Felsefe hakkında her şey…

Henri Bergson’un bilgi anlayışı

10.10.2022
1.376

Bergson’un bilgi anlayışı içgüdü, zekâ ve sezgi kavramları çerçevesinde şekillenmektedir. Bu çerçeve içinde maddeyi algılayacak olan unsur, zekâdır. Ancak zekânın yaptığı bütün analiz ve sentezler sadece pratik amaçlara yöneliktir. Bu nedenle de zekâ yalnızca maddeye hâkim olabilir ve fakat hayat alanına hâkim olamaz. Zekânın hayatı anlamamasının nedeni hayatla kaynaşmaması ve geçmişte de ona göre yoğrulmamasıdır. Zekânın karakteri, yapısı icabı, hayatı anlamamaktır. Zekânın doğal hâliyle başlıca konusu, organik olmayan katı şeylerdir. Çünkü zekâ ancak süreksizi tasarlar. Hayat ise bir yaratmadır. Yaratıcılık da sürenin eseri, hatta ta kendisidir. Şu hâlde zekâ açık olarak ancak hareketsizliği tasarladığı için yaratma fikrine tamamen yabancıdır ve hayatı anlamaya yetkin değildir. Zekâ, başlı başına hayatı, yaratmayı, oluşu, süreyi anlayamadığı için yalnız zekâ ve yalnız akılla mantığa dayanan bir felsefe, bilimlerden daha fazla hiçbir şey yapamaz. Bilimleri aşması için felsefenin zekâyı değil, zekâ ile içgüdünün kaynaşmasından doğan sezgiyi kullanması gerekir. Bergson, zekâdan ayırdığı sezginin ise içgüdüden doğduğunu söyler.

İçgüdü, canlının çevreye en iyi şekilde uyum sağlayıp ondan faydalanmasını sağlamak için, tabiat tarafından kendisine verilen bir yetidir. Bu amaca ulaşmak için o da zekâ gibi alet yapar. Ancak onun alet yapıcılığı, zekânınkinden tamamen farklıdır. Olgunlaşmış bir içgüdü, organik aletler kullanmak hatta yapmak yetisidir. Olgunlaşmış bir zekâ ise cansız aletler yapmak ve kullanmak yetisidir. İkisinin temin ettiği bilgiler tamamen başka cinsten bilgilerdir.

İçgüdü ile zekâdaki doğuştan bilgilere bakılacak olursa bunların içgüdüde eşyaya, zekâda ise karşılıklı ilişkilere karşılık geldikleri görülür. İçgüdünün yapısı zekâdan farklıdır fakat o, sıradan bir refleks de değildir. İçgüdü bir sempatidir. Eğer bu sempati, konusunu darlıktan kurtararak genişletebilse ve kendi üzerine katlanarak düşünebilseydi gelişmiş ve kendine sahip olmuş zekânın maddeye nüfuz etmesi gibi o da hayata nüfuz edecekti. Ancak içgüdü, içgüdü olarak kaldıkça hayata nüfuz edemez. Hayata nüfuz eden sezgidir.

Sezgi, insanı hayatın içine götürecek, yani kendi kendisinin bilincine varmış, konusunu düşünebilecek ve sınırsızca genişletebilecek bir hâle gelmiş içgüdüdür. Kendine özgü yapısı bakımından aslında zekâdan ayrılan içgüdünün gelişmesinden doğmuş olan sezgide de bilinç vardır. Sezgi ile zekâ, bilinçli çalışmanın birbirlerine zıt iki istikametini gösterir. Sezgi hayat istikametinde gider, zekâ ise doğası gereği, maddenin hareketlerine göre ayarlanır. Hayat, bir tohumdan diğerine, gelişmiş bir organizma aracılığıyla geçen bir akışı andırır. Bu akış zekâ ile kavranamaz çünkü hayat, zekâyı aşar.

Sezginin keşifleri felsefenin öz hakikatleridir. Felsefe artık kendi metoduyla, yani sezgi metoduyla, bir ilerleme yoluna girmelidir. Felsefenin ödevi, canlı varlığı pratik fayda gibi gizli bir maksat olmaksızın zihnî alışkanlıklardan tam anlamıyla kurtararak incelemek olacaktır. Felsefenin konusu hakikati görmektir; canlı karşısındaki durumu da bilimin durumu gibi olamaz. Çünkü bilim yalnızca nesnelere etki etmek ister. Oysa felsefe, nesnelerin yanı sıra hayatı da anlamak ister. Hayatın bilgi vasıtası ise zekâ olmadığından bu sahada mutlak hakikate ancak sezgi ile ulaşılabilir. Böylece Bergson’da bilim ve felsefenin (metafiziğin) hem konu hem de yöntem ve biliş tarzları birbirinden ayrılmaktadır. Felsefe tek tek bilimlerin sonuçlarının ve bulgularının birleştirilmesinden daha fazla ve aşkın bir etkinliktir.

Kaynak: Çağdaş Felsefe II, s. 6-7, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4175, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2955

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...