Nihat Keklik kimdir?
Nihat Keklik, ömrünü Türk-İslam düşüncesi araştırmalarına adamış olan Türk düşünürüdür.
1926 yılında Ayvalık’ta aslen Balkanlardaki Üsküp/Kalkandelen kökenli olan ana-babanın oğlu olarak doğan Nihat Keklik, ilkokulu orada okumuş, ortaöğrenimini Galatasaray Lisesinde (1948) tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde lisans eğitimini Arap ve Fars filolojisinde tamamlamış, 1953 yılında Felsefe Bölümünde asistan olmuştur. Aristoteles ve Farabi Mantığında Kategoriler konulu doktora tezini 1955 yılında tamamlamıştır. Doktorasından sonra Avrupa’ya gönderilen Nihat Keklik, 1959 yılında askerlik görevini yapmak üzere Türkiye’ye döndü. 1960 senesinde İstanbul Üniversitesindeki görevine yeniden tayin edildi. 1961 yılında evlendi. Ertesi yıl, İslam Dünyasında Tasavvuf ve Felsefe Arasındaki Hesaplaşmalar: Sadreddin Konevi Nasıreddin Tusi Felsefeleri başlıklı çalışmayla doçent, 1969’da profesör oldu. Felsefe Bölümünde Türk-İslam Felsefesi Tarihi kürsüsünü kurmuştur.
1991 yılında emekli olan Nihat Keklik, 2007 senesinde aramızdan ayrılmıştır.
Muhyiddin İbn’ül -Arabi Hayatı ve Çevresi (1966) adlı çalışmanın içeriği adından anlaşılmaktadır. Nihat Keklik kitabının amacını, İbn’ül Arabi’nin efsanelerle karışmış hayatını ve düşüncelerini gerçek yönleriyle ortaya koymaktır. Kitap, İbn’ül Arabi’de Akıl ve İnanç ile İbn’ül Arabi’nin Hayatı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
İslam Mantık Tarihi ve Farabi Mantığı (1969) adlı çalışmasında, İslam düşünce dünyasının önemli bir sorununu, mantık anlayışlarını, ele almıştır. Çalışmada ortaya çıkan hedeflerden biri, İslam dünyasında mantık ve felsefeye olumsuz bakan dogmatik çevrelerin anlayışlarının yanlışlığını göstermektir. Nihat Keklik’e göre, İslamiyet, batıl inançlara karşı akıl ve düşünceyi savunduğu halde, onu bu gayesinden uzaklaştırmaya çalışan dogmatik çevreler, mantık ve felsefenin haram sayıldığını iddia etmişlerdir (Keklik 1969, XI). İbn Teymiye (1263-1328), hem mantığı hem de tasavvufu reddetmiştir. Celalettin Suyuti (1505), Fazl B. Nevbaht (m 849-923), mantık ve felsefenin haram olduğunu iddia ederek onları reddedenlere örnek teşkil ederler (Keklik 1969, XI-XII). Bu anlayış yaygın bir hal almıştır. Gazali, mantığın haram olmadığını söyleyerek, mantıkçılara nefes aldırmıştır (Keklik 1969, XI).
İslam Mantık Tarihi ve Farabi Mantığı başlıklı kitap iki cilt halindedir. İlk cilt, İslam Mantığının Kaynakları, Süryanilerde Mantık ve İslam Mantıkçıları alt başlığıyla tanıtılmaktadır. II. Cilt Farabi Mantığı başlığını taşımaktadır.
Kitap başlangıçta, Farabi’nin mantık tarihi içindeki yerini göstermek amacıyla hazırlanmaya başlanmış, çalışma sürecinde genişleyerek son halini almıştır (Keklik 1969, XV). Çalışma, İslam dünyasında mantığın hem tarihi seyrini, hem de içeriksel yapısını sergilemektedir. Ayrıca, İslam aleminde felsefe ve mantığa karşı çıkanlara yönelik bir eleştirel tavrı da sergilemektedir.
I. Cildin Bölümleri; Bilgi Nazariyesi ve Mantık adlı bölüm, insanı yapan akıldır. Aklı yapan tecrübedir. Tecrübe bilgiyi hazırlar. Bilginin unsurlarına mefhum denir (Keklik 1969, 1), şeklinde tanımlanır ve aklı merkeze yerleştirir. Önemli bir ayırım da bilim ve felsefe arasındaki ayırımla ilgilidir. Keklik’e göre, doğa bilimleri varlıktaki hadiselerin nasıl cereyan ettiğini incelerlerken, felsefe hadiselerin niçiniyle ilgilenir (Keklik 1969, 6). Böylelikle, felsefenin yerinin doldurulamayacağı tespit edilmiştir. Bununla birlikte felsefenin de sınırlı bir güce sahip olduğunu bildirmektedir. Ona göre, insanın idrak etmesi, düşünmesi ve anlaması sınırlı olduğundan, akıl hakikati öğrenmeye çalışırken iki ihtimalle karşılaşır:
- Hakikati hiçbir zaman kavrayamayacağından zevahir bilgisiyle yetinmektedir. Felsefenin görüşü budur.
