İsmail Tunalı’nın estetik anlayışı
İsmail Tunalı, felsefenin estetik disiplinini, bütün yönleriyle incelemiş ve bütün eserlerini estetik konusunda vermiştir. Tunalı’nın estetik sorununu nasıl anladığı ve ne türden özelliklerini öne çıkardığı, Sanat Ontolojisi ile Estetik adlı kitaplarından hareketle aşağıda ele alınmaktadır.
Tunalı, Sanat Ontolojisi adlı kitabında, sanatın ontolojisi hakkında şunları bildirmektedir: Çağdaş sanat felsefelerinden biri olan sanat ontolojisi, sanat eseri denilen varolanı somut bir varlık olarak ele alıp çözümlemek ister. Nasıl maddi, organik ve ruhi varolanlar varsa, aynı şekilde bir şiir, bir resim, bir heykel, bir yapı ve bir müzik parçası gibi sanat eseri dediğimiz varolanlar da vardır. İşte bu sanat eserini, varolan bir şey olarak inceleyecek felsefe, sanat ontolojisi olacaktır. Sanat ontolojisi, sanat eserlerini varoluşları yönünden inceleyen felsefedir (Tunalı 1971, VII). Tunalı, sanat eserinin varoluşunu yani onun ontik yapısını temellendirmek için, öncelikle, ontolojinin ne türden özelliklere sahip olduğu üzerinde durmuştur.
Tunalı, eski ontolojinin, mantık alanı ile ontolojik alanı birbirine karıştırdığını, yine dogmatik, spekülatif, dedüktif bir ontoloji olduğunu kabul etmektedir (Tunalı 1971, 4). Ona göre, Wolff ontolojisi, eski, klasik ontoloji bir spekülatif bilim, yani metafizikti. Çağdaş ontoloji, bir metafizik olmadığı gibi, onun ana özelliği anti-metafizik oluşudur (Tunalı 1971, 1).
Tunalı’ya göre çağdaş felsefe görüşleri arasında en temelli ve en önemlilerinden biri, hiç şüphesiz, ontolojidir. Nicolai Hartmann’ın kurduğu ve geliştirdiği felsefe anlayışı, varolanı ve varlığın bütününü kendine konu olarak alır. Varolan ve varlık nedir? Varlık tarzları, varlık tabakaları ve varlık kategorileri nedir? soruları, söz konusu yeni felsefe anlayışının özellikle araştırdığı, üzerinde durduğu, bir takım ana ve temel sorulardır (Tunalı 1971, 1). Çağdaş ontoloji, yeni bir tavır ile konusuna eğilmek gereğini duyar. Bu tavır intentio recta’dır; nesnel, varolana uygun bir tavırdır. Varolan, insan süjesi karşısında bu süjeden bağımsız olarak vardır ve süjenin onu böyle bir nesnel tavır içinde ele alması gerekir. Ontoloji, bu yönden, çağının bilimsel görüşlerini ve bilim sonuçlarını da bilecektir. Ama bütün bunların yanı sıra, modern ontolojinin hareket noktası, yine vaktiyle Aristoteles’in ortaya koyduğu problem olacaktır: Varolan vardır (Tunalı 1971, 6). Varolan vardır; ifadesi varlığın insandan bağımsız bir anlama sahip olduğunu bildirmektedir. Modern ontolojinin de çıkış noktası on he on problemidir. O da problemini, varolanın varlığını araştırmada bulur. (Tunalı 1971, 6). Yeni ontoloji, somut varolanlardan hareket eder ve bunun sonucu olarak da, mantık ve varlık arasında herhangi bir çıkmaza düşmekten kurtulduğu gibi, dedüksiyondan uzak kalır. Ne lojik ne alojik peşin tavır takınır; ne rasyonalist ne de irrasyonalist olacaktır. Onun, kritik bir ontoloji olması gerekir (Tunalı 1971, 6-7). Bu özellikleri sıralayan Tunalı, ontolojinin konuları arasında olan varlık tabakaları, kategoriler ve tinsel varlık alanı üzerinde de durmuştur.
