Felsefe hakkında her şey…

Takiyettin Mengüşoğlu’nun ahlak anlayışı

09.11.2022
Takiyettin Mengüşoğlu’nun ahlak anlayışı

Takiyettin Mengüşoğlu, Değişmez Değerler Değişen Davranışlar adlı çalışmasını, felsefi etik için kritik bir hazırlık olarak tanıtmıştır. Felsefede ve ilimde böyle bir hazırlık yapmanın, literatürde dönüp dolaşan düşüncelerle hesaplaşmanın şart olduğu (Mengüşoğlu 1965, 3) düşüncesinden hareket etmiştir.

Mengüşoğlu, adı geçen yazısında, felsefenin başlangıcından, bilhassa Aristoteles’ten beri felsefenin uğraştığı ve uğraşması gerektiği söylenen sahaları şu sorularla sınırlandırmanın alışkanlık haline geldiğini bildirmiş ve bu yaklaşım tarzını gösteren soruları sıralamıştır:

  1. Ne biliriz?
  2. Ne yapmamız lazım?
  3. Şimdiki hayatımızda sonraki hayatımız için ne umut edebiliriz?
  4. İlk üç soruya Kant’ın eklediği, İnsan nedir? sorusu felsefenin genel çerçevesini çizmektedir (Mengüşoğlu 1965, 16).

Mengüşoğlu’na göre insanın ne yapması gerektiği sorusu, ahlak metafiziğiyle ilgilidir. Bu alanda felsefe, insanın günlük hayatındaki fenomenleri, insanın günlük hareket ve faaliyetlerini, insanların birbirlerine karşı takındıkları tavırları, beğendikleri veya yerdikleri, sevdikleri veya sevmediklerinin temelini, insanların konuşmalarında ve birbirleriyle tartışmalarındaki temeli, savundukları veya nefret ettikleri şeylerin temelini tasvir ve tahlil edeceği yerde, en son şeyleri aramıştır; mesela, hayatın bir gayesi var mıdır? Saadet nedir? Nasıl hareket etmeliyiz ki mesut insanlar olabilelim? İyi nedir? Kötü nedir? Bütün sualler, ya ‘olması lazım’, yahut da son bir şey (mesela iyi ve kötü, saadet ve fazilet nedir gibi) üzerinde toplanırlar (Mengüşoğlu 1965, 18-19). Halbuki günlük hayat, yani insanların aktif olması, insandan hemen karar vermesini, harekete geçmesini beklemektedir; çünkü insan hayatı daimi, kesintisiz bir akıştır. İnsanın hareket ve faaliyetlerinin “olması lazım” gibi refleksiyon gerektiren bir şekilde değil, spontan, direkt olarak gerçekleştirilmesi gerekir (Mengüşoğlu 1965, 19). “Olması lazım gelen” sahası vardır. Bu saha, bütün insan fenomenlerini içine alan bir saha değildir. İnsan hayatını bölünmeyen hatta bölünemeyen bir bütün olarak gören insan felsefesinin, felsefi antropolojinin temeli üzerinde kurulacak felsefi bir etik, ön plana fenomenlerin tahlil ve tasvirini koyacaktır. Hiç bir şekilde saadet nedir? Fazilet nedir? İyi ve kötü nedir? İnsan hayatının gayesi nedir? gibi sualler sormayacaktır. Bütün bunların meydana çıktığı fenomenler üzerinde duracaktır (Mengüşoğlu 1965, 20).

Mengüşoğlu’na göre Kant’ın dile getirdiği dördüncü soru olan insan nedir? sorusu da metafizik bir temele dayandırılmıştır. Diğer sorularla ilgili olarak öne sürülen gerekçeler, bu soru için de geçerlidir. Yani metafizik bir temelden hareket Felsefenin temel soruları:

  1. Ne biliriz?
  2. Ne yapmamız lazım?
  3. Şimdiki hayatımızda sonraki hayatımız için ne umut edebiliriz?
  4. Kant’ın eklediği İnsan nedir?

Mengüşoğlu’na göre insanın ne yapması gerektiği sorusu, ahlak metafiziğiyle ilgilidir edilmiştir. Metafizik sorunlar da tamamıyla çözülemezler ve yarım çözülebilirlikle aldatıcı olmaktadırlar (Mengüşoğlu 1965, 23). Soruyu bu şekilde soran Kant, soruyu cevaplandırmamış, insan probleminin felsefe açısından önemine işaret etmiştir. 20.yüzyılda Scheler, bu sorudan hareketle yapısal bir insan metafiziği geliştirmiştir (Mengüşoğlu 1965, 24). Bugünün insan felsefesi, felsefi antropoloji, bu gibi yapılardan hareket edeceği yerde, insan fenomenleri üzerinde durmaktadır. Bu fenomenleri tahlil ve tasvir etmek suretiyle, insanı, onun bu dünyadaki, hatta kainattaki yerini anlamağa, tespit etmeğe çalışmıştır. Fakat felsefi antropoloji “insan nedir?” sualini sormaz. Ancak insanda ve yalnız onda meydana çıkan fenomen ve başarıları, onun dünyayla, kainatla olan münasebetini bize gösterir (Mengüşoğlu 1965, 24).