- Asıl şeniyetin Allah tarafından bilindiğini ve şeniyetin onun tarafından isteyen kişilere verilebileceği anlayışı da tasavvufun görüşüdür (Keklik 1969, 6).
Bu iki görüş yan yana yaşamaktadır. Bölümün sonraki alt bölümlerinde, İslam düşünürleri Eski Çağ Yunan düşünürleri hakkındaki bilgilerinin çok eksik ve hatalı olduğu (Keklik 1969, 9) ve geçmiş asırlarda mantık düşmanlığı (Keklik 1969, 11) üzerinde durulmuştur.
Aristoteles, İskenderiye ve Süryaniler (Keklik 1969, 17) başlıklı bölümde, Aristoteles’in tarihi etkileri, felsefe ve kültür ocaklarının tanıtımı yapılmıştır. Süryanilerde Mantık bölümünde, İslam önce ve sonra olmak üzere, mantıkla uğraşan Süryani düşünürleri tanıtılmıştır. İslam Mantığı bölümünde, İslam tercüme faaliyetleri, mantık tercümeleri ve ilk mantıkçılar, ele alınmışlardır.
II. Cilt, Farabi Mantığı başlığını taşımaktadır. Başlıktan da anlaşıldığı gibi, Farabi’nin mantık anlayışı temellendirilmeye çalışılmıştır. Nihat Keklik’in bildirdiğine göre, I. Cilt’in muhtevası, Farabi mantığının tahlil ve izahını yapmaktır. Öncelikle, kategorilere giriş anlamına gelen beş tümel sorunu ve Porphyrius’u İsagucu adlı kitabının Farabi tarafından nasıl yorumladığı ele alınmıştır. Bu cildin temel sorunu kategoriler olmuş ve bu çalışma Farabi’nin Kategoriler adlı kitabı esas alınarak tanıtılmıştır. Ayrıca Aristoteles ile Farabi, ele alınan konular açısından karşılaştırılmışlardır.
Felsefe Mukayeseli Temel Bilgiler ve Kaynaklar (1978), alt başlığıyla çıkan kitap, İslam filozoflarının görüşleri çerçevesinde İslam medeniyetinde felsefenin nasıl yapılandığını tanıtmaya yöneliktir. Nihat Keklik, felsefe anlayışında öne çıkardığı temel konularının tanımlanmasını ve birbirleriyle ilişkilendirilmesinin yapmaktadır. Keklik’e göre, birçok filozofun orta koyduğu değişik görüşlerden oluşan felsefe, birtakım nazariyeler ve açıklamalar yığınıdır. Bu düşünceleri üretenlere filozof, tatbik edip yaşayanlara hakim denir. Demek ki felsefe bir nazariye, tatbik ve yaşama da hikmettir. (Keklik 1978, XI). Bu tanım ve tespitler onun felsefe ve hikmet hakkındaki görüşlerini özetlemektedir.
Nazariye (teori), başlangıçta, felsefede yüksek bir yerden bakarak etrafı seyretmek anlamında kullanılmıştır. Sonraları felsefede kullanılan anlamı, bir düşünürün belli bir konuda ortaya koyduğu düşüncelerin bütünü bağlamında kullanılmaktadır.
Keklik’in ileri sürdüğü bir kabul de felsefe akımları ve filozoflar, mensup oldukları inançlarıyla (putperest, Hıristiyan, Müslüman) renklenmiş olduklarıdır. Ona göre, inanç kaynaklı renklenme, Türk – İslam Felsefesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Keklik 1978, XI). Bu bakış açısı, Türklerin düşünce dünyasının İslam inancı tarafından beslendiği sonucuna götürmektedir.
Keklik, kitabın önsözünde, kitabın amacını da ortaya koyan iki sorunla ilgilenmek gerektiğini belirtmektedir:
- Felsefe nedir? sorusunu cevaplandırmak, sonra da Türk İslam Felsefesi’ni bir tarih tablosu içinde göz önüne sermek lazımdır.
