Felsefe hakkında her şey…

Thomas Reid Kimdir?

12.11.2019
1.702
Thomas Reid Kimdir?

Thomas Reid, David Hume’un şüpheci ampirizmini, daha sonra İskoç Okulu tarafından benimsenen “sağduyu felsefesi” lehine reddeden İskoç filozoftur.

Reid, New Machar’da Presbiteryen papazı olarak görev yapmadan önce (1737-51) Aberdeen’deki Marischal College’da felsefe eğitimi almıştır. Hume’a karşı yaşam boyu süren ilgisi bu döneme dayanır. Aberdeen’deki King’s College’da görev yaptığı sırada (1751-64) yazdığı ilk Hume eleştirisi An Inquiry into the Human Mind on the Principles of Common Sense (1764), daha önceki dört mezuniyet konuşmasının genişletilmiş halidir. Bu ilk olarak W.R. Humphries tarafından Philosophical Orations adıyla düzenlenmiştir.

Thomas Reid (1710-1796) İskoçya, Strachan’da doğdu. Çocukluğundan başlayarak yaşamının büyük bölümünü Aberdeen’de geçirdi.

Aberdeen Üniversitesini bitirdikten sonra King’s Collegeda bir göreve getirilen Thomas Reid burada 1751-1764 yılları arasında dersler vermiş, daha sonra Glasgow Üniversitesinde Adam Smith’in ardından ahlak profesörü olarak atanmıştır. Başlıca yapıtları; Sağduyu İlkeleri Üzerinde İnsan Zihni Üzerine Araştırma (1764), İnsanın Ussal Güçleri Üzerine Denemeler (1785), İnsanın Etkin Güçleri Üzerine Denemeler (1788) olarak sıralanabilir.

İskoç felsefesinde sağduyu okulunun kurucusu olan Thomas Reid Hume nasıl empirizmi bir kuşkuculuğa taşımış ise empirizmi bir sağduyu yaklaşımına taşımıştır. Birincil kaygısı Hume’un kuşkucu sonuçlarına tepki göstermekti. Bununla birlikte Berkeley’in idealizmine ve Locke’un idelere ilişkin temel yaklaşımına da karşı çıktı. Hume’un öncellerini eleştirmesine katılmakla birlikte ulaştığı yadsıyıcı sonuçları kabul edilemez buldu.

Reid, öncelikle empirizmin ilk ilkesi olarak beliren “ideler algının dolaysız objeleridir” düşüncesinin yanlış olduğunu göstermeye çalışır. Bunun için önce günlük dilde ide sözcüğünün ne anlama geldiğine bakar. Ona göre günlük dilde bu sözcük kavramayı ya da ayrımsamayı imler. Herhangi bir şeyin bir düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır; onun hiçbir düşüncesini taşımamak onu kavramamış olmaktır. Düşünce/ide sözcüğü bu sağduyusal anlamda alındığında, hiç kimse düşüncelerinin olup olmadığından kuşku duymaz. Ancak filozoflar bu sözcüğü ele aldığında ona daha farklı bir anlam verirler; artık o bir düşünce ya da kavram değil, bir “düşünce nesnesi”dir. Böylece Locke’a göre düşünceler/ideler düşünen anlığın dolaysız nesneleri olup çıkar. Bu yolda ilerleyen Berkeley, sadece düşünceleri/ ideleri bilebileceğimiz savından hareketle tinleri ve tinlerin düşüncelerini bırakarak cisimler dünyasını kolayca ortadan kaldırdı. Oysa Hume bu yolda daha tutarlı davranarak hem tinsel hem de maddesel tözler dünyalarını ortadan kaldırır. Bu durumda varolan sadece izlenimler ve idelerdir, bunun sonucunda Thomas Reid’e göre bu izlenim ve idelerin mülkiyetini ileri sürecek bir “ben”de yer kalmamıştır.

Not: Reid’e göre herhangi bir şeyin düşüncesini ya da idesini taşımak onu kavramış olmaktır.

Oysa Thomas Reid bu yaklaşıma karşı çıkarak, filozofların anladığı anlamda algı nesnesi olan düşünceler ya da ideler olmadığını öne sürer: Ona göre algı obje ile ilişkili olarak zaten yargıyı içerir; o algılayanın zihnindeki idelerin basit bir kavranışı değildir. Kısacası biz bir şeyi algılarken, birtakım ideleri ya da izlenimleri algılamakta değiliz, doğrudan doğruya o şeyin kendisini algılıyoruz.

