Siyaset sosyolojisi
Siyaset sosyolojisi; siyaset ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkiyi ortaya çıkarmak amacıyla siyaset bilimi ve sosyolojiden faydalanan sosyal bilimler disiplinidir. Siyaset sosyolojisi siyasal ve toplumsal aktör, kurum, yapı ve davranışlar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak ve açıklamak için siyaset bilimi ve sosyoloji disiplinlerinden faydalanan melez bir disiplindir (Faulks, 1999; Rush, 1992; Uslu, 2016). Siyasi analizlere yeni bir boyut getiren siyaset sosyolojisi, siyaset ve toplum arasındaki karşılıklı bağımlılık ve etkileşim süreçlerine odaklanır. Siyasi partiler, çıkar grupları ve toplumsal hareketler gibi siyasi aktörlerin cinsiyet, sınıf ve ulus gibi toplumsal yapılar ile karşılıklı etkileşim içinde olduğunu ve birbirlerini şekillendirdiğini varsayar (Faulks, 1999).
Siyaset ve toplum karşılıklı etkileşimin temel unsuru iktidar ve egemenlik ilişkileridir. Özgür doğan insanın her yerde zincire vurulması, bazı sınıfların yöneticiyken diğerlerinin yönetilen konumunda olmasının altında yatan nedenler siyaset felsefesi’nin ilgisini çekmiştir. Felsefeciler bu soruyu genellikle doğuştan gelen özellikler ya da toplumsal düzen ihtiyacına referansla açıklamış ve bu durumu olumlu bir şey olarak görmüşlerdir. Kapitalizmin yükselmesi ve aydınlanma çağıyla birlikte yönetenler ve yönetilenler arasındaki eşitsizliğin kökenleri bilimsel bir inceleme konusuna dönüşmüştür. İktidarın çeşitleri ve kaynakları, kimlerin iktidara sahip olduğu, neden iktidarın eşitsiz bir şekilde dağıldığı ve iktidar ilişkilerinin siyasal ve toplumsal düzeydeki etkileri gerek siyaset bilimcilerin gerekse sosyologların cevaplamaya çalıştığı sorular olmuştur. Siyaset sosyolojisi her iki disiplin tarafından da cevaplanmaya çalışan bu soruları bütüncül ve disiplinler arası bir yaklaşımla ele almış ve iktidarın birey, örgütler, topluluklar ya da ülkeler düzeyinde dağılımını ve iktidar ve egemenlik ilişkilerinin toplumsal hayattaki işleyişi ile ilgilenmiştir.
Siyaset sosyolojisi, siyaset ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi inceleyen bir disiplindir. Bu karşılıklı etkileşimin tanımlanabilmesi için öncelikle siyaset ve toplumun nelerden oluştuğu sorusunu cevaplamak gerekir. Siyaset bilimince incelenen temel kurumlar yerel ve ulusal hükümetler, yargı, meclisler, bürokrasi ve kolluk kuvveti unsurları olan asker ve polistir. Sosyologlarca incelenen toplumsal alanı ise üçe ayırmak mümkündür: kamusal alan, ekonomi ve özel alan. Kamusal alanda bulunan dernekler, cemaatler, özel medya, eğitim ve sağlık kuruluşları, ekonomik alanda bulunan firmalar, işçi ve işveren birlikleri ve özel alanda bulunan aile ve cinsiyet ilişkileri toplumun genelini oluşturur (Hicks, Janoski ve Schwartz, 2005). Siyaset sosyolojisi ise bu alanların kesişme kümesinde bulunan unsurları inceler. Bu unsurlar ise siyasi partiler, toplumsal sınıflar, meşruiyet, iktidar yapıları, toplumsal ve siyasal değişim, elitler, seçmen davranışları, siyasal kültür ve toplumsal cinsiyet ve hareketler olmuştur (Botelho, 2014).
İktidarın toplumsal hayattaki işleyişini inceleyen siyaset sosyolojisinin inceleme alanı konusunda fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Bu ayrılıkların temelinde ise iktidarın hangi düzeyde inceleneceği konusundaki fikir ayrılıkları yatmaktadır. Klasik ve modern siyaset sosyologları iktidarın sadece devlet düzeyinde incelenmesi gerektiğini öne sürmüşler, bu yüzden siyaset sosyolojisinin ana konularının devlet ile ilişki kuran kurum ve yapılar olması gerektiğini iddia etmişlerdir. Dolayısıyla siyaset sosyolojisi siyasi partiler, seçmen davranışları ve kamuoyu, iktidar yapıları ve elitler, sınıflar, toplumsal hareketler ve değişim konularına odaklanmalıdır. Bu yaklaşım modern siyaset sosyolojisinin gelişmesinde referans alınan Reinhard Bendix ve Seymour Martin Lipset’in (1957) siyaset sosyolojisinin tanımı konusundaki çalışmasında özünü bulmaktadır. Bendix ve Lipset, siyaset sosyolojisinin ilgi alanlarının topluluk ve ulusal düzeyde oy verme davranışları, ekonomik güç ve siyasi karar alma gücünün konsantrasyonu, çıkar gruplarının ve siyasi hareketlerin ideolojileri, siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri içindeki oligarşi problemi ile hükümet ve bürokrasi konuları olduğunu belirtmiştir.