- Ana çizgiler halinde Türk-İslam Felsefesi’ni ve onun ünlü düşünürleri ile kaynaklarını, kısaca tanıtmak (Keklik 1978, XI- XII).
Bir yandan felsefeyi tanımak diğer yandan Türk-İslam düşüncesinde felsefenin ne anlama geldiğini göstermek, çalışmanın hedefleri arasında olmuştur.
Eser dört bölümden meydana gelmektedir (Keklik 1978, XII). Felsefenin Mahiyeti başlıklı bölümde, felsefe ile hikmetin etimolojileri, tanımları ve hikmet binasının özellikleri ele alınmıştır. Ayrıca filozofların davranışları ve mizaçları üzerinde durulmuştur. Felsefenin Tekniği başlıklı bölümde, felsefenin bazı sorunları ve felsefenin kolaylaştırılması üzerinde durulmuştur. Felsefenin Tarihçesi başlıklı bölümde, İlk Çağ ve Hıristiyan Orta Çağ felsefesi düşünürleri kısaca tanıtılmışlardır. Ayrıca Süryanilerin etkisi üzerinde durulmuştur. Düşünce Tarihinde İslam Ulusları ve Klasik Kaynakları başlıklı bölümde, Türkler, Araplar, İranlılar, Mısırlılar, Hintliler, Endülüslüler gibi Müslüman kavimlerin felsefeyle ilişkileri çok kısa şekilde ele alınmıştır. Ayrıca klasik İslam kaynakları tanıtılmıştır.
Felsefenin Tekniği (1984) adlı çalışma, felsefenin zorlularını konu edinmektedir. Adı geçen kitapta, bazı felsefe meselelerinde görülen zorlukların nereden kaynaklandığı metinlere dayanılarak ele alınmakta ve zorlukları kolaylaştırmak için neler yapmak gerektiği üzerinde durulmaktadır (Keklik 1984, VII). Zorlukların tespiti ve kolaylaştırma 300 kadar örnek metin üzerinden yapılmıştır. Eserin iki özeliği vardır: İlki,felsefeyi kolaylaştırmak için bir teknik ortaya koymak. İkincisi umumi ihtiyacı karşılayacak ölçüde küçük bir felsefe antolojisi meydana getirmektir (Keklik 1984, VII). Nihat Keklik’e göre, felsefenin zorluğu ve filozoflar hakkındaki olumlu kanaatlerin üç nedeni vardır:
- Felsefeyi birkaç kitap üzerinden tanımaya çalışanların eksik bilgiden kaynaklanan kanaatleri.
- Filozofların olumsuz değerlendirilmeleri ve halkın değerlerine saygı göstermeyen kişiler olarak görülmeleri.
- Felsefenin zor anlaşılması. (Keklik 1984, IX – XI).
Keklik, önceki paragraflarda belirtilen hedefini gerçekleştirmek için çalışmasını her biri ikişer bölüm içermek üzere iki kısma ayırmıştır: Kitabın kısım ve bölüm adları şöyledir:
Felsefenin Güçlüğü:
- Felsefeye Zorlaştıran Sebepler
- Zor Üslup Kullanan Filozoflar
Kolaylaştırma İlkeleri:
- Yazarlar Bakımından Felsefenin Kolaylaştırılması
- Okuyanlar için Felsefenin Kolaylaştırılması
Felsefede Metafor (1990) başlıkla çalışma, konuyla ilgili Türkiye’de yapılan nadir araştırmalardan biridir. Nihat Keklik araştırmanın iki amacı olduğunu belirtmiştir:
- Önce felsefeyi birtakım yapmacık zorlamalardan kurtarıp, sadece entelektüel düzeyde kolaylaştırmak (-zira avami felsefe mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir-).
- Asırlar boyunca felsefenin ve filozofların dostu olan yüce milletimizin bu özelliğinin devamını sağlamaktır. Descartes’in dediği gibi, felsefesiz yaşamak, göz kapalı yaşamak gibidir. Fakat hangi felsefe?
Berrak ve ne söylediği belli olan yapıcı bir felsefe mi, yoksa manasız laf yığınlarından ibaret karanlık ve ne dediği belli olmayan yıkıcı felsefe mi? (Keklik 1990, VIII). Felsefi sorunlara ilişkin açıklamaların kolay anlaşılması için, bazı düşünürler metafor kullanmayı gerekli görülmüştür.
