Ahlak Felsefesinin Bilgi Felsefesiyle İlişkisi
Bilgi felsefesi (epistemoloji) bilindiği üzere felsefenin bilginin niteliğini, kökenini ve sınırlarını ele alıp inceleyen disiplinidir.
Epistemoloji Modern Felsefe ile birlikte belirgin bir şekilde ortaya çıkmış ve yükselişe geçmiş bir felsefe disiplini olarak Modern Dönem Ahlak Felsefesi (Etik) tartışmalarını şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bilgi sürecinde öznenin rolünün ön plana çıktığı modern ruh aynı zamanda ahlaki öznenin davranış sürecine dair derin felsefi tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Fakat bu demek değildir ki ahlak felsefesine dair tartışmalar modern döneme özgü tartışmalardır. Modern öncesi dönem, Antik ve Orta Çağ felsefe geleneği ahlakı içeriği olarak alan felsefi düşünüşün ürünleriyle doludur. Tüm felsefe tarihi boyunca gözlemlenen bu tartışmalarda epistemolojik sorun, çözüm ve tavırların etik sorun, çözüm ve tavırlarla koşut olduğunu, bu iki alanın birbirini sürekli beslediğini görmekteyiz.
Bilginin neliği, kökeni ve sınırlarına dair bir tartışma aynı zamanda insan davranışlarının, ahlaki yönelimlerin neliği, kökeni ve sınırlarına dair bir tartışma olarak da görülebilir. Bilgi alanında empirik, göreli veya pragmatist bir duruş sergileyen bir filozofun, etik alanında bu epistemolojik duruşuna aykırı bir yönelime sahip olması pek olası değildir. Büyük filozofların ontolojik, epistemolojik, etik ve estetik yönelimlerinin bir sistematik yöntem dâhilinde birbirine bağlı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bilgi ve ahlak felsefelerinin yakın ve içsel ilişkilerine dair yine başka bir örnek vermek gerekirse, insan bilgisinin kaynağının akıl olduğunu söyleyen bir filozof insanin ahlaki davranışlarının kaynağını da akılda bulacaktır. Bu anlamda söz konusu filozofun insan duyarlılık ve duygularının insanın ahlaki davranışlarının oluşum süreci üzerindeki etkilerine dair daha mesafeli ve kuşkucu bir tavır alış içinde olacağı aşikârdır.
Öncelikle yukarıda varlık felsefesi (ontoloji) ve ahlak felsefesi (etik) ilişkileri bağlamında dile getirdiğimiz üzere, insan akılsal düşünme yetisine sahip olarak belli bazı bilgilerle donatılmış tarihsel bir varlıktır. Ancak sahip olduğu bilgi birikimi ve bilinçlilik durumuyla insan, ahlaki bir özne olarak karşımıza çıkabilir.
Eğer insan tarihsel süreç boyunca toplumsal olarak edindiği bilgilerden ve kültürden mahrum olsaydı, ahlaki bir özne olamazdı. Hayvanların insani anlamda bir iradeleri ve ahlakları yoktur, çünkü onlar kendi dolaysız içgüdülerini belirleyen ve dönüştüren bir bilgi durumuna ve akılsal yüceltme sürecine iye değildirler. Bu nedenle ahlak ilkelerden mahrum bilgisiz ve bilinçsiz hayvanlar, deliler ve yeterince olgunlaşmamış çocuklar, ahlaki yargılama ve değerlendirmenin konusu olamazlar.
Tüm bu söylenenler, bilginin ne olduğunu ele alan felsefe disiplini olarak epistemolojiyle, insani değer ve davranışları ele alan ahlak felsefesinin neden iç içe bir gelişim süreciyle biçimlendiğini bize gösterirler.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM