Felsefe hakkında her şey…

Mead’in Faydacılık Anlayışı

16.05.2020
1.239

18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere’de, toplumsal düşüncede faydacılık olarak bilinen öğreti egemendi. Mead; Adam Smith, David Ricardo, John Stuart Mili, Jeremy Bentham gibi önde gelen düşünürlerin yanı sıra, faydacı olarak sınıflandırılabilecek Thomas Malthus’u okudu ve faydacı öğretilerin bazı temel fikirlerini benimsedi.

İlk olarak, faydacılara göre insan eylemi;özgür, açık ve rekabetçi bir piyasada faydaları veya çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya çalışan aktörlerin gerçekleştirdikleri bir şeydi. Bu fikir faydacılığın farklı savunucuları tarafından nispeten farklı biçimlerde ifade edilse de Mead bu yaklaşımda kullanışlı vurgular bulur:

(1) ödül arayışındaki aktörler, (2) rekabetçi bir duruma ayak uydurmaya çalışan aktörler ve (3) davranışlarında hedef yönelimli ve araçsalcı aktörler. Faydacılığın daha sonraki yorumlarında ‘haz’ ve ‘acı’ ilkeleri vurgulanır ve bu ilkeler Mead döneminde ortaya çıkan ve onun teorik şemasında önemli bir etkiye sahip davranışçılığın özünü oluşturur.

İkinci olarak, faydacılar çoğu kez bireysel çıkar arayışı içindeki aktörleri -çoğu kez aşırı biçimde- vurgulama eğilimindedir. Faydacı bir perspektiften aktörler, ilişkili bütün bilgileri toplamaları, farklı davranış çizgilerini dikkate almaları ve faydaları, çıkarları ve hazlarını en üst düzeye çıkartacak alternatifleri seçmeleri bakımından, rasyonel varlıklardır. Mead bu oldukça rasyonel insan eylemi anlayışını kabul etmeye asla yanaşmaz. Bununla beraber, Mead’in insan “zihni” (yani alternatiflerin zımnen tasarlandığı, değerlendirildiği ve ifade edildiği bir düşünme süreci) anlayışı kuşkusuz faydacı yaklaşımdan belirli ölçüde esinlenmiştir.

Nitekim faydacılık, Mead üzerinde en az etkili olan düşünce sistemi olsa da onun teorik şeması faydacılığın bazı temel vurgularıyla örtüşür. Mead muhtemelen bu vurguları hem doğrudan hem de dolaylı olarak almıştır, zira faydacılık onun felsefi şemasını doğrudan biçimlendiren diğer düşünce okullarını etkilemiştir. Daha sonra göreceğimiz gibi, erken dönem davranışçılık ve pragmatizm, aşırı faydacılığa karşı çıksa da onun bazı temel ilkelerini benimsemiştir.

Mead çoğu kez Charles Peirce, William James ve John Dewey gibi pragmatistlerle birlikte sınıflandırılır. Ancak, James ve Dewey’den büyük ölçüde etkilense bile Mead’in teorik şemasının pragmatizme borcu sınırlıdır.

Amerikalı bir bilim adamı ve filozof Peirce fikirlerini ilk kez 1878’de Popular Science Monthly’de yayımlanan “Fikirlerimiz Nasıl Bir Açıklık Kazanır?” başlıklı yazısında ortaya koyar. Ancak James 1898’de “Felsefî Kavramlar ve Pratik Sonuçlar” dersini verinceye kadar pragmatizm bir felsefe okulu olarak kabul görmemiştir. Dewey kendi ‘araçsalcılığını’ geliştirirken pragmatizm 20. yüzyıl başlarında ABD’de bir felsefi tartışma merkezi hâline gelir. Pragmatizm esasen düşünme süreciyle ve bu sürecin bireylerin eylemlerini ve eylemlerin de düşünme süreçlerini nasıl etkilediğiyle ilgileniyordu. Pragmatistler farklı yönlerde ilerleseler de bu felsefe okulu temelde düşünmeyi insanların kendi ortamlarına adapte olmaları, uyum sağlamaları ve amaçlarına ulaşmalarını mümkün kılan bir süreç olarak görmekteydi.

Pragmatistler bu yüzden semboller, dil ve rasyonel düşünce kadar, dünya içindeki eylemin insanların zihinsel kapasitelerinden hangi şekillerde etkilendiğiyle ilgileniyorlardı. Peirce pragmatizmin “uygun düşünce” tarafından yönlendirilen “öz denetimli davranış”la ilişkili olduğunu düşünüyordu. Ona göre pragmatizm esasen “bütün insanların ortak bir özelliği olan özdenetimle ilgili deneyimleri araştırır. (…) Pragmatizmin; sembollerin entelektüel amacıyla ilişkili araştırabileceği şey, düşünceli davranışla ilişkili kavramlardır ve düşünceli davranış özdenetimli bir davranıştır”.