Keklik’e göre, metaforun gayesi, en çok kullanılan alan olan edebiyatta sadece üslup ve ifade güzelliği iken, felsefe ve pozitif bilimlerde metaforun amacı, her şeyden önce ifadelerin anlaşılmasını kolaylaştırmaktır (Keklik 1990, 1). Bu bağlamda metafor, meseleyi farklı bir şekilde ifade etmek sanatındır. Başka bir deyişle, metafor, bir meseleyi ve onun manasını, mecazi anlamda açıklamaktır (Keklik 1990, 1). Felsefede metafor, hem şekil hem de amaç bakımından farklıdır. Felsefi konu, entelektüel çoğunluk tarafından açık ve kolay anlaşılmıyorsa, sorun bir örnekle açıklanır. Bu örneklere metafor denir (Keklik 1990, 2).
Nihat Keklik’in bildirdiğine göre, bu araştırmanın gayesi, metafor sanatının ne olduğunu değil, sadece metafor sayesinde bazı felsefe meselelerinin hangi ölçüde kolaylaştırılmasının mümkün olduğunu (-ve bazı ünlü filozofların sistemlerinin-) göz önüne sermekten ibarettir (Keklik 1990, 7). Bu gaye etrafında dört bölüm halinde yapılan çalışma, İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ Avrupa ve Türk İslam Filozoflarının metafor örnekleri ve bu örneklerin açıklamalarından oluşmaktadır.
Türk İslam Felsefesi Açısından Felsefenin İlkeleri (1996), kitabın başlığından da anlaşıldığı gibi, çalışma İslam dünyasında felsefenin ilkelerinin nasıl anlaşıldığı üzerinde durmaktadır.
Kitabın ilk bölümü Felsefe ve Filozoflar başlığını taşımaktadır. Bu başlık altında, felsefe, feylosof, filozof, hikmet, bilgelik, ve sofia kelimelerinin, lügat manaları, felsefe ve filozof terimlerinin etimolojileri, İslam dünyasında hikmet (bilgelik) anlayışı, Türklerde ve diğer milletlerde bilgelik, hakim ve hekim deyimleri arasındaki farklar üzerinde durulmuştur. Felsefenin Tarifleri adlı alt bölümde, felsefe tanımlarının farkları, Türk ve İslam filozoflarının felsefe tariflerinde ortak yönler, bazı İslam ve Batılı düşünürlerin felsefe tanımları verilmiş, söz konusu edilen filozofların tariflerindeki ihtilaflar uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Filozofların şahsi ve toplum bakımından özellikleri konu edinilmiştir. Hikmet Binası adlı alt başlıkta, filozof bilgin ayrımı, hikmet binasının akıl ve mantık üzerine kurulduğu, cuzi ve külli bilgi özellikleri, ilimlerin sınıflandırılması, hikmet binasının katları, felsefe disiplinleri üzerinde durulmuştur.
İlk Çağ’da Filozoflar ve Ekoller başlığı altında, Presokratikler, Sokratik okullar ve Platon, Aristoteles ve Helenistik akımlar ele alınmışlar ve sonraki bölümde çok kısa olarak Orta Çağ’da Hıristiyan düşünürler ve tercümanlar konu edinilmişlerdir. Türk İslam Düşünürleri başlıklı alt bölümde, tasavvuf ve sufiler, kelam felsefesi ve kelamcılar, materyalistler, naturalistler, Meşşailer, İşrakiler, İhvan-ı Safa, bağımsız filozoflar tanıtılmışlardır. Yeni Çağ Filozofları adlı alt bölümde, Yeni Çağ’ın öncüleri, 17, 18, 19, ve 20. yüzyıllarda bilim ve felsefedeki gelişmeleri tanıtmaktadır. Türklerin Felsefe Tarihindeki Yeri başlıklı alt bölümde, Türk asıllı düşünürler, Türklerin himaye ettikleri İslam filozofları, Araplar, İranlılar, Mısırlılar, Hintliler, Endülüslülerin felsefeyle ilişkileri tanıtılmıştır. Filozoflar Arasında Karşılıklı Etkiler ve Türk-İslam Felsefesinin Avrupa’ya Tesirleri alt başlığında, İlk Çağ filozoflarının beslendiği kaynaklar, İlk Çağ, Yeni Çağ ve Türk-İslam filozoflarının kendi aralarındaki etkileşimleri, Türk-İslam felsefesinin Avrupa’ya etkileri çeşitli örnekler üzerinden değerlendirilmiştir.
