Arthur Schopenhauer’in bilgi anlayışı
Schopenhauer’ın felsefesine, Kant felsefesi ile ilişkisini anlama noktasından hareketle girmek en uygun yol olabilir. Schopenhauer, felsefi formasyonunu büyük ölçüde Kant’a borçludur. Ona göre Kant, modern zamanların tartışmasız en büyük düşünürüdür. Ona göre Kant’ın felsefe alanında gösterdiği bir şey varsa o da insan deneyiminin ötesinde yer alan herhangi bir şeyin bilgisine ulaşma çabasının yararsız olacağıdır. Bu yüzden Schopenhauer, çağdaşı olan idealist filozofların aşkın varlığın spekülatif bilgisini elde etmek için Kantçı ilkeleri kullanmalarını haksız ve yanlış bir tutum olarak görmüş, bu nedenle onlara kıyasıya karşı çıkmıştır. Çünkü ona göre böyle bir bilgiye ulaşmak ilkece olanaksızdır.
Herhangi bir filozof, ne tür bir süreç izlerse izlesin, tanrının varoluşu ya da ruhun ölümsüzlüğü gibi konularda tümüyle umutsuz bir çaba içinde olacaktır. Descartes gibi ussalcı metafizikçiler teolojinin belirli temel önermelerini kanıtlama çabası içinde tümdengelimsel a priori uslamlamaları uyguladılar. Ona göre Kant yeterince yıkıcı bir dizi kanıtla bu uslamlamaların uygunsuzluğunu ortaya koymuş olsa da “Kant’ın eleştirileri ve sınırlamaları, kendinden sonra gelen ardıllarının, insan kavrayışının zorunlulukla dışında kalan doğruluklara sanki gizemli bir giriş yapmış gibi konuşmalarını önleyemedi” (akt. Gardiner, 1967: 326).
Bu nedenle Schopenhauer’in bilgi kuramı, daha açıklayıcı olabilmek amacıyla, Kant’ın fenomen (algılayan bir zihne görünen şey) ve noumen (kendilerinde- oldukları- gibi- şeyler) arasında yapılan ayrımla başlar. Dünyaya ilişkin algısal bilinçliliğimizde, dünyanın sadece duyu organlarımız ve anlama yetimiz aracılığıyla farkındayızdır: Bu yeti dünyanın bir düşünce ya da bir tasarım olarak kavrandığını söylediğimiz zaman söz konusu olan yetimizdir. Ayrıca, bize algıda kendisini sunan her şey, zorunlulukla, sağduyusal ve bilimsel bilginin tüm türlerinde yer alan ve ifadesini bulan belirli formel ve kategorik çerçeveye uyar. Böylece Schopenhauer, Kant’ın da kabul ettiği gibi, zihnimizin İngiliz empiristlerinin öne sürdüğü gibi salt gördüklerinin edilgin bir alıcısı değil, tersine duyusal materyali şekillendirici ve düzenleyici olarak etkin bir rol üstlendiğini kabul etmiş oldu. Bu zihinsellik, duyarlılığı ve anlama yetisini de kapsayan, algılayan olarak bizimle belirlenmiş nedensel ilişkiler içinde duran, dışsal, nesnel fenomenlerin bir dünyasından bizi haberdar eden duyusal verileri sağlamaktadır.
İlgili konu: Kant’ın numen – fenomen ayrımı
Nedensellik ile birlikte, duyarlılığın formları olarak uzay ve zaman anlama yetisinin biricik kategorileri olarak kabul edilirler. Burada Schopenhauer, gördüğümüz gibi, Kant’tan ayrılıp duyarlık ile anlama yetisini birleştirerek duyarlılığın formlarını anlama yetisinin kategorileri ile aynı zihinsellik düzleminde birleştirmiş olmaktadır. Dolayısıyla nedensellik kategorisi ve zaman, mekân formları, köken olarak öznel ama aynı zamanda tasarım olarak dünya bilgimizin zorunlu koşullarıdır. Bundan dolayı onların geçerli uygulanışı dünya ile sınırlıdır; duyu deneyiminde verilmeyen ya da verilemeyen herhangi bir şeye uygulanamazlar.
Schopenhauer, ayrıca idelerin (kavramların) daha ileri bir sınıfını ayrımlaştırdı; bunlar yansıma ideleri ya da bazen ifade ettiği gibi idelerin ideleridir. Bu terimler içinde biz görüngüsel deneyimimizin içeriklerini düşünürüz ve onları iletebiliriz. Bir başka deyişle, onlar genel kavramlardır ve biz onlar aracılığıyla, ilgilendiğimiz ya da bizim için önemli olan fenomenleri ortak niteliklere göre sınıflayabiliriz ve bu şekilde empirik dünyanın bir kopyası ya da aynası olduğunu söyleyebileceğimiz bir kavramsal yapı ya da sistem oluşturabiliriz. Bu sistemin işlevi pratik olarak tekdir: o bize şeylerin çeşitli koşullar altında nasıl davrandıklarına ilişkin gözlemlerimizi ve buna dayanarak deneyimden öğrendiğimiz şeyi nasıl kullanıma sokacağımıza ilişkin bir anımsama ve genelleştirme aracı verir. Schopenhauer bu sistemin üzerine kurulduğu empirik realitenin temelinden ayrılamayacağında ısrar etti ve deneyime geri götürülemeyecek olan kavramların ve soyut fikirlerin de deneyimden gelenlerle karşılaştırılabilir olduğunda ısrar etti. Bu durumda, empirik yoruma duyarlı olmayan terim ya da önermeleri uygulayan, tümüyle a priori olan ve dünyanın bu şekilde herhangi bir açıklamasını önerir gibi yapan metafizik kuramlar bilişsel içerik bakımından boşturlar. Onlar desteksiz hava koşullarında devinir gibidirler. Gerçekten böyle kuramlar genellikle, çok az bir başlangıç aksiyomundan ve tanımından çıkarılan zahmetli deduktif adımlarla boş, totolojik sistemleri ortaya koymaktan başka bir gelişmeye yol açmazlar.
Buraya kadar, Schopenhauer, sınırları sıkı bir şekilde belirlenmiş insansal araştırma alanı üzerine kalmak gerektiğini düşünmekte gibidir. Bu nedenle, salt tümdengelimsel düşünme kaynaklarına başvurarak bu sınırları aşma girişimi zorunlulukla olanaksızdır. Çünkü mantıksal çıkarımın doğasına ilişkin yanlış fikirler içerirler. Bu kavramlar bize asla daha önce algılamamış olduğumuz bir şeyin bir bilgisini vermezler, sadece öncüllerde üstü kapalı olarak ifade edilen şey bu tarz bir çıkarımla daha açık bir duruma getirilmiş olur.
Kaynak: MODERN FELSEFE, s. 119-120, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397