İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünün reform sonrası dönemi
Macit Gökberk’in belirttiğine göre, 1950 yılında Felsefe Bölümü Türk hocaların sorumluluğuna geçmiştir (Gökberk 1983, 5). Tarihsel süreç de bu görüşü doğrulamaktadır. 1940’lardan 1990’lara kadar etkili olan ilk iki kuşakta yer alan kişiler, Felsefe Bölümü’nün üçüncü aşamasını biçimlendirmişlerdir. Reform sonrasının yaklaşık ilk 15 yılı yabancı hocaların yönetiminde geçen Felsefe Bölümü’nde felsefe öğrenimi görerek hoca olan ilk kuşak, Macit Gökberk kuşağıdır (Gökberk 1983, 4). Başka bir deyişle, Reform sonrasında felsefe eğitimli ve felsefe doktoralı hocalar Bölüm’ün elamanları arasına katılmaya başlamışlardır. 1933 Reformu ile Nermi Uygur’un 1992 yılında emekli oluncaya kadar iki felsefeci kuşağı Felsefe Bölümü’nü yabancı hocalardan öğrendikleri şekliyle geliştirmeye çalışmışlardır. 1900’lerde doğan ilk kuşak felsefe hocaları şunlardır: Takiyettin Mengüşoğlu (1905- 1984), Halil Vehbi Eralp (1907- 1994), Macit Gökberk (1908- 1993), Mazhar Şevket İpşiroğlu (1908- 1985). İkinci kuşakta yer alan felsefeciler 1920’li yıllarda doğanlardır: Hüseyin Batuhan (1921- 2003), Bedia Akarsu (1921- ), İsmail Tunalı (1923-), Nihat Keklik (1926- ), Nermi Uygur (1925- 2005). Reform sonrası ilk öbekte yer alan hocaların hepsi, felsefe eğitimi görmüşler, doktora yapmışlar ve öğretimlerinin bir döneminde uzun süreli yurtdışında kalmışlardır. Modern felsefeyi, felsefenin öncü merkezlerinde dönemin önemli düşünürleri yanında tanımış ve öğrenmişlerdir.
Felsefe Bölümü’nde işe başladıklarında bölüm yabancı hocaların denetiminde olduğundan öğrendiklerini uygulamaya koymuşlardır. Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygur, Nihat Keklik ve İsmail Tunalı sonraki ünitelerde konu edineceklerinden burada ele alınmayacaklar.
İlk kuşaktan olan Vehbi Eralp, Takiyetin Mengüşoğlu ve Macit Gökberk kadar etkili olmamıştır. Günün sorunlarını felsefe açısından yorumlayan yazılar yazmış ve eski şiiri etik açıdan değerlendirmiştir (Eralp, 73-74). Batuhan’ın bildirdiğine göre, Vehbi Eralp, derslerine titiz, iyi hazırlanan, anlatacaklarını iyi sıralayan, iyi bir öğretmenmiş. Herhangi bir felsefi görüşe tutkuyla bağlı olmayan ve felsefeye içten ilgili duymadığı duygusunu yaratırmış (Batuhan -söyleşi, 280). Mazhar Şevket İpşiroğlu, Hegel Estetiği adlı doktora, Martin Heidegger ve Max Scheler’de İnsan adlı doçentlik tezlerini yapmıştır. Bölümde estetik derslerini vermiştir. Felsefe öğretimi yanında, sanat tarihi öğretimi de görmesi ve ressamlığı onu sanat tarihi çalışmalarına yöneltmiştir. Sanat Tarihi Kürsüsü kurulunca, İpşiroğlu, bu kürsüye geçmiş ve faaliyetlerini burada sürdürmüştür. Hüseyin Batuhan, asistan olduğu 1948 ile Ortadoğu Üniversitesine gittiği 1966 yılları arasında Bölüm’de görev yapmış, mantık ve dil konularında çeşitli makaleler yayınlamıştır. Diğer arkadaşlarıyla kıyaslandığında ürün verme konusunda en geride kalanlardandır. Bedia Akarsu, dil-kültür ilişkisi, ahlak öğretileri, çağdaş felsefe akımları, Atatürkçülük hakkında çeşitli yayınlar yapan bir çizgi izlemiştir. Ahlak Öğretileri I: Mutluluk Ahlakı (1965) ve Ahlak Öğretileri II: Immenuel Kant’ın Ahlak Felsefesi (1968) ile Felsefe Terimleri Sözlüğü’nü (1974) en önemli çalışmaları olarak kabul etmek gerekir. Her üç çalışma da Türkiye açısından temel kaynaklar olarak güncelliklerini korumaktadır.
Reform sonrasında yer alan hocalar, felsefeyi modern felsefenin özellikleri açısından anlamış ve bu bağlamda felsefeyle ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Genel olarak, tanıma-aktarma ağırlık olmakla birlikte, Takiyettin Mengüşoğlu, İsmail Tunalı ve Nermi Uygur, kendi anlayışları çerçevesinde felsefe yapmanın gereğini yerine getirmişlerdir. İsmail Tunalı ve Nermi Uygur, toplumsal sorunlara hiç değinmemişlerdir. Takiyettin Mengüşoğlu Tarihlilik ve Tarihsizlik adlı yazısında şarklılık zihniyetini ağır bir şekilde eleştirmenin dışında, toplumsal sorunlarla ilgilenmemiştir. Macit Gökberk ve Bedia Akarsu, Atatürkçülük ve Atatürk inkılaplarıyla çok yakından ilgilenmişler, bu konularda çok sayıda makaleler yayınlamakla birlikte, daha çok bu konuların siyasi yorumlarını yapmışlar, felsefi temellendirmelere gitmemişlerdir.
Reform öncesi hocaların yayınları ve dersleri, modern felsefeyi topluma tanıtmış, meşruluk gerçeklerini sergilemiş, modernlik ile felsefe arasındaki sıkı bağları sergilemişlerdir. Reform sonrasındaki felsefeciler bu arka plana dayanarak felsefe yapmanın gerekliliklerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Sanıldığı gibi, 1933 Reformu öncesinin hocalar kuşağıyla sonraki hocalar kuşağı arasında büyük uçurumlar yoktur. Tersine hem kurumsal hem de felsefe anlayışı anlamında bir süreklilik vardır. 1933 öncesi üretilmiş felsefe metinleri çeşitli yönleriyle tartışıldıkça, sürekliliğin ne kadar güçlü olduğu da görülecektir. Öte yandan Reform sonrasını yönlendirenler, yabancı hocaların olduğu kadar yerli hocaların da öğrencileriydiler. Her iki öbektekiler, modern Batı felsefesinin önemli buldukları düşünürleri üzerinden felsefe yapmayı sürdürmüşlerdir.
Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ I, s. 20, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2456 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1428