Felsefenin Bazı Problemleri başlıklı ikinci bölüm, ağırlıklı olarak felsefe disiplinlerine ayrılmıştır. İlk alt bölümde, akıl, tefekkür, ihsas, idrak, zihin, zeka, ilim, sezgi ve içgüdü terimlerinin tanımları, aralarındaki ilişkiler incelenmiştir. Felsefe Bakımından Bilgi Problemi alt başlığı altında, bilginin kaynağı ve değeri hakkında çeşitli görüşler, bilginin kesinlik ile şüphe dereceleri, bilgi bakımından varlık sahaları incelenmiştir. İslam dünyasında bilgi anlayışı, Kur’an ve hadisler ile Müslüman düşünürler bağlamlarından değerlendirilmiştir. Aklın ilkeleri, mantığın mahiyeti ve tarifleri, mantığın bölümleri, Aristoteles’te mantık, İslam dünyasında mantık, İsaguci ve kategoriler, hükümler ve kıyaslar, topikler, safsata, hitabet ve şiir mantığı üzerinde durulmuştur. Ahlak başlıklı alt bölümde, ahlakın kelime anlamı, iyi-kötü, haz-elem, erdem ve erdemsizlik, töre ve ahlak arasındaki ilişki, şahıs ahlakı, aile ahlakı, millet ahlakı, çeşitli Türk ve Müslüman düşünürlerin ahlak görüşleri, Avrupa felsefesinde ödev ahlakı ve faydacılık konuları işlenmiştir. Siyaset ve Devlet Felsefesi başlıklı alt bölümde, Platon ve Aristoteles’in devlet sınıfları, Hıristiyan düşünürlerin devlet görüşleri, Türk ve İslam düşünürlerinin devlet görüşleri ile Yeni Çağ Avrupa düşüncesinde ortaya çıkan devlet görüşleri tanıtılmıştır. Estetik, metafizik, kozmoloji sorunları, astronomi ve metafizik hakkındaki gelişmeler ele alınmıştır. Tıp ve ruh tababeti de kitapta işlenen önemli bölümler arasındadır.
Türklerde Ahlak ve Dünya Görüşü (2001) adlı çalışma, Araplar ve Avrupalıların, Türkler hakkındaki görüşlerinin ortak yanlarının ne olduğunun tespitini amaçlamaktadır (Keklik 2001, 11-12). Arap ve Avrupa kaynaklarında Türkler hakkındaki olumlu tespitlerinden hareketle, Türklerin milletçe yüksek bir karaktere sahip olduğu görüşüne varmaktadır. Nihat Keklik, kitabın amaçlarından birini de küreselleşme konusunda vermektedir. Kitabın yayınlandığı tarihte yoğun olarak tartışılan küreselleşme konusunda, eğer küreselleşme insan hakları ve ahlaki değerler açısından ele alınırsa, Avrupalıların Türklerden çok şey öğreneceğini belirtmektedir. Bunu da Türk kavramının sınırlarını çizmek için yaptığını bildirmektedir (Keklik 2001, 12).
Türklerde Ahlak ve Dünya Görüşü adlı kitap, Tarihte Türkler ve Özellikleri; Osmanlı Türkleri; Kuvvet, Güzellik ve Uzun Ömür; Ev Hayatı; Beslenme Rejimi ve Temizlik; Sükunet, Ciddiyet ve Disiplin; Konuk Severlik ve Ahiler; Hayır Severlik ve Şefkat; Osmanlı Türklerinde Kadın; Örf ve Adetler; Adalet Mülkün Temelidir; Tolerans; Devlet; Askerlik Sevgisi ve Ordu; İslamiyet -Kur’an ve Hz. Muhammed; Türk-İslam Ahlakı başlıkları altında konu incelenmiştir. Nihat Keklik kitabın sonunda şöyle bir tespitte bulunmaktadır: Türk isminden yola çıkmak suretiyle, çeşitli özellikleriyle Türk kavramını inceledikten sonra görülüyor ki, Türk ve İslam kavramları birbirine intibak etmek suretiyle Türk İslam kavramı ortaya çıkmaktadır. Bunun tezahürlerinden biri olan Türk-İslam Ahlakı’nın kaynağı ve felsefi amacı budur (Keklik 2001, 167). Bu tespit kitabın yazılış amacının İsal ile Türklük arasında oluşan güçlü bağları göstermek ve Türklerin ahlak açısından üstünlüklerini sergilemektir.
Nihat Keklik, İslam medeniyetinde felsefenin nasıl anlaşıldığı, felsefeye yüklenilen anlamlar çerçevesinde çalışmalarını yürütmüştür. Farabi ve İbn’ül Arabi hakkında yaptığı yayınlarla da alana ilişkin boşlukların bir kısmını doldurmaya çalışmıştır.