Nicolai Hartmann’ın Değer ve Etik Görüşü
Fenomenolojiyle yolları kesişen, ama sonraları Fenomenolojiyi “tek yanlılığı” bilmede yalnızca bilince ağırlık vermesi nedeniyle kıyasıya eleştiren N. Hartmann, Scheler’in Kant eleştirilerinin ve etik-değer görüşlerinin izinden giderek yeni bir görüş ortaya koyar.
Onun etik ve değer görüşlerinde, Kant’ın eleştirisi kadar Scheler’in eleştirisi de önemli bir yer tutar. Ama Hartmann’ın görüşleri kuşkusuz Kalınan ziyade Scheler’e yakındır, bu nedenle etik görüşleri “Değerler Etiği” başlığı altına yerleştirilir.
Her ikisi de Fenomenolojiden yararlanarak, değerler alanında öznelcilik ve göreciliğe karşı çıkarlar; değerlerin mutlak, ideal, kendi başına varlıklar olduklarını dile getirirler (Ketenci 1997, s. 19). Hartmann, Scheler’den farklı olarak değer(ler) sorununu ontolojik bakışla ele alır. Ontolojik bakış, nesne edindiği şeyin kendisine yönelen varolanı varolan olarak bağlantıları içinde ele alan bakıştır.
Değerleri bilinç aktları olarak değil, kendi başına varolan şeyler olarak görür. Ama onların varlık tarzı belirli bir zamanda ve yerde bulunan, teklik gösteren real varolanlardan farklıdır. Onlar da real varlıklar gibi kendi başına vardırlar, ama belli bir yerde ya da zamanda değildirler; teklik de göstermezler. Bu nedenle bilinmeleri de real varolanlar gibi olmaz. Hartmann’da göre değerler alanı ideal varlık alanı içinde yer almaktadır. Ama real ve ideal varlıklar arasındaki uçurumu köprüleyen, değerleri bu dünyada bir kez yaşatan her eylem ya da insan onların real dünyayla bağını kurmuş olur.
Değerlerin sesini duyan, onu gerçekleştirebilecek ya da onlara sırtını dönebilecek olan tek varlık olan insan, bu iki varlık alanının, real ve ideal varlık alanlarının da birbirine kavuştuğu yerdir. İnsan vicdan, değer duygusu, değer bilinci, değer yanılsaması, değer körlüğü ve değer bilinci gibi bilinç ve duygusal yaşantılarla ideal varlıklar olan değerlerin dünyada (real varlık alanında) gerçekleşmesini sağlar. Varlık tarzları bakımından değerler, Platon’un ideleri gibidir. … Bugünün kavram diliyle söylenirse, değerler özlerdir (Hartmann 1962, s. 121’den aktaran Ketenci 1997, s. 46).
Özlükler olarak değerler özne tarafından bilinmelerinden bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler. Başka bir deyişle, öznenin onları bilmesi onları var etmez. Ayrıca özne onların bilincine vardığında ya da bilgisine sahip olduğunda onları yaratmaz. Hartmann değerlerin varlık tarzları ve bilinmeleri konusunda hem Formalizmin hem de Realizmin yanıldığını söyler (Ketenci 1997, s. 47). Değerlerle insanın ilişkisine, değerlerin nasıl bilindiğine gelince, burada karşımıza çıkan ilk ana kavram değer duygusudur. Hartmann’ın etik görüşünde merkezi bir yeri olan bu kavram, ilkin değerleri hisseden, gören bir duygunun adıdır. İkinci olarak ise değer duygusu, insanın değerleri ve bir buyruk olarak ortaya çıkan, olması yapılması gerekeni hissetmesinı sağlayan bir organ olmasıdır. İnsan ancak bu duygu aracılığıyla a priori bir bilgi olan değer bilgisi edinir. Bu duygu aracılığıyla edinilen bilgi, düşünmeye dayalı bir bilgi değil, emosyonel ve sezgiserdir.
Hartmann etiğinde, değerin ve değerlerin a priori bilinmesi anlamına gelen değer duygusunun sınırını, değer bilincinin darlığı yasasıyla birlikte değer körlüğü ve değer yanılsaması oluşturur. … Değer yanılsaması değerin yanlış tanınmasıdır. Değer yanılsaması değer duygusuna bağlı değildir, aksine yalnızca değer duygusunun iş görmemesine bağlıdır (Hartmann 1962, s. 60-62, 156-160). Hartmann değer körlüğünü de şöyle tanımlar:
“Değer yanılsamasının sıradan saf negatif biçimi, değer için yetisizlik. Ama değer körlüğü değer yanılsaması değildir, yalnızca değer duygusunun eksikliğidir (Hartmann 1962, s. 157’den aktaran Ketenci 1997, s. 73).
Hartmann’ın değerle, değerlerin kişiyle ilişkisiyle, onları bilmesi ve yaşanmasıyla ilgili olarak karşımıza çıkardığı ana kavram değer duygusu ya da değer bilincidir. Kişiye değer sıra’düzeninin bilgisini veren, değer çeşitliliği ve değer çatışmaları karşısında yol gösteren, seçim yapmasını sağlayan bu duygu ya da bilinçtir. Daha yüksek değeri görmemizi sağlayan da odur. Görmeyi sağlamanın ötesinde insanı değerli olarak gördüğü şeye yönelten, değersiz olarak gördüğü şeydense uzaklaşmasını sağlayan da bu duygudur.
Yaşadığı değer çatışmalarında -ki insan etik konularda hep bir değer çatışma-sı içindedir-insan, kendi değer duygusuna göre daha yüksek değeri seçerse, o yaptığı eylemin (aktın, istemenin, niyetin, davranışın) değeri vardır, yani o eylem iyidir demektir (Kuçuradi 1998, s. 91). Bir başdeğer, ana ahlaksal değer olan iyi, bir akt değeridir, aktların sırtında taşınan ilk değerdir; niyetin, yönelimin değeri olan ilk değerdir. İyi ya da kötü olma, aktın yöneldiği değerin içeriğiyle ilgili bir durum değildir; iyi ya da kötü olmayı belirleyen, o aktın, yani değere yönelenen aktın (edimin) yönelimsel değeridir; iyinin içeriğini meydana getiren, bir şeyi iyi ya da kötü yapan budur. İyi daha yüksek değerin teleolojisidir; iyi, daha yüksek değere yönelmektir; iyi, her defasında değer yüksekliği ilkesine göre seçim yapmaktır; iyi daha değer olanı seçmektir şeklinde ifade eder (Kuçuradi 1998, s. 89-91).
Hazırlayan: Ömer Yıldırım
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2356, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1353, Prof. Dr. Sevgi İYİ, Prof.Dr. Harun TEPE