Delilsiz Rasyonel İnanç
Hick’e göre, geleneksel teistik delillerin hakim olduğu dönem boyunca, Tanrı’nın varlığı filozoflarca daha çok, akıl yürütmeyle keşfolunan bir şey olarak kabul edilmiştir. “O çıkarımsal bir sonuç olarak görülmüştür; inancın rasyonelliği meselesi de çıkarımların doğruluğuna eşitlenilmiştir. Oysa, dînî açıdan bu yaklaşım gördüğümüz gibi her zaman tuhaf karşılanmıştır.”37
Tarihsel olarak bakıldığında, Tanrı’nın varlığının felsefi “delilleri” imanı yaratıcı olmaktan daha çok onu kuvvetlendiren ve tasdikleyici olduğu görülüyor.38 Bu açıdan baktığımızda çıkarımsal deliller iman için birincil değil, belki de ikincil bir önem arzetmektedirler. Hick’e göre peygamberler, azizler ve dini tecrübe yaşayan diğer insanlar, Tanrı’nın huzurunda yaşarlar ve onlar Tanrı’nın varlığına da en az dış dünyanın varlığı kadar inanırlar. Bu anlamda onların tecrübe ettikleri gerçeklik, rasyonel olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Hick, böyle bir tecrübeye sahip olan kişilerin inancına “delilsiz rasyonel inanç” der ve eserlerinde dini inancın, bu türden bir inanç olduğunu ve olmaya çalışması gerektiğini savunur. Çünkü dinsel tecrübe sahibi olan kişinin mantıksal delile ihtiyacı yoktur; zira böyle bir kişi Tanrı’nın var olduğunu herhangi bir diyalektik süreç ile ispatlayamasa da Tanrı’nın huzurunda yaşamaktadır. Hick’e göre insan bir “kişi” (person) olacaksa, Tanrı, deus absconditus (saklanmış Tanrı) Tanrı olmalıdır. O, kendini yaratıklardan gizleyerek ve yaptıklarını tanıyacak ya da tanımayı başaramayacak özgürlüğü bize tanıyarak arkada durmalıdır.39
Öyleyse Tanrı, kendini bize bildirici faaliyetlerini, bizim her zaman tecrübe ettiğimiz tabiî düzeni bozmayacak bir biçimde ve tabiî olaylarla son derece uyumlu bir şekilde ortaya koyar. “İşte Hick açısından maddi olan dünyayla ilişkiye girmek zorunda olmamıza rağmen ve manevi bir dünyayla bir etkileşime girmek, evreni dini yönden tecrübe etmek zorunda olmamamızın ve Tanrı`nın kendini bizim tecrübe alanımıza apaçık sunmamasının apacık nedeni budur”.40 Görüldüğü gibi, Hick, Kant’a benzer biçimde aklın metafizik alandaki ikilemini çözmekte bize yardımcı olamayacağını savunmakta; yine Kant gibi Tanrı’nın varlığını bir postulat olarak benimsemekle tercihini teizmden yana kullanmakta; bununla birlikte, Kant’tan farklı olarak, bu tercihi pratik ahlâk yerine “dînî tecrübe” üzerine dayandırmaktadır.41
KAYNAKÇA
37 Hick, A John Hick Reader, s.55.
38 Hick, A John Hick Reader, s. 55-56.
39 Ferit Uslu, Felsefi Açıdan İmanı Temellendirme, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 2004, s.
160.
40 Uslu, Felsefi Açıdan İmanı Temellendirme, s. 160.