Thomas Reid’e göre Locke’un buradaki yanılgısı, basit idelerin ögesel bilgi verileri olduğuna inanmasıdır. Zihnin ilk işlemi ayırt etmektir. Zihin ayrımsanan ideleri karşılaştırarak aralarındaki uyuşma ya da uyuşmamayı algılarız ve bu şekilde bir yargı verilmiş olur. Bilgi ya da inanç, kanı böylece karşımıza çıkar. Locke ve Hume’a göre bilgi bu şekilde oluşur: Hume’da yalın idelerin yerini izlenimler alır; aralarında başka fark yoktur. Oysa Reid’e göre bu öğesel bilgi verileri çözümlemenin bir sonucudur. İlkin kökensel temel yargılar gelir; duyular aracı- lığıyla nesneleri her algılayışımızda, yalın ayrımsamayı içeren yargı ya da inanç da oluşur. Kaldı ki algının kendisi bu yargıdan başka bir şey değildir. Önümdeki bir ağacı algılarken, ağacın yalnızca bir kavramına değil, varoluşunun biçim, büyüklük ve uzaklığının inancına da sahip oluruz. Bu yargı ve inanç düşünceleri algının doğasında içerilir. Reid’e göre bu kökensel ve doğal yargılar, doğanın insan anlığına vermiş olduğu donanımın parçasıdırlar. Bunların tümü insanlığın sağduyusu denen şeyi oluştururlar. Bu sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık ilkelerdir; bu nedenle tanıtlanmalarına da gerek yoktur.

Bunlar tüm uslamlamanın ve tüm bilimin temelidirler. Bu ilkeleri Thomas Reid, karşıtları olanaksız zorunlu gerçeklikler ve karşıtları olanaklı olumsal gerçeklikler biçiminde ifade eder. Bunlar arasında mantıksal aksiyomlar, matematik aksiyomlar, ahlak ve metafiziğin ilk ilkeleri yer alır. Ahlaksal ilk ilkelere Reid’in verdiği bir örnek: “Hiçbir insan engelleme gücünde olmadığı şey için kınanmamalıdır.” Metafizik ilkeler arasındaysa “duyularımız aracılığıyla algıladığımız niteliklerin öznesi bedendir” “bilincinde olduğumuz düşüncelerin öznesi zihindir” “varolmaya başlayan her şeyin bir nedeni olmalıdır” gibi ilkeler bulunur.

Thomas Reid özellikle Hume’un özdeşlik ve nedensellik ilkelerine yaptığı yıkıcı eleştirinin üstünde durur. Hume’un genel olarak kabul edilmiş açıklanış biçimlerinin dışına çıkarak bu ilkeleri pasif birtakım alışkanlıklara dayalı imgesel yakıştırmaların ifadeleri olarak açıklama tarzının kabul edilebilir bir şey olmadığını öne sürer. Ona göre bu ilkeler, birtakım uslamlamaların bunlar üzerine kuşku düşürmesinde çok daha sağlam olarak temellendirilmişlerdir. Ona göre, “nitelikler tözün doğasında vardır” “her olayın bir nedeni vardır” ve “duyular, bellek ve tümevarım genel olarak güvenilir zihinsel edimlerdir.”

Not: Reid’e göre sağduyu ilkeleri kendiliğinden açık, tanıtlanmalarına gerek olmayan, uslamlamanın ve bilimin temelini oluşturan kökensel ve doğal yargılardır.

Thomas Reid’e göre olumsal gerçekliklerin ilk ilkeleri arasında da şunların sözünü edelim: “Seçik olarak anımsadığım şeyler gerçekten olmuşlardır” “duyularımız aracılığıyla seçik olarak algıladığımız şeyler gerçekten vardır ve onları algıladığımız gibidirler” “gerçeği yanlıştan ayırmamızı sağlayan doğal yetiler yanıltıcı değildir” gibi.

Görüldüğü gibi Thomas Reid oldukça ayrıntılı bir sağduyusal ilkeler dökümü yapmıştır. Bu ilkeler temelinde dışımızda yer alan varlıkları algıladığımız biçimiyle bildiğimiz ya da kavradığımız ana sav olarak karşımıza çıkar. Üstelik biz onları algılamadığımız zamanlarda da onlar vardır. Bu yaklaşıma salt realizm denebilir. Bu şekilde Locke’un algı kavramından hareketle, Berkeley’in spiritüalist idealizmi ve Hume’un idealist kuşkuculuğu Reid tarafından bir sağduyu realizmine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Yine de bu görüş sıradan insanın sağduyu sınırlarının çok dışında, kendi felsefi sınırları içinde yer almıştır.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM)

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...