Tunalı, sanat ontolojisi anlayışını, önceki paragraflarda kısaca belirtilen yeni ontoloji çerçevesinde temellendirmektedir. Tunalı, ontoloji ile sanat ontolojisi arasındaki bağları şöyle dile getirmektedir: Bundan önceki kısımda, ontoloji adını alan bu felsefe anlayışının, varlığı nasıl varlık tarzları ve varlık tabakaları halinde çözümlediğini gördük. Böyle bir çözüm içinde varlık kanunlarının etkisiyle bu tabakalı yapı, yine bir birlik ve bütünlük elde ediyor. Buradan şu çıkıyor ki, varlıkta bir genel kanun varsa, o da çoklukta birlik kanunudur. Çünkü varlık, heterojen olması yönünden, bir çokluğu gösterir, ama bu çokluk yine de birbiriyle bağlantılı bir yapıyı, bir düzeni ifade eder ve bu da bir birliği, bütünlüğü dile getirir (Tunalı 1971, 44). Tunalı benzer bir yapının sanat ontolojisinde de olduğu düşüncesindedir. Ona göre, bu heterojen varlık bütünlüğü içinde sanat dünyasının da belli bir yeri vardır. Çünkü, sanat eserleri denilen tek tek varolanların da, varolan olarak bir varlığı vardır. Sanat eserleri de vardırlar. Ama bu varolanlar nasıl ve ne çeşitten bir varlığı gösterir? Böyle bir soru da tamamen ontolojik bir soru olup, ontoloji çerçevesi içinde çözümlenmesi gerekir. Sanat eserinin varlığı, bir şiirin, bir heykelin, bir müzik parçasının, varlığı nasıl bir varlıktır? Sanat eserinin varlığı ile öbür varlıklar arasında nasıl bir ilgi ve ayrılık vardır? Sanat eserinin ontik yapısı nedir? Bu yapı ile sanat eserine yüklediğimiz değer arasında nasıl bir ilgi vardır? Soruları da ontoloji için ele alınması ve çözümlenmesi gereken ontolojik sorulardır. Sanat eserinin ontik yapısını araştıran bir ontoloji gereklidir. Bu ontoloji artık yeni bir ad alır, sanat ontolojisi adını alır. Buna göre, sanat ontolojisi, genel ontolojinin sanat eserini, onun ontik yapı ve tabakalarını, estetik değerini araştıran bir kolu olacaktır (Tunalı 1971, 44).
Tunalı bu genel belirlemeyi takiben, estetik objenin nesneleştirilmesi, varlık tarzları, varlık tabakaları, estetik değeri çeşitli yönleriyle incelemektedir. O, sanat ontolojisi çerçevesinde belirlediği estetik objenin niteliklerini, temel çalışmalarından biri olan Estetik kitabında da devam ettirmiştir. Sanat eserinin ontik yapısını araştıran bir ontoloji gereklidir. Bu ontoloji artık yeni bir ad alır, sanat ontolojisi adını alır. Buna göre, sanat ontolojisi, genel ontolojinin sanat eserini, onun ontik yapı ve tabakalarını, estetik değerini araştıran bir kolu olacaktır.
Tunalı, Estetik kitabında sanatın ana ilkelerini temellendirmiştir. Ona göre estetik, duyulur algının, duyusallığın sağladığı bilgi ile ilgili bir bilimdir (Tunalı 1979, 13). Bu bilimin temel amacı, sanat alanını ilkeleri çerçevesinde bütünlüklü bir yapı olarak açıklamaktır. Tunalı, estetik fenomeni ontik bütünlüğünde dört temel yapı elemanı üzerine kurmuştur. Bunlar sırasıyla estetik süje, estetik obje, estetik değer ya da güzel ve estetik yargıdır. Estetik fenomen ya da estetik varlık, bu dört öğenin bir ontik bütünlüğü olarak meydana gelir. İşte felsefi estetiğin konusunu bu ontik bütünlük oluşturur. Buradan felsefi estetik ile psikolojik estetik ve sanat felsefesi, güzel felsefesi ve estetik değer mantığı arasındaki ilişkiyi ve ayrılığı yakından görmek mümkün olur. Ancak felsefi estetik bunlardan hiçbirine geri götürülemez (Tunalı 1979, 24). Felsefi estetik, bütün varlık alanını çevreler ve kucaklar. Felsefi estetiğin ödevi, bu estetik varlığı, ontik elemanlar yönünden araştırmaktır (Tunalı 1979, 25). Tunalı, Estetik kitabının geri kalan kısmını bu dört unsuru incelemeye ayırmıştır.
Konu Başlıkları
Estetik Süje
Tunalı’ya göre, bilme etkinliğindeki süje rolü, estetik etkinlikte de kendini gösterir. Bir yanda, güzel denilen bir varlık, bir sanat yapıtı, estetik varlık, estetik obje vardır, öbür yanda, bu estetik varlıkla estetik ilgi içinde bulunan, onu estetik olarak algılayan, ondan hoşlanma ya da estetik haz duyan bir süje vardır. Bir estetik obje ile böyle bir ilgi içinde bulunan süje, artık yalın bir bilgi süjesi olmaktan çıkar, bir estetik süje olur. Buna göre, estetik süje, bir estetik objeyi algılayan, onu kavrayan ve ondan estetik olarak hoşlanan, ondan estetik haz duyan bilinç varlığı, ‘ben’ anlamına gelir. Böyle bir estetik süje, bir estetik objeyi kavrarken, ondan haz duyarken bu estetik obje karşısında tavır almış olur (Tunalı 1979, 27). Estetik tavrın bir özelliği ereği kendisinde olmasıdır. Estetik kaygıların dışında bir kaygı gütmemesidir (Tunalı 1979, 29). Estetik tavrın gerçekleşmesi için, seyir, duyum, algı, duygu, özdeşleyim unsurlarının bulunması gerekmektedir (Tunalı 1979, 30-55). Sıralanan bu unsurlarla elde edilen estetik tavır alma ve estetik algının sonunda bir estetik hoşlanma, ya da estetik haz ile son bulduğu sonucu ortaya çıkar. Estetik tavırla yaklaşılan her obje, kişide hoşlanma ya da estetik haz doğurur. Estetik hoşlanma, ya da estetik haz, estetik tavrın organik bir parçasını oluşturur. Bir yerde estetik tavrın, ya da estetik yaşantının estetik hoşlanma ya da estetik haz amacını güttüğü de söylenebilir (Tunalı 1979, 55-56).
