Siyasal liberalizm: Birlikte yaşamanın imkânı
Rawls’ın adalet teorisi ve iki adalet ilkesi siyaset felsefesi literatüründe büyük yankı uyandırmıştır. Adalet teorisine yöneltilen eleştiriler karşısında düşünür, adalet teorisini gözden geçirmiş ve bazı eklemeler yapmıştır. Bir Adalet Teorisi adlı eserinden yaklaşık yirmi yıl sonra yayımlamış olduğu Siyasal Liberalizm başlıklı kitabı bazı bilim adamları tarafından Rawls’ın adalet teorisinde önemli revizyonlar yaptığı şeklinde yorumlanırken diğer bazı bilim adamları ise bu kitabıyla Rawls’ın adalet teorisine ilişkin mevcut düşüncelerini değiştirmediğini ileri sürmektedir.
Rawls, liberal demokratik toplumlarda istikrarın sağlanması için adalet teorisinde çoğulculuğun sağlanmasına ilişkin düşüncelerini Siyasal Liberalizm adlı kitabında ayrıntılı olarak ortaya koyar. Düşünüre göre siyasal istikrar ve çoğulculuk insanların adalet hissine sahip olmaları ve bunu korumaları ile mümkün olabilir. İstikrar ve çoğulculuk insanların birlikte yaşamayı sağlayan siyasal anlayışı kabullenmesiyle gerçekleşir. İnsanlar Rawls tarafından siyasal özneler olarak kurgulanır.
Rawls’ın siyasal öznesi temel özgürlüklere sahiptir ve buna ek olarak siyasal özgürlüklerini aktif olarak kullanan bir yönü bulunmaktadır. Siyasal özne olarak bireyler adalet ilkelerini benimsemekle, kamusal işlere katılmakla ve içinde yaşadıkları topluma karşı duyarlı olmakla tam özerk olurlar.
Düşünür, tam özerk bireylerin siyasal alanda birtakım değerlerin çizdiği çerçeve içinde hareket etmesinin birlikte yaşamayı mümkün kılacağının altını çizmektedir. Eşit özgürlükler, adil fırsat eşitliği, fark ilkesi, öz saygı, kamusal müzakere ilkeleri bireyin hareketlerine rehberlik eden değerler olarak kabul edilmektedir. Bireyin eylemlerini yönlendiren bu değerlerin ilk kısmı özgürlükler ve haklar ile ilişkiliyken ikinci kısmını kamusal müzakere ilkeleri yani sorgulama ilkeleri oluşturur. Bireylerin kamusal hayata katılırken makul olmaları ve kamusal aklı kullanarak davranmaları beklenir. Bunun anlamı bireylerin kamusal alanda yapılan tartışmalarda metafiziksel ögeleri de içeren kapsamlı doktrinlerini bir kenara bırakarak eylemlerine yön vermeleridir.
Kapsamlı doktrin insanlara hayatı anlamlandırmaları ve eylemlerine yön vermeleri için rehberlik eden düşünce sistemidir.
Siyasal öznenin en önemli özelliği makul olmasıdır. Rawls, kamusal alanda özne olarak eylemde bulunan insanın makul olmasının gerekliliğini vurgular. Düşünüre göre makuliyet fedakârlık ve bencillik arasında sağlanan dengedir. Makul olmanın gereği olarak insanlar hoşgörüyle hareket eder. Makul olmak muhakemede bulunurken diğerlerini gözetmeyi, aynı zamanda muhakeme sürecinin zorluklarının farkında olmayı ve bunun sonuçlarına katlanmayı içerir. Makul insan diğerleriyle birlikte ortak ilkeler etrafında muhakeme etmeyi kabul eden öznedir. Siyasal olarak makul olmak diğerlerinin de hak ve özgürlüklere sahip olduğunun farkında olmayı gerektirir.
Rawls’ın teorisinde siyasal özne aynı zamanda rasyonel özne olarak kabul edilir. Rasyonel özne kendini gerçekleştirmek üzere kendi çıkarını esas alarak eylemde bulunur. Düşünüre göre rasyonel siyasal özne sadece kendi çıkarını düşünürek motive olmaz, aynı zamanda yaşadığı toplumun üyelerine karşı sorumluluk hissederek hareket eder. İşte kamusal alanda aktif olan siyasal özne hem rasyonel hem de makuldur. Böyle öznelerin olduğu bir toplum da tümüyle ne azizlerden ne de bencil insanlardan oluşan bir toplumdur.
