Felsefe hakkında her şey…

Aydınlanma felsefesinin tarih anlayışı

02.11.2022
769

Aydınlanma, Harry Elmer Barnes’a göre, bir arayış, bir sorgulama ve kimlik belirleme gibi unsurları bir bütün olarak kapsayan, bu yüzden tarih anlayışı ve tarih yazıcılığı bakımlarından da Avrupa kültürü için önemli bir dönemeçtir (Barnes 1957, s. 151). Usçuluğun etkisinde kalmış olan tarihçiler, tarihteki olayları en geniş boyutlarıyla incelemeyi amaçladıkları için, tarih üzerine çalışmalarda köklü değişiklikler ortaya çıkmış ve “Modern” olarak nitelenebilecek yeni bir tarih anlayışının temellerini atmışlardır (a.y.).

Doğan Özlem, Aydınlanma döneminde, önceki yüzyılların tarih karşısındaki kuşkucu tutumunun belli oranlarda gözlenmeye devam etse de önceki yüzyıllarla karşılaştırıldığında bu kuşkuculuğun azalmaya başladığı, hatta tarihe özel bir önem ve ilginin olduğu görüşündedir (Özlem 2004, s. 57).

Tarihe yönelik bu özel ilgi, Hazard’a göre, Katolik-Protestan mezhep çatışması sayesinde yoğunlaşmış, her iki taraf da tarih verilerini kendi mezheplerinin savunusu uğruna kanıt biçiminde düzenlemeye çabalarken, geçmişe ilişkin konuların daha nitelikli araştırılarak, araştırmalarda yeni tekniklerin ve yorumların gündeme gelmesine yol açılmıştır (Hazard 1973, s. 37).

Aydınlanma, önceki yüzyıllara oranla tarihe yönelik kuşkuculuğun azaldığı, hatta tarihe özel bir ilginin gösterilmeye başlandığı bir zaman dilimidir.

Fakat tarihçilik açısından olumlu sayılabilecek bu gelişmelerin yanında, tarihin işe yaramaz bir yük olduğu gibi olumsuz görüşlerin etkisi de sürmüştür (Bıçak 2004, s. 89).

Usçu Tarih Okulu’nun en önemli yeniliği, Barnes’a göre, tarihi en geniş boyutlara taşıyıp Kilise ve devlet entrikalarının ötesine geçerek, toplumu, sanayiyi, ticareti ve medeniyetleri detaylı ve kapsamlı bir incelemeden geçirmiş olmasıdır (Barnes 1957, s. 149). Hatta bu okul, dini dışarıda bırakan bir tanrıcı (Deist) anlayış ile Newtoncu gök fiziğini çıkış noktası alarak, evreni ve toplumu genel mekanik kuramı çerçevesinde değerlendirmiş, buna paralel olarak, insanlık tarihindeki her şeyin neden-sonuç ilişkisi sayesinde ortaya çıktığı yönlü bir anlayışı benimsemişler; dolayısıyla doğanın tarihte etkili olduğunu da dikkate almışlardır (a.y.).

Doğan Özlem, Aydınlanma’da tarihe karşı uyanan özel ilgi ve meraka karşın, 18. yüzyıl genelinde tarihin yine de bir edebi tür, ahlak bakımından pratik değeri olan bir uğraş olarak görülmesi durumunun azalmasına karşın sürdüğü görüşündedir (Özlem 2004, s. 57). Fakat önceki yüzyıllara kıyasla tarihe yönelik çalışmalar gözle görünür oranda artmıştır ve tüm olumsuz görüşlere karşın, 18. yüzyıl, tarih felsefesinin doğum yüzyılı olmuştur.

Bunun altında yatan tarihsel nedenler, şöyle sıralanabilir:

  1. 16. ve 17. yüzyıllarda doğa bilimlerinin ve bu doğrultuda uygulanan teknik buluşların yaşamı kolaylaştırma ve iyileştirmedeki tartışılmaz başarıları, 18. yüzyıl Avrupa toplumlarının tamamına yayılan bir ilerleme (Progress, Fortschritt) inancını doğurmuş,
  2. Avrupa ülkeleri, hümanizm ve Aydınlanma etkileriyle, ulusal farklılıklarını yeniden keşfederek, kendilerini dil, kültür ve tarih bakımlarından farklı uluslar olarak görmeye başlamışlar,
  3. Farklı uluslar hâlinde de olsa, doğada ve toplumlarda, yani uluslarda da ilerleme olduğu düşüncesi tüm Avrupa’ya yayılmış ve bu da, tarihte bir ilerleme olduğu inancını getirmiştir (a.y., s. 58).

Fakat ilerleme inancı, tam anlamıyla bilimsel/bilgikuramsal zeminde gelişmemiştir; aksine, Orta Çağ’da Augustinus’un felsefe-tarih karşıtlığını tanrıbilimle aşmak istemesine benzer biçimde, ilerlemeyle beslenen laik inanç, bu düşüncenin yerleşerek tarih felsefesinin doğuşuna yol açmıştır (a.y., s. 59).

Kaynak: TARİH FELSEFESİ I, s. 102-104, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2453 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1425

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...