Estetik Obje
Estetik obje, genel olarak bir estetik süjenin kendisiyle estetik bir ilgi içinde girdiği bir varlık anlamına gelir. Estetik süje, geniş anlamda doğa varlığı ile, bu varlığı oluşturan insan, canlı, inorganik doğa gibi doğa kesimleriyle estetik ilgi kurduğu gibi, sanat yapıtlarıyla, resim, heykel, yapı, şiir, roman gibi unsularla ilgi kurar. İster doğa elemanları isterse sanat yapıtları olsun, bütün bunlar estetik obje denilen varlığı oluştururlar. Bununla birlikte estetik obje dendiğinde, doğal unsurlardan çok sanat ürünleri anlaşılmaktadır (Tunalı 1979, 59). Sanat yapı olarak estetik obje, fenomenoloji, ontoloji ve Marksizm üzerinden incelenmektedir (Tunalı 1979, 60).
Fenomenolojik estetik, şeylere dönelim formülüyle, şeyleri, fenomenleri bir idealite, realiteden sıyrılmış bir öz, eidos olarak anlamakta, nesnelerin real varlığını görmemezlikten gelmektedir. Bu durum sanat eserleri için de geçerli olduğundan, ontolojik açıdan başarılı olamamaktadır. Böylece fenomelojik estetik, estetikte şansını yitirmiştir (Tunalı 1979, 62).
Ontolojik çözümleme, estetik objenin, sanat yapıtının varlık tarzını, ontik yapısını, varlık tabakalarını araştıran ontoloji, yani sanat ontolojisi, estetik için en temel araştırma disiplinidir. Bu temele dayanarak bir değer ontolojisine, bir estetik değer araştırmasına gitmek mümkündür. Sanat ontolojisinin öncelikli estetik disiplini olmasını sağlayan unsurlardan biri, somut şeylerle, var olanlarla uğraşmasıdır. Bu varolanlar sanat yapıtları ya da estetik objelerdir (Tunalı 1979, 65-66).
Marksist estetik, estetik obje nedir sorusuna Marx’ın obje belirlenimlerinden hareketle cevap verebilmektedir. Marx için, varolanın yani objenin önemi, onun doğal bir varlık olmasında değil, insan emeğinin ve insan etkinliğinin ona katılmasıyla, varolmanın insanlaştırılmış bir obje olmasıyla ortaya çıkar (Tunalı 1979, 99). Marx’a göre, insan eylem ve etkinliğinin bir varolana yönelmesi, ona katılması, o varolanı insan kılması demektir. Bundan ötürü Marx, salt doğa objesi ile erekler koyan ve amaçlayan insan etkinliğiyle oluşan obje arasında önemli bir ayrım yapar. Bu obje tanımları estetik obje tanımlarına çok yakın durmaktadır (Tunalı 1979, 99-100).
Estetik Değer
Estetik gerçekliğin üçüncü ayağı, estetik değerdir. Estetik süje estetik objeyle ilgi kurmakla kalmaz, ona güzel, yüce, trajik, komik gibi değerler de yükler. Estetik objelere yüklenilen bu yüklemler, estetik değerler olarak kabul edilirler (Tunalı 1979, 117). Bu belirlenimden hareketle, başta estetik bir değer olarak güzellik olmak üzere, yüce, trajik, komik gibi estetik değerler çok çeşitli yönleriyle ve estetik anlayışları çerçevesinde incelenmiştir.
Estetik Yargı
Tunalı, estetik gerçekliğin son unsuru olan estetik yargı sorununu, esas olarak Kant’ın estetik yargılar hakkındaki düşünceleri bağlamında analiz etmiştir. Estetik yargı, duyum ve algılar aracılığıyla gelen verilerin bilme süreci içinde dönüştürülerek bilgi haline getirilmesidir. Estetik yargı, bir bilgi sorunu olarak değerlendirilmiştir. Estetik yargılar ayrıca, psikolojik ve Marksist açıdan da ele alınmışlardır. (Tunalı 1979, 271-306).
Sırasıyla incelenen estetik süje, estetik obje, estetik değer ve estetik yargı, sanatın temel unsurları olarak sanatın bütünlüklü bir yapı olarak ortaya çıkışını sergilemektedir. Bu bağlamda sanat eserinde öznenin (süje) oynadı rol, obje olarak sanat eserinin özellikleri, ona yüklenilen değerler ve sanat eseri hakkında verilen yargı, felsefi bir disiplin olarak estetiğin omurgasını da şekillendirmektedir. İsmail Tunalı, estetik konusunda yaklaşımıyla alanın öncüleri arasında sayılmak yanında, konuyla ilgili çalışmalarıyla da, Türkiye’de en önde gelmektedir.
Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ I, s. 57-60, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2456 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1428