Rasyonel ve makul olan özneler karşılıklılık esasında harekete geçer. Bireylerin birbirlerine karşı saygı ve bağlılığı karşılıklı olarak gerçekleşir. Bu durum düşünürün teorisinde merkezî bir öneme sahiptir. Rawls’a göre demokratik bir toplumda adil iş birliği makuliyet ve rasyonellik üzerine inşa edilir. Sadece rasyonel olan özne diğerlerinin beklentilerine karşı duyarsız olabilir ya da sadece makul özne kendi hayat planlarını gerçekleştirmek noktasında eksik kalabilir. Bu sebeple düşünüre göre siyasal özne bu ikisi arasında bir denge kurarak hayatını sürdürmelidir. Rasyonellik ve Makuliyet arasında bir denge kurulamadığında demokratik toplumun önemli zemini olan güven sarsılmış olur.
Rawls, makul ve rasyonel bireylerin olduğu toplumlarda temel konuların çözümüne ilişkin muhakeme sürecinde anlaşmazlıkların yaşanabileceğini ve bunun muhakeme zorluklarından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Muhakeme zorluklarından ilki, probleme ilişkin verilerin muhtelif olmasından kaynaklanabilir. İkincisi problemlerin ağırlığı konusunda anlaşmazlıktan ileri gelebilir. Üçüncüsü, kavramların belirsizliğinden dolayı ortaya çıkabilir. Kanıtların değerlendirilmesindeki görecelilik dördüncü zorluktur. Beşinci zorluk, probleme ilişkin çeşitli normatif değerlendirmelerin olmasından kaynaklanır. Sonuncu muhakeme zorluğu ise toplumsal kurumların bazı ahlaki değerleri tercih etmesi ve bunun dışlayıcı olması sebebiyle ortaya çıkar. Bu zorluklar kamusal alanda bir sorunu çözmeye gayret eden insanların müzakere esnasında karşılaşacakları zorluklardır. Bu muhakeme zorluklarını bilmek ve sonuçlarını kabullenmek Rawls’a göre makul olmanın gereğidir.
Muhakeme zorluklarının farkında olan makul ve rasyonel siyasal özne bir toplumda çoğulculuğa izin verecek örtüşen görüş birliğine saygı duymakta ve buna göre hareket etmektedir. Bir toplumda siyasal öznelerin farklı kapsamlı doktrinlere inanması Rawls tarafından olağan bir şey olarak kabul edilir. Önemli olan çatışan kapsamlı doktrinlerin çoğulculuğa izin veren, makul ve rasyonel özne imgesi üzerine kurulan siyasal anlayışı desteklemesidir. Bir toplumda çok sayıda kapsamlı doktrine inanan insanın bulunması normaldir. Rawls açısından önemli olan farklı kapsamlı doktrinlerin birlikte var olabilmesidir. Bu da ancak örtüşen görüş birliği ile mümkündür. Örtüşen görüş birliği farklı kapsamlı doktrinlere inanan bireylerin hak ve özgürlüklere dayalı makuliyet içeren siyasal anlayışa uygun hareket etmesi anlamına gelir. Kamusal bir sorunun çözümünde insanlar kendi ait oldukları kapsamlı doktrin perspektifinden düşüncelerini dile getirebilir, aynı şekilde diğerlerinin de kendi argümanlarını dile getirmesine razı olur. Bu konuda bir örtüşen görüş birliği söz konusudur. Rawls’a göre örtüşen görüş birliği kamusal aklın kullanımı için gerekli olan öze ve prosedüre ilişkin bir zemin sunar.
Örtüşen Görüş Birliği, farklı kapsamlı doktrinlere sahip insanların toplumsal kurumları şekillendirecek adalet ilkelerini seçerken hemfikir olabileceklerini ifade eder.