Mengüşoğlu, ahlak felsefesi tarihinde ortaya çıkan görüşleri şöyle sıralamıştır:

  1. Yunanlılarda ortaya çıkan ahlak felsefesi anlayışı. Bu anlayış Kant’a kadar sürmüştür.
  2. Kant tarafından ahlak felsefesinin yeniden kuruluşu.
  3. Max Scheler ve Hartmann tarafından yeniden biçimlendirilen değerler ahlakı (Mengüşoğlu 1968, 263-264).
  4. Son aşama, Mengüşoğlu’nun görüşlerini oluşturduğu anlayışı temsil etmektedir.

Mengüşoğlu, Değişmez Değerler Değişen Davranışlar adlı çalışmasında, etiğin (ahlak felsefesi) fenomen ve problemlerini antropolojik -ontolojik bir esastan hareket edilerek ele alınacağını bildirmiştir. Ona göre ahlak felsefesi (etik), fenomenlerin, antropolojik -ontolojik temellere dayanması demek, onların, varolan fenomenler olarak, kökünü insanın somut varlık bütününde bulması demektir (Mengüşoğlu 1965, 5). Mengüşoğlu’na göre ahlak felsefesi (etik) üzerinde yazılan yazılar, insanın somut yapısına değinmemekte, insanı, akıl, geist, istekler, psikovital ve diğer bir ad altında psişik-metafizik veya biyolojik birer kavram olarak ele almaktadırlar. Bu tür teoriler, insanın doğal hayatından uzaklaşmalarından doğmaktadır (Mengüşoğlu 1965, 5). Burada bu teoriler terk edilmiş, bunların yerini, insanın somut varlığı ve onun somut varlığında temelini bulan fenomenler almıştır. Ahlak felsefesi alanı, yani insanın hareket ve faaliyetleri ve bunlara yön veren prensipler (kıymetler), varolan bir saha olarak ele alınmıştır. İnsanı ve fenomenlerini özel bir varlık sahası olarak göremeyen teoriler, bu fenomenlerin öznelliği ve göreceliği üzerinde durmuşlar; ve bu yüzden de onları insanın somut hayatına uygun bir şekilde araştıramamışlardır (Mengüşoğlu 1965, 5). Mengüşoğlu’na göre antropolojik-ontolojik esaslara dayanan ahlak felsefesi, insanın hareket ve faaliyetlerini, onların determinasyon prensipleri olan değerleri bir bütün olarak görmekte ve bu bütüne etik (ahlak felsefesi) gerçeklik adını vermektedir. Etik gerçekliğin tahlil ve tasviri de etiğin kendisini verir (Mengüşoğlu 1965, 6).

Mengüşoğlu, felsefi antropoloji, insanı somut bütünlüğü içinde ele alıyorsa, yeni ahlak felsefesi anlayışı da insanın bütün hareket ve faaliyetlerini göz önünde bulundurmak zorundadır (Mengüşoğlu 1965, 11) düşüncesiyle, ahlak felsefesi alanının sınırlarını belirlemiştir. Bu belirlenimler ışığında ahlak felsefesini (etiği) şöyle tanımlamıştır: İnsanın hareket ve faaliyetlerini, hususi bir problem sahası olarak araştıran, bu sahanın varlık karakteriyle onun temelini teşkil eden kıymetlerin varlık karakterini, insanın hareket ve faaliyetlerinin bağlı veya müstakil olduklarını tetkik eden bilgiye ahlak felsefesi (etik) adı verilmektedir (Mengüşoğlu 1965, 15). Bu tanımlama varlık alanı, değerleri ve insan eylemlerinin bağımsız olup olmaması temeline oturtulmuştur. Aynı tanım, Felsefe Giriş kitabında da (Mengüşoğlu 1968, 262) tekrarlanılmıştır.

Mengüşoğlu felsefenin her dalında olduğu gibi ahlak alanında da ontolojik temellere dayalı felsefe antropoloji çerçevesinde bir ahlak felsefesi tasviri yapmıştır.

Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ II, s. 43-48, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2457 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1429

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...