Siyaseti devlet ile özdeşleştiren ve siyaset sosyolojisinin kapsamını devlet ve toplum arasındaki kesişim kümesine odaklayan ilk yaklaşımın aksine bazı siyaset sosyologları iktidar ilişkilerinin olduğu her alanın siyaset sosyolojisi kapsamında incelenebileceğini iddia etmişlerdir. Bu yaklaşıma göre siyaset sosyolojisi iktidarın toplumsal temeli ile ilgilidir. Kişinin ya da grupların kendi tercihlerini başkalarına dayatması olarak tanımlanabilecek iktidar ise sadece devlete has bir nitelik değildir; aksine siyasal alan dışında kalan aile, okul ya da dernek gibi toplumsal gruplarda da mevcuttur. Dahası, siyaseti devlet ile kısıtlayan yaklaşım, devletin olmadığı toplumlarda siyaset olamayacağı anlamına gelir ki bu ampirik gerçekliğe uymayan bir iddiadır. Dolayısıyla iktidar ilişkilerini içeren her kurum, toplumsal grup ve alan siyaset sosyolojisinin inceleme alanına girer (Vergin, 2003). Örneğin davranışçı siyaset biliminin ana isimlerinden Harold Laswell’e (2007) göre aileden toplumsal sınıflara dek bütün toplumsal gruplar incelenebilir çünkü bütün toplumsal gruplarda etkilenen, etkileyen ve bu aktörler arasındaki iktidar ilişkileri vardır. Bu yüzden siyaset sosyolojisi sadece devlet ve resmî iktidar ilişkilerini değil; cinsiyet, ırk gibi özel alanı ilgilendirdiği düşünülen her alanı incelemelidir.
İlk zamanlarda siyaset sosyolojisinin devlet ve toplumun kesişim kümesindeki elemanları inceleyen siyaset sosyolojisinin kapsamı uluslararası siyasette ve sosyal bilimler yaşanan gelişmelerin etkisinde değişmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazanan ülkelerde Batı tipi demokrasinin benimsenmemesi, bu ülkelerdeki siyasi kültür, modernleşme, rejim değişikliği ve uluslaşma süreçlerine dair ilgiyi arttırmıştır. Batı ülkelerindeki 1968 öğrenci hareketleri, kimlik temelli taleplerin yükselişi ve sosyal bilimlerde yaşanan metodoloji ve paradigma değişimleri, daha önceden ikincil planda tutulan kültür ve ideoloji konularının önem kazanmasını sağlamıştır.
Siyaset sosyolojisinin kapsamı ülkelerin önceliklerine göre de farklılaşmaktadır. Baruch Kimmerling tarafından derlenen Yol Ayrımında Siyaset Sosyoloji (1996) adlı eser, İngiltere’de sınıf tartışmalarının siyaset sosyolojisinin temel konusu olarak ele alındığını belirtirken Rusya’da toplumsal hareketler, demokrasiye geçiş, seçmen davranışı, sivil toplum ve siyasi partiler konularına değinildiğini, Hindistan’da ise demokrasiye geçiş sürecinde ekonomik kalkınma ve kültürün etkisi üzerine odaklanıldığını belirtmektedir. Brezilyalı siyaset sosyologları kalkınmacı devlet anlayışının krizine odaklanırken İskandinav siyaset sosyologları siyasi partiler, seçmen davranışları gibi evrensel konuların yanı sıra Avrupa Birliği’nin etkisi, yerel topluluklar ve refah devleti konularını ele almışlardır (Botelho, 2014).
Özetle dünya siyasetindeki gelişmeler, sosyal bilimlerde yaşanan paradigmatik değişimler ve ülkelerin farklı öncelikleri siyaset sosyolojisinin kapsamı konusunda farklılıklara yol açmıştır. Ancak yukarıda bahsettiğimiz konular sadece siyaset sosyolojisi tarafından incelenmemiş, aynı zamanda siyaset biliminin ve sosyolojinin inceleme konuları olmuştur. O zaman siyaset sosyolojisinin bu disiplinlerden farkının ne olduğu, neden siyaset sosyolojisinin ayrı bir disiplin olmasına ihtiyaç duyulduğu soruları cevaplanmalıdır. Bu soruların cevabı ise aydınlanma düşüncesi sonrasında siyaset ve toplumun farklı disiplinler tarafından ayrı inceleme konuları olarak ortaya ele alınması ve disiplinler arası farklılaşmanın yarattığı sorunlar karşısında ortaya çıkan bütüncül bir siyaset sosyolojisi talebinin doğmasıyla alakalıdır.
Kaynak: SİYASET SOSYOLOJİSİ, s. 3-5, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4025 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2807