Hipnoz Nedir, Nasıl Yapılır, Ne İşe Yarar?
Hipnozun başlangıcı Avrupa’da 18. yüzyılın ortalarına kadar geriye gider. Kökeni, Viyanalı doktor Anton Mesmer‘in seyirciler önünde hastalarını transa sokarak tedavi etmeye çalıştığı Mesmerizm adı verilen uygulamaya dayanır. Mesmerizm, bir süre sonra kuşkuyla karşılanınca gözden düşmüş; ama 19. yüzyılda bazı zihinsel hastalıkları tedavi etmede kullanılabileceği anlaşılınca tekrar ilgi görmüş ve bu kez aynı uygulama için “hipnoz” terimi tercih edilir hâle gelmiştir. Hipnoz terimi, Yunan uyku tanrısı Hypnos’dan gelmektedir (Morris, 2002).
Hipnoz, normalden daha fazla telkin edilebilirlik ve odaklanma ile betimlenen bir bilinç durumudur. Hipnotizma süreci, kişinin tamamen gevşeyebileceği rahat bir pozisyon almasıyla başlar. Hipnotize edilecek kişiden, zihnindeki her şeyi uzaklaştım, dikkatini sadece belli bir nesneye ya da hipnotizmacının sesin odaklaması istenir. Süreç, daha sonra hipnotizmacının kişiden istediği durum neyse, o durum görülene kadar devam eder. Örneğin hipnozcu, “Şimdi kendini tamamen gevşemiş hissediyorsun.” ya da “Gözkapakların gittikçe ağırlaşıyor.” diye telkin edebilir. Hipnotize edilen kişi, hipnozcunun telkin ettiği duygularla kendi hissettiklerinin uyumlu olduğunu fark ettiğinde bilincinde birtakım değişikliklerin olduğuna inanmaya başlar. Bu inanç, hipnozcunun daha sonra yapacağı telkinleri kişinin daha kolay kabul etmesini sağlıyor gibidir (Uba ve Huang, 1999).
Hipnotik durumda, kişinin bilincinde gerçekleşen belli başlı değişiklikler şöyledir: İlki, çok iyi hipnotize edilmiş kişi bir aktiviteyi başlatmak istemez, daha çok hipnotizmacının yapmasını istediği şeyi duymak için bekler. Bu, kişideki plan yapma yeteneğinin kaybolması demektir. İkincisi, dikkat her zamankinden daha seçici hâle gelir. Sadece hipnotizmacının sesini dinlemesi söylenen kişi, odadaki diğer sesleri göz ardı eder. Üçüncüsü, zengin bir fantezi dünyası kolayca harekete geçirilir. Hipnotize edilen kişi, kendisini bulunduğu yer ve zamandan çok uzakta mutlu bir deneyimi yaşarken bulabilir. Dördüncüsü; kişi, o anda yaşadığı şeyin gerçek olup olmadığı değerlendirmesini yapmaz ve gerçekliğin çarpıtılmasını kabul eder. Örneğin kişi, bir varsanıyı (örneğin; yanındaki sandalyede oturduğuna inanıldığı hayali biriyle sohbet etmek) sorgulamadan kabul eder ve onun gerçek olup olmadığını kontrol etmez. Beşincisi, kişinin telkin edilebilirliği (başkasından etkilenme olasılığı) artar. Zaten hipnotize edilmesi için kişinin telkinleri kabul etmesi gerekir. Ama hipnoz altında telkine açıklığın artıp artmadığı tartışma konusudur. Bazı çalışmalar, hipnotik duruma sokulduktan sonra kişideki telkine açıklığın arttığını, ama bu artışın sanıldığı kadar fazla olmadığını göstermiştir. Son olarak, hipnoz sonrasında amnezi (bellek kaybı) sıklıkla görülür. Eğer hipnozda olanları, hipnozdan sonra unutması gerektiği telkin edilmişse hipnotize edilmeye yatkın kişiler, hipnoz oturumu boyunca olanların hepsini ya da çoğunu unutur (Smith ve ark., 2003: 209).
Hipnoz altında verilen hipnotik telkinler oldukça çeşitlidir. Bu telkinlerin sonucu dışarıdan gözlenebilir; ama bunların nasıl gerçekleştiği bilinmemektedir ve ayrıca telkinlerin kişiyi nasıl hissettirdiği kişiden kişiye değişmektedir. Hipnoz altındaki kişiye, kollarını hareket ettiremeyeceği ya da o andaki müzik sesini duyamayacağı telkin edilirse kişi gerçekten kollarını hareket ettiremeyebilir ya da sağır olabilir. Bazıları hipnoz altında çocukluk anılarını hatırlayabilir ve o olayları yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilir. Hipnoz altında verilen telkinlerle kişinin daha sonra gerçek davranışları değiştirilebilir. Örneğin yeme isteği ya da sigara içme isteği azaltılabilir. Ancak tüm hipnotik telkinlerde aynı başarıya ulaşılmaz. Bazılarının gerçekleştirilmesi daha zordur. İnsanları, kollarını kaldıramayacak kadar ağırlaştığına ikna etmek kolaydır; ama örneğin unuttuklarını hatırlamaya ikna etmek daha zordur. Genel olarak hipnotik telkinler, görece basit davranışlar ve zihinsel durumlarda işe yarıyor görünmektedir (Morris, 2002: 168).
