, dille dünya arasındaki ilişki gibi konular artık varlık felsefesi çerçevesinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Çok daha sonra, 20. yüzyılda özellikle Wittgenstein ile birlikte dil, varlık felsefesinin en önemli konularından birini olmuştur.
Sofistlerin varlık alanındaki özel ilgileri toplumun ne olduğu, adalet kavramı, demokrasi gibi bugün de üzerinde durduğumuz konulara yönelmiştir. Bunlardan birisi de yasa meselesi olmuştur. Yasa nasıl ortaya çıkmıştır, neye göre ve nasıl toplumun içinde yer edinmiştir soruları da bu bağlamda felsefenin irdelediği problemler hâline gelmiştir.
Sofistler toplum ve dilin yanında matematik ve astronomiyle de ilgilenmiştir. Bu iki alan da nicel alanlardır.
Sofistlere göre varlığın kendisini değil, nitelikleri bilebiliriz. Bu sebeple insanın varlık ile ilişkisi doğrudan değil, dolaylı bir ilişkidir. “Bende ortaya çıktığı şekliyle dünya” sofistlerin varlık anlayışının özetidir. Dünya, bende ortaya çıktığı şekliyle dünyadır. Dünya bilincimde ortaya çıkmıştır. Bu da duyu algısıyla mümkün olur. O zaman ben duyu algısıyla sınırlı olanı bilebilirim.
Sofistlerin varlık hususundaki temel açıklaması şudur: Varlık, duyu algısı ile sınırlı olandır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM