Felsefe hakkında her şey…

20. Yüzyıl Felsefesi’nin Genel Özellikleri

12.11.2019
5.151

Tüm güncel düşünce akımlarının genel karakterlerini göstermek, elbette, olanaklı değildir.

Bu, özellikle akımların bazılarının XIX. yüzyılın çizgisini ya da daha genel olarak modernlerin (1600-1900) çizgisini sürdürmesinden ileri gelmektedir.

Oysa öteki okullar bu akımlara göre kökünden yeni olan bir şeyi kurmaya çalışmaktadırlar. Bununla birlikte, tüm filozoflar için olmasa bile en azından bunların çoğu için geçerli olan genel karakterler söz konusudur.

Whitehead, modern dönemin oldukça tipik olan iki dala ayrılış olgusunu. ileri sürdüğünde tümüyle haklı gözükmektedir. Böylece arasındaki ayrılık aşılmakta, daha önce gördüğümüz gibi, mekanikçilik kadar öznelcilik de kesin bir yenilgiye uğramaktadır. Kabaca söylenirse, gerçekliğin organik ve ayrımlaşmamış tarzda kavranışına doğru bir eğilim başgöstermektedir. Gerçekliğin aşamalandırılmış yapısıyla ayrımlı varlık katmaları biçimsel olarak kabul görmektedir. Bunun yanında, genel bir değer taşımamasına karşın, çağdaş düşünceyi açık bir biçimde tanımlayan başka özellikler de söz konusu edilebilir.

Bunlar arasında şu aşağıdakileri analım:

a) Olguculuk karşıtı tutum: Hemen her yerde gözlemlene bilir özelliklerden birisi, madde filozoflarıyla kimi idealist filozoflara sırt çevirmek olmuştur. Bu görüş açısından, yaşam filozofları, fenomenologlar, varoluş filozofları, metafizikçilere yeğ tutulmuşlardır. Bunlar, genel bir tarzda, felsefi bilginin kaynağı olan her türlü değeri doğa bilimlerine karşı çıkarırlarken, metafizikçıler doğa bilimlerine belirli bir yer tanımakla yerinmektedirler.

b) Çözümleme: XIX. yüzyılın tam tersine, çağdaş filozoflar özellikle çözümlemeyi kullanmakta ve bunu da çoğu kez belgin yeni yöntemlerle gerçekleştirmektedirler.

c) Gerçekçilik: Metafizikçiler, yaşam filozoflarının çoğu, madde filozofları ve varoluş filozoflarının bir bölümü gerçekçidir. Karşıt tutumda yalnızca idealistler bulunmaktadır. Savundukları gerçekçilik biçimi, dolaysız gerçekçiliktir: insana, varlığı doğrudan doğruya kavrayabilme gücünü tanımaktadır. Gene bir biçimde, Kant’ın kendinde varlık-fenomen ayrımı hemen, hemen bütün filozoflarca yadsınmıştır.

d) Çoğulculuk: Bugünün filozofları, genellikle, çoğulcudurlar ve XIX. yüzyılın idealist ve maddeci birlik kavrayışına karşı çıkmaktadırlar. Ancak burada da ayrıcalar söz konusu dur: örneğin, metafizikçilerden Alexander ile idealistlerden Croce tekçidirler. Bununla birlikte bunlar yalnızca bir azınlık oluşturmakta olup etkileri incelendiği zaman azalmaktadır.

e) Edimselcilik: Hemen hemen bütün çağdaş filozoflar edimselcidir. Başlıca ilgileri oluş üzerine, gitgide tarihsellik olgusu olarak tasarımlanan oluş üzerine çevrilmiştir. Yüzyılın başındaki usdışıcı öğretilerin kesin ölçütü sayılan bilimin yerini tarih almıştı Çağdaş felsefe, edimselci olduğundan tözlerin varlığını yadsımaktadır. Bunun tek ayrıcalıklı durumu Thomasçılarla kimi İngiliz yeni-gerçekçilerdir. Hatta birçok filozof edimselciliklerinde daha da ileriye gitmekte ve değişmez ideal biçimlerin varlığını bile yadsımaktadır. Madde ve yaşam felsefesi, çok sayıda idealist filozof ve varoluş filozoflarının tümü için durum budur. Bununla birlikte edimselcilik, öteki okullarca, özellikle de yeni-kantçılar, fenomenologlar ve metafizikçilerce acı acı eleştirilmektedir.

f) Kişiselcilik: İlgi çoğu durumda insan varlığı üzerine çevrilmiştir. Madde felsefesi filozofları dışında, çağımızın tüm filozofları tinselci olduklarını kendi ağızlarından açıklamış olup insan varlığının kendine özgü onuru üzerinde durmak tadırlar. Varoluşçu filozoflar bu kişiselciliği özellikle tragedya biçimi altında ortaya koymakta olup, kişiselciliği ayni zaman da birçok fenomenolog ve metafizikçi de kesin biçimde savunmaktadır. Çağdaş felsefenin geçmişle sürdürdüğü karşıtlaşma özel şu noktada ortaya çıkmaktadır: Çağdaş felsefe, insanın gerçek varlığına, kendisinden önce gelen felsefelerden çok daha yakındır.

Dışsal Öznitelikler

Öğretilerin kendilerinde bulunan bu içkin karakterlerin dışında, birçok dışsal karakter de çağdaş felsefeyi belirlemektedir. Çağdaş felsefe, büyük ölçüde uzmanlaşmaya gitmiş, olağanüstü bir üretkenliğe sahip ve çeşitli okulları birbiriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan bir felsefe görünümündedir.

a) Uzmanlaşma: Meslekten filozoflar arasında, çalışmaları yalınlık bakımında bir Platon’un ya da bir Descartes’ın çalışmalarının yakınlığıyla karşılaştırılabilecek hemen hemen hiçbir filozof bulunmamaktadır. Bütün okullar (diyalektik maddecilikle- bir açıdan pragmacılık dışında) soyut ve zengin bir sözcük dağarcığını içeren, karmaşık, ince kavramlarla çalışan, uzmanlaşmış bir düşünce düzeyine sahiptirler. Bu özellikle, varoluş filozoflarıyla yeni-olgucularda göze çarpmakta olup bu iki yeni öğretinin temelde ayırıcı özellikleri olmaktadırlar. Aynı şey, idealistler, fenomenologlar ve metafizikçiler için de söylenebilir. Çağımızın kimi felsefi savları, dışsal görünüşleri bakımından XV. yüzyıl skolastiğinin ince yordamlarını anımsattığı kadar bir Aristoteles’in uzmanlaşmış teknik çalışmalarını da anımsatmaktadır.

b) Üretkenlik: Filozoflar, büyük niceliklerde ürün vermektedirler. Birkaç rakam verecek olursak: yalnız İtalya’da, 1946 yılı içinde, otuzdan fazla dönemsel dergi çıkmış olup, tek bir uluslararası okul, Thomasçılık, kendi başına yirmiden fazla dönemsel yayına sahiptir. Uluslararası Felsefe Kurumu’nun kaynakçası (bu kaynakça tam da değildir) 1938 yılının yalnızca bir sömestresi için 17.000’den fazla imzayı göstermektedir. Bu büyük niceliğin dışında, ele alınan sorunların çoğulluğuyla gerçekten önem taşıyan çok sayıdaki çalışmanın yayımlanma sına da dikkat yöneltmek gerekir. Elbette, gelecek için değerli olanı ayırt etmek zordur, ancak bütün bu göstergeler yanlış olmadıkça, çağımızın birçok felsefesi, felsefi düşünce tarihin de kalıcı izler bırakacaktır. Çağımızı, tarihin en verimli dönemleri arasına koymak bir abartma olmaz.

c) Birbirine bağlılık: Avrupa’daki çağdaş felsefenin belirgin özelliklerinden birisi de, en çeşitli ve birbirine en karşıt eğilimlerdeki filozoflar arasında kurulan ilişkilerin yoğunluğu- dur. Bu, ülkeler arasındaki ilişkilerin örgütlenmesi açısından da doğrudur. Yüzyılın başlangıcı, sayılan gittikçe artan birçok filozofu bir araya getiren bir dizi uluslararası felsefe kongresinin doğuşuna tanıklık etmiştir. Bu kongrelerin dışında, daha özel amaçlı, tek bir disiplin ya da öğretiyle ilgilenen uluslararası toplantıları, bundan başka uluslararası dergileri (idealist, Thomasçı, yeni-olgucu vb.) çeşitli dillerde yapılan başka tipte çalışmaları da anmak gerekir. Ulusal sınırlar ve öğretisel engeller aşılmıştır. Bütün bunların sonucu, daha önceki dönemlerde çok az görülen bir yorum bolluğudur.

Bu durum daha önceden, çağdaş okulların oluşum hare ketlerinde de göze çarpmaktadır. Nitekim, İngiliz yeni-gerçekçiliği, aynı anda, hem nesne kuramından (fenomenolojiye yakın) hem de bazı deneyci fikirlerden ve metafizik araştırmadan (Russell’da Leibniz) kaynaklanmakta Yeni-olguculuk, bilim eleştirisiyle, klasik deneycilik ve İngiliz yeni-gerçekçiliğiyle sıkı bir ilişki kurmuştur, hatta, fenomenolojinin kurucusu Husserl’in bile etkileri söz konusu edilebilir. Husserl, öte yandan, varoluş felsefesiyle metafiziğin bir bölümü üzerinde de büyük bir etki yapmıştır. İdealizm, geleneksel rakibi olguculuğa yine bağlı durumdadır. Ancak bu akımlar içinde en çok özellik göstereni, felsefi ilkelerini temel olarak yaşam felsefesinden çıkaran, metafizikten destek sağlamış bulunan ve kendisinde olgucu, idealist ve fenomenolojik birçok etkiyi bir araya getiren varoluş felsefesidir.

KAYNAK

Çağdaş Avrupa Felsefesi; J. M. Bochensky; Çeviri: Serdar Rifat Kırkoğlu; Kabalcı Yayınevi; 1997

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...