Buraya kadar hipnoz adı verilen uygulamanın gerçekten değişik bir bilinç durumu olduğunu ve hipnozun kolayca tanımlanabilir olgu olduğunu varsayarak birtakım açıklamalar yapıldı. Oysa hipnozun nasıl tarumlanacağı ve farklı bir bilinç durumuna işaret edip etmediği oldukça tartışmalı bir konudur. İnsanların gevşemiş bir halde dinlendikleri durum ile hipnotik durum arasında biyolojik yönden (kan basıncı, kalp atış hızı, beyin dalgaları vb.) farklılıklar yoktur. Bu yüzden bazı psikologlar, hipnotik durumun dinlenme durumundan farklı olmadığını düşünürler. Ancak hipnotik durumu tanımlamada biyolojik göstergelere değil de bu deneyimi yaşayan kişilerin kendi ifadelerine başvurulduğunda hipnotik durumu, bilincin değişik bir durumu kabul etmek olası görünmektedir. Hipnozun diğer bilinç deneyimlerinden farklı bir deneyim olduğuna inananlar, hipnozun bir bilinç bölünmesi yarattığını düşünmektedirler. Hipnoz altındaki kişinin bilinci ikiye bölünerek iki farklı ve eş zamanlı bir farkındalılık akışı ortaya çıkar. Bilincin bir bölümü hipnozcunun söylediklerine dikkat eder. Diğer bölümü ise gizlenmiş bir gözlemci gibidir, hipnoz sırasında neler olup bittiğini izler. Hipnozun diğer bilinç durumlarından farklı bir durum yaratmadığını düşünenler, hipnozda görüldüğü iddia edilen bu bilinç bölünmesinin günlük yaşamda da olabildiğini belirtmektedirler. Örneğin, işten eve arabayla dönerken bilinçli bir biçimde akşam yemeği planlamanın hipnozdakine benzer bir durum olduğu söylenmektedir. Yani hipnoz altındaki kişi de bilincin bazı yönlerini beklemeye alıp dikkatini belli yönde odaklamaktadır. Sonuç olarak hipnozdaki bilinç bölünmesinin farklı bir bilinç durumu mu olduğu yoksa günlük yaşamdaki bölünmüş bilincin sadece uç noktasını mı oluşturduğu hala tartışma konusudur (Morris, 2002; Uba ve Huang, 1999).
Hipnozla ilgili vurgulanması gerekli başka bir nokta, aynı hipnoz prosedürünün her insana uygulanmasına rağmen hipnoza verilen tepkiler arasında çok büyük farklılıklar gözlenmesidir. Yani bireyler, hipnoza yatkınlıkları açısından farklılaşırlar. Kabaca nüfusun %5 ila %10’unun hipnotize edilemeyeceği, geri kalanın ise hipnoza değişen derecelerde yatkın olduğu ifade edilmektedir (Smith ve ark., 2003).
Hipnoza yatkınlıkta rol oynayan çeşitli faktörlerden bahsedilmektedir. Örneğin hipnotize edilebilir kişilerin zengin imgelere, daha fazla hayal gücüne sahip oldukları izlenimi mevcuttur. Diğer yandan bazı kanıtlar, hipnotik yatkınlığın kalıtımsal olabileceğine işaret eder. Yaş açısından bakıldığında çocukların yetişkinlerden daha fazla hipnoza yatkın olduğu görülmüştür. Ayrıca, hipnoza yatkın olmak, zayıf biri ve başkalarına çok kolay güvenen biri olmak anlamına gelmese de hipnozun etkileri, kişinin hipnoz konusundaki inancına ve hipnoz altında neler olduğuna ilişkin yorumlarına bağlı görünmektedir. Hipnoza inanmayan biriyseniz hipnotize edilme olasılığı= azdır (Morris, 2002; Uba ve Huang, 1999).
Bir yandan hipnozla ilgili pek çok tartışma yapılmakta, diğer yandan ise, bazı tıbbi ve psikolojik durumlarda bir tedavi yöntemi olarak hipnoz kullanılmaya devam edilmektedir. Örneğin tıbbi ya da dişle ilgili bir müdahaleden ve kanserden kaynaklanan ağrılarda hipnozun etkili olduğu bulunmuştur. Hipnoz, kötü alışkanlıkları ortadan kaldırmak amacıyla da kullanılmaktadır. Ancak bu alışkanlıkları ortadan kaldırma konusunda ne kadar etkili olduğu sorusu, kesin olarak yanıtlanamamıştır. Hipnoz, bu alışkanlıkları bırakmaya yardıma olabilir; ama dayanışma grupları gibi diğer yardım türlerinden daha etkili değildir (Morris, 2002).
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Psikolojiye Giriş” ve 2. Sınıf “Deneysel Psikoloji”, 4. Sınıf “Sosyal Psikoloji” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Psikoloji Ders Kitapları ve MEB Liseler İçin Psikoloji Dersi Ders Kitapları