Kamusal akıl bireylerin karşılaştıkları sorunlara ilişkin olarak demokratik müzakerelerde izlenecek prosedürü ve standartları içermektedir. Kamusal akıl, her ne kadar prosedüre ve standartlara ilişkin olsa da onun birey hak ve özgürlüklerini koruma amacı vardır. Kamusal aklın kullanımı Rawls’ın teorisinde sınırlıdır. İnsanların toplumsal hayatta ve özel hayatta karşılaştıkları her meseleye uygulanamaz. Kamusal akıl yalnızca anayasal esaslara ilişkin adalet meseleleri gündeme geldiğinde devreye girer. Kimlerin oy kullanacağı, kimlerin adil fırsat eşitliğinden yararlanacağı gibi sorunlar kamusal aklın kullanıma sokulduğu örneklerdir. Kamusal akıl oy verme işlemlerinde, yasama işlemlerinde ve yargı alanındaki faaliyetlerde kullanılmaktadır. Özel alan ise dinî, felsefi ve ahlaki yaklaşımların etkisine açıktır.
Rawls’ın teorisinde kamusal akıl siyasal özneye argümanlarını gerekçelendirme ödevini yükler. Diğer aktörleri ikna etmek için siyasal öznenin kendi görüşünü gerekçelendirmesi kamusal alanın işlemesine ve siyasal sorunun en iyi şekilde çözülmesine hizmet eder. Bir sorun için yapılan müzakerede uygun gerekçelerin sunulması karşılıklılık ilkesi olarak tanımlanır. Rawls bunu din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlanmasının istenmesi örneği üzerinden somutlaştırır: Bireylerin din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik bir müzakere varsa bu durumda din ve vicdan özgürlüğünü savunanların ileri sürülen kısıtlamaları kabul edecekleri gerekçelerin sunulması zorunludur. Eğer bu yapılmazsa karşılıklılık ilkesi ihlal edilmiş olur.
Kamusal akıl, siyasal ve toplumsal hayatımızı düzenleyecek ahlaki ve siyasal kuralların herkes tarafından kabul edilecek şekilde dizayn edilmesini gerektirir.
Kamusal alanda her türlü kapsamlı doktrine, siyasal adalet anlayışına ve müzakere koşuluna uyulması durumunda söz hakkı tanınır. Kapsamlı doktrinlere sahip olanların karşı tarafın kabul edeceği argümanları sunması yeterlidir. Bu medeni olma ödevinin gereğidir. Rawls’a göre bu ödev tarafların diğerlerine kendi görüşlerinin kamusal akıl ile uyumlu olduğunu gösterme zorunluluğunu içerir. Yani sunulan gerekçenin herkes tarafından kabul edilecek şekilde gerekçelendirilmesi kamusal aklın gereğidir. Rawls açısından kamusal akla uygun hareket edip etmediğimiz sunduğumuz gerekçelerin yüksek mahkeme kararı olarak sunulup sunulamayacağı ile test edilebilir.
Rawls kamusal aklın kullanımının sadece oy kullanmakla sınırlı tutulmasını kabul etmez. Kamusal aklı dikkate alarak kamusal alanda aktif olan özne ortak yararı hedeflemelidir. Kamusal akıl diğerlerinin görüşlerinin doğru ve geçerli olması durumunda karşıt argümanları savunanların bunları geçerli kabul etmek noktasında açık olması gerektiği düşüncesini içerir. Düşünüre göre kamusal akıl tartışmanın ortak zeminidir; müzakere usullerine ve ilkelerine ait önemli bir vurgudur.
Demokratik toplumlarda istikrar ve çoğulculuk Rawls’a göre usul ve öze dayanan bir haklılaştırma ile mümkün olabilir. Makul ve rasyonel siyasal özne, hak ve özgürlükleri garanti eden siyasal anlayış, örtüşen görüş birliği ve kamusal akıl birlikte yaşamayı mümkün kılan düşünsel araçlardır. Ulusal düzeyde adaletin ilkelerini ortaya koyan Rawls, Halkların Yasası başlıklı eserinde adaletin uluslararası düzeyde tesis edilmesine odaklanır.
Kaynak: Çağdaş Felsefe II, s. 235-237, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4175, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2955