Böylece Pierce için pragmatizm, düşünme ve özdenetimde semboller ve göstergelerin kullanılmasının önemini vurgular ve bu görüş daha sonra Mead tarafından benimsenir. James ve Dewey düşünme sürecinin adaptasyon ve uyum süreciyle yakından ilişkili olduğunu vurgulayarak Pierce’ın vurgusunu tamamlar. James hakikatin mutlak ve sabit olmadığının altını çizer. Ona göre, bilimsel kavramlar kadar sokaktaki insanların hakikat anlayışları da sadece insanlara çevrelerine adapte olmalarına ve ayak uydurmalarına yardımcı olabildikleri ölçüde kalıcıdır. Başka deyişle hakikati sadece “pratik sonuçlar” belirler. Dewey benzer biçimde amaçlara ulaşma ve çevreye uyumda düşünmenin önemini vurgular. Düşünme ister gündelik ister bilimsel, hedefler ve amaçlara ulaşmakta kullanılabilecek bir “araç”tır.

Pragmatizm 19. yüzyıldaki bazı bilimsel ve felsefi gelişmeler sonucunda ve onları açıklama girişimi olarak ortaya çıkmıştır. İlk olarak Newtoncu mekaniğin yükselişi, insan düşüncesi ve eylemi dâhil, evrenin bütün tezahürlerinin değişmez ve mekanik yasalarla açıklanıp açıklanamayacağı sorununu ortaya çıkarmıştır. Buna itiraz eden pragmatistler, bu yasaların insan eylemini mekanik kılmayacağını ve tamamen belirleyemeyeceğini, daha ziyade insanların amaçlarına ulaşmakta kullanabilecekleri araçlar olduklarını öne sürerler.

İkinci olarak, evrim teorisi yaşam süreçlerinde sürekliliği vurgular. Pragmatistler bu düşünceye, bir tür ve bireyler olarak insanların, çevrelerine sürekli bir uyum ve adaptasyon süreci içinde yer aldıkları ve düşünmenin bu uyum çabasının temel aracı olduğu fikrini eklerler.

Üçüncü olarak, faydacıların öğretileri hesaplı, rasyonel ve araçsal bir insan eylemi anlayışı sunmuştur. Pragmatistler, aslında düşünme süreciyle ve bu sürecin eylemle nasıl bir bağlantı içinde olduğuyla ilgilenseler de bu perspektifi büyük ölçüde benimserler.

Dördüncü olarak, kavramsal şemaların deneysel verilerle doğrulanmasını vurgulayan bilimsel yöntemin yükselişi ‘uygun’ araştırma biçimleri konusunda bir uzlaşmaya yol açmıştır. Pragmatistler bu vurguya, “her eylem, insanların düşünceleri ve kavramlarının onların bu dünyadaki deneyimleri temelinde ‘gözden geçirilebileceği’ bir doğrulama edimiyle ilişkilidir” fikriyle karşılık vermişlerdir. Pragmatistler için insan hayatı, insanların etraflarındaki dünyayla başa çıkmaya çalışırken bilimsel yöntemi sürekli olarak uygulamalarıdır.

Pragmatizm ilk Amerikan felsefe sistemidir. Mead, onun bazı savunucularıyla ilişki içinde olsa da bu sistem etrafındaki tartışmalarla ve ona yönelik eleştirilerle ilgilenir. Pragmatistlerin düşünme sürecine ve sembollerin bu süreçteki önemine ilgilerinden açıkça etkilenir. Düşünme ve eylemin çevreye adaptasyon ve uyum çabalarıyla ilişkili olduğunu kabul eder. Ayrıca, bu adaptasyonun düşünme ve eylemle ilgili sürekli bir tecrübi doğrulama süreciyle bağlantı içinde olduğu fikrini benimser. Faydacılık ve Darvinizm, Mead’e birçok bakımdan pragmatizm aracılığıyla ulaşır ve bu yüzden Mead’in bir ölçüde pragmatist olarak kabul edilmesi gerekir. Ancak o aynı zamanda bir davranışçıdır ve sosyal psikolojisini adlandırmamız gerektiğinde pragmatistten ziyade davranışçı nitelemesi daha uygun olacaktır.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...